Haniye suikastının perde arkası
Şehid Haniye'yi Katar'ın dışına çıkarmak, onu İsrail’in önüne atmaktı. İran, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ı güvenlik gerekçesiyle Tahran'a gelmekten men ettiği halde Haniye'yi acımasızca İran'a getirerek katline ortak oldu. İsmail Haniye suikasti üzerinden haftalar geçmesine rağmen İran'dan İsrail'e isabet eden bir intikam saldırısı olmadı. İran, ABD'nin Gazze'de ateşkes sağlama çabalarına engel olmamak için suikaste cevap vermeyi ertelediğini duyursa da bu erteleme aslında İran'ın intikam niyetinin olmadığını teyit ediyor.
29 Temmuz'da Şiraz'a bağlı Mervdeşt kentindeydim. Aynı gün öğleden sonra İsfahan'a döndüm ve sabah saatlerinde Büyük Selçuklu Devletinin büyük veziriâzâmı Nizamülmülk'ün İsfahan'daki kabrini ziyaret ettim. Kuş uçmaz kervân geçmez yollar aşarak Büyük Selçuklu Devletinin kurucusu ve ilk sultanı Rükneddîn Ebû Talîb Muhammed Tuğrul bin Mikail bin Selçuk'un yani Tuğrul Bey'in Tahran yakınlarındaki tarihî Rey şehrinde bulunan türbesini de.
Ehli Sünnet itikadı üzerinde tüm insanlığı ahlâk ve adâletle buluşturma esasına dayalı bir nîzâm-ı âlem inşâ etmeyi mutlak varlık nedenine dönüştüren Tuğrul Bey'in kabrini ziyaret ederken aynı saatlerde Tahran'da İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yemin töreni düzenleniyordu. Töreni canlı yayında izleme imkânı buldum. Hakan Fidan ile şehid İsmail Haniye'yi birlikte görünce çok sevinmiştim. Ama içimden "sırası mı İran'a gelmenin şimdi" diyerek Haniye'nin İran'da olmasını garipsedim.
ABD destekli siyonist çete, Gazze'deki Filistin Direnişi'ne karşı bir zafer elde edemeyince yaşadıkları hezimeti gizlemek, kayıplarını telafi etmek ve içine girdiği çıkmazdan kurtulmak için yollar arıyor. Mevcut koşullar altında İsrail'in kazanabileceği bir zafer olmadığı çok net bir şekilde ortaya çıktı.
ABD’nin Abraham ittifakı
Bölgeye dair bir savaş için bölgede bir savunma hattı gerekiyordu. 25 Temmuz'da ABD kongresinde savunma hattını "Abraham İttifakı" olarak açıklayan Netanyahu, kongreden istediği desteği buldu. Batılı başkentler birer birer bu ittifakı kabul ettiğini açıkladı.
Daha önce Husilerin Kızıldeniz'deki saldırılarını bahane ederek Operation Prosperity Guardian'ı yani Refah Muhafızı İttifakını İngiltere, Bahreyn, Kanada, İtalya, Fransa, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya ile birlikte kuran ABD, Abraham İttifakı için açıkça destek vereceğini açıkladı.
Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn'in bu ittifaka fiili olarak destek vereceği, Arap medyasında konuşuluyor.
İsrail bir yandan başlatmak istediği bölgesel bir savaş için ihtiyaç duyduğu savunma ittifakını kurarken öte yandan savaşın zeminini de üretti.
Önce 27 Temmuz'da Golan'da Kuzey Dürzi kasabası Mecdel Şems'te bir futbol sahasına isabet eden füze saldırısında 12 Dürzî çocuk hayatını kaybetti. İsrail saldırıdan Lübnan Hizbullah'ını sorumlu tutarak 30 Temmuz'da Lübnan'ın güneyini hava saldırılarıyla vurdu. Saldırıda Hizbullah'ın askerî liderlerinden Fuad Şükür, iki karısı ve üç çocuğu hayatını kaybetti.
Katliamın zamanlaması, terör yapılanması İsrail’in başteröristi Netanyahu’nun ABD gezisinde olacağı ve Abraham İttifakı için çalışmalar yapacağı bir zamana ayarlanmıştı önceden.
İsrail ne zaman sıkışsa İran yardıma koşar
Aradan saatler sonra 31 Temmuz'da İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yemin töreni için Tahran'da yine İran'ın davetiyle bulunan HAMAS'ın siyasî lideri İsmail Haniye'ye suikast düzenlendi. İran, suikastten İsrail’i sorumlu tutup intikam yemini etti. İsrail, Haniye suikastini inkâr etmediği gibi üstü kapalı bir şekilde kabul ettiğini îma etti.
