Her ev bir devlettir

ZEYNEP ÜLKÜ AKPINAR
Abone Ol

Savunma sanayiinde millîleşme politikalarının benimsenmesi ve istikamet üzerinde hareket edilmesini takdir ve gururla seyrederken, maalesef aynı gururu yerli ve millî hukuk sisteminin oluşturulmasında görememekteyiz. Bu yıkım sonrasında kadim coğrafyanın insanları tez vakitte yalan illetinden kurtulup, faiz illetine de veda eder. Faizle aldığımız evlerimiz, faizle aldığımız arabalarımız ve sahip olduğumuz ama aslında olamadığımız lüks hayatlarımız. Mal mülk ile atlamaya çalıştığımız sosyal statülerimiz. Hepsi enkazda kaldı.

Devleti var eden unsurlar bir toprak parçası, o toprak parçası üzerinde hayatlarını sürdüren insanlar ve insan topluluğunun o toprak parçası üzerindeki hâkimiyetidir. Bunlar her ne kadar maddî varlıklar olsalar da devlet mânevî bir yapıdır. Devleti gözle görüp, elle tutamayız. Mânevî yapı; unsurları olan toprak, insan, hükümranlık ile varlığını maddîleştirir.

Bu maddeleşme, hudutları belirlenmiş bir toprak parçası üzerinde, o toprak parçasına âidiyet duygusu ile bağlanmış insanların bir araya gelerek o hudutlar içinde hâkimiyeti ile gerçekleşir. Hakimiyetin harekete dönüşebilmesi için devletin muhtelif organlara ihtiyacı vardır. Organlar ise yasama, yürütme ve yargıdan ibarettir.

Devletlerin sınırları evlerin ise duvarları var

Devletlerin sınırları, evlerin ise duvarları vardır. Nasıl ki, yoldan geçen herkesi eve davet edip misafir etmiyorsak, devlet de herkesi vatandaşı yapmaz, belirli nitelikler arar. Devletlerin anayasaları vardır, evlerin de yazılı olmamakla birlikte belirli vazgeçilmez kâideleri vardır. Evde de bütçe belirlenir, kâideler konulur, uygulanır, ihlâli hâlinde cezalandırılır evin ahalisi. Evdeki kültürün gölgesidir aslında devletin sahip olduğu kültür.

Yapı karmaşık görünmekle birlikte en yalın hâli meskendir. Nasıl ki dünya muhtelif devletlerden ibaretse, devletler de meskenlerden ibarettir. Her ev, bir devlettir.

Devletlerin sınırları, evlerin ise duvarları vardır. Nasıl ki, yoldan geçen herkesi eve davet edip misafir etmiyorsak, devlet de herkesi vatandaşı yapmaz, belirli nitelikler arar. Devletlerin anayasaları vardır, evlerin de yazılı olmamakla birlikte belirli vazgeçilmez kâideleri vardır. Evde de bütçe belirlenir, kâideler konulur, uygulanır, ihlâli hâlinde cezalandırılır evin ahalisi. Evdeki kültürün gölgesidir aslında devletin sahip olduğu kültür. Sizinle varlık bulan bir yapının, kendi kendine kültür var etmesi mümkün de değildir. Her devletin gölgelendiği bir kültür mevcuttur. Devletler, hukuk sistemlerini de gölgelendikleri kültüre göre inşâ ederler.

Avrupâî evlerin gölgesine sığınma

Türkiye Cumhuriyeti Devleti gölgelendiği kültüre göre hukuk sistemini oluşturamadığı için çoğu zaman adâletin sağlanmasında alınan kararlar vicdanları soğutamamaktadır. Temelinde, Batı Medeniyetinin gölgesinde varlık bulan kanunların kopyalanarak cumhuriyet tarihi boyunca kullanılması ve sonrasında da hukuk sisteminin Avrupa Birliğine uyum süreci içinde, kendi gölgesinden daha da uzaklaşıp, Avrupâî evlerin gölgesine sığınma gayretidir.

Mesela, zinânın suç olmaması. Zinâ yalnızca boşanma sebebidir. Boşanma sebebi olabilmesi için de taraflardan birinin evli olması kâfidir. Şayet taraflar evli değil ise zina eylem olarak suç teşkil etmemektedir.

