Hinduizm siyonizmin ikizi

KEMAL ÖZER
Abone Ol

Müslümanların Filistin, Doğu Türkistan, Keşmir, Arakan, Hindistan gibi en az bir asırdır aralıksız kanayan yaraları ve de Yemen, Suriye, Sudan, Somali, Libya, Kırım, Irak vs. gibi son yüzyılın büyük trajedileri var. Elbette bu dertlerin büyük bir arka planı da...

Yahudi’nin insan düşmanlığı, İngiliz’in açgözlülüğü, Rus’un sıcak deniz ihtirası, Alman’ın geç kalmışlık tamahı birleşince Osmanlı fiilen ortadan kaldırıldı ve o gün bugün tüm barış yurtları kan ve barut cehennemine çevrildi.

Teoman Duralı merhumun ‘İngiliz Yahudi imparatorluğu’ olarak tarif ettiği, siyonist ve İllimunati çetesinin 1858’de Büyük Hint coğrafyasındaki kurulu Babürlü Türk Devletini yıkmasıyla Türklerin bölgedeki -kısa fasılalar dışında- 1500 yıllık hakimiyeti de son bulmuştu.

Bugün 6 kadar devletten oluşan Hint yarımadasının ciddi bir yüzdesi Müslümanlardan oluşuyor. Asya Kıtası denilen toprakların yüzde 60 kadarı ise Türklerin yurdu. Bölgenin gerçek adı Türkistan. Müslümanlarla savaşmaktan başka hiçbir işi olmayan Timurlu Devleti’nin Altınorda Devleti’ni yıkmasıyla bölgedeki binlerce yıllık Türk hakimiyeti bitti, Rusların yükselişi başladı. Kadim Türk toprakları bugünkü Rusya'nın mühim bir kısmını oluşturuyor.

Ya Pekin? Sıkı durun orası da Türk toprağı…

Yani sadece Çin işgalindeki Doğu Türkistan değil, daha pek çok yer işgal altında. Doğu Türkistan ise ayrı bir katliam sahası.

Çin’in İstanbul Başkonsolosu Wei Xiaodong, Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında her türlü insanlık dışı muameleye maruz bırakılan Müslüman Uygur Türkleri için “Beyinleri hastalıklı. Biz de kurduğumuz okullarda gönüllü olarak tedavi ediyoruz” diyecek kadar ruh hastası.

Ne zaman Filistin dâvâsı gündeme gelse bazı kötü niyetli çevreler, Doğu Türkistan’ı unuttuğumuzu iddia ederler. Faşistler, menfaatçiler, soytarılar unutur ama bir Müslüman asla unutmaz. Hiçbir zulmü görmezden gelmez.

Bizim için Doğu Türkistan ile Filistin’in, Keşmir ile Kırım’ın, Yemen ile Libya’nın, Sudan ile Somali’nin bir farkı yok. Aslında burada zulme mâruz kalanların inancı ve dînî de mühim değil. Mazlum kimliği bizim için yeter de artar bile. Doğu Türkistan, Gazze, Kudüs, Arakan ve Keşmir’de yaşananlar arasında mekân ve mesafeden başka bir fark yok çünkü.

Bütün bunların üzerine bir de Hindistan’ın genelinde yaygınlaşan özellikle de şeytanın ete kemiğe bürünüp Narendra Modi şeklinde görünmesi ile azan faşizan davranışlar… Modi ile Netanyahu’nun, Biden’in, Scholz’un, Şi Cinping’in, Charles’in, Macron’un bir farkı yok. İsimlerden ziyade bu rezillerin işledikleri cürümlerdir mühim olan.

Gazze’de yaşanan soykırımın fazla bilinmeyen bir de Hint versiyonu var. Bu sayımızda bu mühim meseleyi kapak konusu yaptık.

Gittikleri yerlerde mahalli kültür, inanç ve değerleri muhafaza eden Türkler, sapkın Hintlere de hiçbir zulüm yapmadı, aksine toplumları barış ve huzur içinde yaşatma mücadelesi verdi.