Yalanla cinayete sebebiyet vermenin cezası yok

Mesela, hâlihazırda Türk Ceza Kanunu 272.maddesi “yalan tanıklık”, 275.maddesi “yalan yere yemin”, 276.maddesi “gerçeğe aykırı bilirkişilik ve tercümanlık” başlıkları ile yalan beyana verilecek cezaları düzenlemiş olmakla birlikte kâfi değildir.

2017 yılında basına yansıyan bir davada, tecavüze uğradığını ve gebe kaldığını iddia eden bir kızın babası, kızına tecavüz ettiği düşüncesi ile delikanlıyı öldürmüştü. Yapılan yargılama neticesinde, kızın gönüllü başka bir erkekle ilişkiye girdiği ve gebe kaldığı ortaya çıkmıştı. Babası mâsum bir delikanlının kâtili olurken, birlikte olduğu delikanlı dışarda elini kolunu sallayarak dolaşırken kız, Ceza Kanununun ‘Adliyeye Karşı Suçlar’ başlığını düzenleyen 267. maddesinde “iftira” suçundan bir ilâ dört yıl hapis cezası ile yargılandı. Hikâyede dikkat edilmesi gereken kısım, suçun Adliyeye Karşı işlenen bir suç kapsamında olmasıdır. Kızın yalan söyleyerek mâsum bir delikanlının ölümüne sebebiyet vermesinin cezâî bir yaptırımı yoktur.

Ümit Özdağ'ın müeyyidesiz yalanları

Başka bir misal, Anayasanın 83. maddesi “TBMM üyeleri, meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki başkanlık divanının teklifi üzerine Meclis’ce başkaca bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar” diyerek vekilleri sözlerinden dolayı sorumsuz kılmaktadır.

6 Şubat 2023 tarihinde vukuu bulan zelzele dolayısı ile ortaya çıkan bilgi kirliliği bir yana, Anayasamızın ilgili maddesinden kuvvet alarak Milletin Vekili olduğunu unutan zavallı vekillerimizin pek çok beyanları oldu ama en mânidarı zannımca Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın “enkazlardan öncelikle Adalet ve Kalkınma Partilileri çıkarıyorlar” cümlesi idi. Bir oy için bu kadar basitleşebilir mi insan?

Enkazla birlikte ortaya çıkan hiçlik, orman yangınları sonrasında ortaya çıkan daha güçlü ve dayanıklı filizler gibi bize unuttuğumuz ve sahibi olduğumuz HİÇ’liği hatırlattı. BEN’den kurtulup, yeniden vücut bulacak HİÇ’liğin güzelliği.

Devlet neyin gölgesinde gölgelenmeli

Savunma sanayiinde millîleşme politikalarının benimsenmesi ve istikamet üzerinde hareket edilmesini takdir ve gururla seyrederken, maalesef aynı gururu yerli ve millî hukuk sisteminin oluşturulmasında görememekteyiz.

Belki yaşadığımız zor zamanlar buna vesile olur. Devlet hangi medeniyetin gölgesinde gölgeleneceğine karar verir ve kimliklenir.

Bu yıkım sonrasında kadim coğrafyanın insanları tez vakitte yalan illetinden kurtulup, faiz illetine de veda eder. Domuz etine karşı olan dirayetli hassasiyetimiz, faize karşı da olabilse idi. Faizle aldığımız evlerimiz, faizle aldığımız arabalarımız ve sahip olduğumuz ama aslında olamadığımız lüks hayatlarımız. Mal mülk ile atlamaya çalıştığımız sosyal statülerimiz. Hepsi enkazda kaldı.

Enkazla birlikte ortaya çıkan hiçlik, orman yangınları sonrasında ortaya çıkan daha güçlü ve dayanıklı filizler gibi bize unuttuğumuz ve sahibi olduğumuz HİÇ’liği hatırlattı. BEN’den kurtulup, yeniden vücut bulacak HİÇ’liğin güzelliği.

Allah (c.c)’ın İnşirâh Suresinde belirttiği tecelli edecek “Her darlıktan sonra bir kolaylık vardır!”