Hint Müslümanlarının bilhassa Hilafete bağlılıkları, Birinci Cihan Harbi ve Millî Mücadele’de Anadolu’ya maddî ve mânevî desteklerinden ürken İngiliz aklı, Hint yarımadasının yeniden Müslüman idaresine geçmesini engellenmek için planlar yaptı.

Osmanlı topraklarında yaptığı gibi ortaya karışık devletçikler türetti. Bu da yetmemiş gibi coğrafya bir daha huzur yüzü görmesin diye Keşmir’i Pakistan, Hindistan ve Çin arasında üçe böldü.

Gerçek adı Mohandas Karamçand olan Gandi ile İsmâilî (Hasan Sabbah) bir ailenin çocuğu olan M. Ali Cinnah, İngiltere’ye götürülüp bir İngiliz gibi yetiştirildi. Helena Petrovna Blavastky'nin kurduğu ve mason locaları gibi teşkilatlanan Teosofi Örgütü'ne üye yapılıp yeni bir ruh üfürüldü bunlara.

Gandi’ye Hindistan, Cinnah’a Pakistan adlı devletler kurduruldu. 1970’lerde Pakistan yeniden bölünerek Bangladeş türetildi. Başına yine Hasan Sabbah geleneğinin devamı olan Thuglara mensup bir aile getirildi.

İngiliz siyasetçi Lord Macaulay bu ikiliyi şöyle tarif ediyordu: ‘Gandi renk ve kan bakımından bir Hintli, lakin zevk, anlayış ve ahlâk bakımından tam bir İngiliz, Cinnah da onun aynısı…”

‘İmparatorluk’ adlı kitabında Niall Ferguson Gandi’nin şunları söylediğini yazar: “İngilizler şu anda haklı bir dava uğruna, insan şerefinin ve medeniyetinin iyiliği ve şanı için dövüştüklerine göre, … bize düşen görev açıktır: İngilizleri desteklemek için elimizden geleni yapmak, canımızla ve malımızla savaşmak.”

Kendini merkeze koyan ve batısında kalan bölgeleri ‘Batı’, doğusunda kalan yerleri ise ‘Doğu’ diye tanımlayan, en uzağına Uzakdoğu, körfeze Ortadoğu, yakınını ise Yakındoğu diyen İngiliz, Türkistan coğrafyasının adını da Orta Asya yaptı. Adalar Denizi Ege oldu, yetmedi bir de coğrafi bölgemize isim oldu.

İçine Yahudi kaçan İngiliz’in girip de huzur bıraktığı, yüzyıllara cârî meseleler üretmediği yer yok. Keşmir, Doğu Türkistan, Filistin, Sudan, Adalar ve Kıbrıs’ta yaşananların yegâne müsebbibi yine onlar.

Tüm zalimlerin gözden kaçırdığı veya görmek istemedikleri şey, zulmün kalıcı olmadığıdır. Tarihteki hiçbir zulüm ilâ nihâye sürmedi. Bugün arzı kaplayan Filistin soykırımı da Çin’in Doğu Türkistan’da yürüttüğü alçaklık da Hindistan’da yükselen Hint siyonizmi ve diğerleri de bir gün bitecek elbet.

Zîra insanlığın başının belâsı siyonizmin ipliği pazara çıktı. Mahkemeler karar vermekten aciz kalsalar da maşeri vicdanda mahkûm oldular. İyiliğin ve iyilerin görülmesini sağladılar.

Netice itibariyle Gazze’de katliam ve yıkım yapsalar da kaybettiler. Bir avuç çâresiz insan karşısında hezimete uğradılar. Ve emin olun terör örgütü İsrail çöktü.

Tel Aviv karışık, Washington endişeli, İngiliz prens/prensesler kendi çıkmazlarında boğuluyor, Alman panikte, Rusya karışık, yarın bir gün Netanyahu’ya bir kurşun sıkıp bu işten sıyrılmaya çalışırlarsa kimse şaşmamalı.

O halde bayramsa Bayramınız mübarek ola!