İsrail ne zaman sıkışırsa İran derhal İsrail’in yardımına koşar. 1979'dan bu yana bu gerçek hiç değişmedi. Yemen'deki Husiler ve Lübnan Hizbullah'ı başta olmak üzere İran destekli silahlı örgütlerin tamamı, İsrail’in ihtiyaç duyduğu işgal ve savaş vizesini İsrail’e vermekten çekinmedi.
Haniye suikastiyle artık İran'ın vekil güçlerinden değil doğrudan İran'ın kendisinden bölgede bir savaş için ihtiyaç duyulan vizeyi talep etti. Zira Abraham İttifakı ile bölgede şavaşın sıkleti Hizbullah ve Ensarullah'ın hıffetini aşan bir realiteye sahip olmalıydı. Oyuna doğrudan İran'ı dâhil etmek için İsmail Haniye suikasti Tahran'da düzenlendi.
Suikast ile ortaya çıkan gerçekler
İsrail, İsmail Haniye suikastiyle;
- Molla rejimine çok ağır bir utanç yaşattığı gibi İran'ın Gazze'den daha fazla güvensiz olduğunu ve İran'da hiç kimsenin güvende olmadığını ispat etti.
- Yeni seçilen ve görevinin ilk gününde İsmail Haniye suikastiyle sarsılan Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yetkisiz olduğu kadar etkisiz olmasını tembihlemiş oldu.
- İran'ın her yerinde ve dilediği vakitte Hamaney dâhil tüm askerî ve idârî kadrolara yönelik suikast düzenleyebileceğinin mesajını verdi.
- Gazze'de fiili ve fizîkî takip, öngörüde bulunma, önleyici ve caydırıcı istihbarat üretme vasfını kaybeden mossadın bozulan imajını yeniledi.
- Geleneksel İslâm coğrafyasındaki ülkeleri yöneten liderleri, Haniye'nin akıbetiyle tehdit etti.
Tek bir dolar bile harcamadan Ortadoğu’daki tüm ülkelerin yönetilebilir ve yaşanılabilir olma vasfını Hüseyin fetişizmi, mezhep taassubu ve İran marifetiyle yıkıma uğratan İsrail, istediği vizeyi alabilecek mi bunu zaman gösterecek. Ama İran öyle bir çukura düşürüldü ki, İsrail’e saldırmazsa içeride rejimin ayakta kalması mümkün olmayacak, İsrail’e saldırması halinde ise dışarıdaki tüm kazanımlarını kaybedecek.
Yapılan "zamanını kendimizin belirleyeceği bir intikam" vurgusunun, İran'ın İsrail’e verilecek Bölge Savaşı vizesinin usul, esas ve düzeyini belirlemek için ihtiyaç duyduğu zamana ve ABD ile yapılmakta olan gizli görüşmelere karşılık geldiğini biliyoruz. İran için oldukça zor ve tehlikeli bir süreç. İran da İsrail de kozlarını kumarbaz mantığıyla sahaya sürmüş bulunuyor.
İran’daki ‘Derin İsrail’
Netanyahu İran'daki "derin İsrail" marifetiyle İran'ın geleceğini şekillendirmeye devam ediyor. Kasım Süleymani ve Muhsin Fahrizade suikastleri, İran'ın Şam'daki konsolosluğuna yapılan saldırı ve saldırıda öldürülen Devrim Muhafızları komutanlarından Tuğgeneral Rıza Zahedi ve Tuğgeneral Hacı Rahimi'nin öldürülmesi, Ukrayna'ya ait yolcu uçağının Tahran'da düşürülmesi, İbrahim Reisi'nin helikopterinin düşürülmesi, Haniye suikasti ve burada yazamadığım onlarca stratejik cinâyet, İran'daki "derin İsrail”in İran'ın ve Ortadoğu'nun yeniden şekillenmesine dair eylemleridir.
Şehid Haniye'yi Katar'ın dışına çıkarmak, onu İsrail’in önüne atmaktı. İran, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ı güvenlik gerekçesiyle Tahran'a gelmekten men ettiği halde Haniye'yi acımasızca İran'a getirerek katline ortak oldu. İsmail Haniye suikasti üzerinden haftalar geçmesine rağmen İran'dan İsrail'e isabet eden bir intikam saldırısı olmadı. İran, ABD'nin Gazze'de ateşkes sağlama çabalarına engel olmamak için suikaste cevap vermeyi ertelediğini duyursa da bu erteleme aslında İran'ın intikam niyetinin olmadığını teyit ediyor.
Mezhep sapkınlığı ve Hüseyin fetişizmiyle düştüğü bu çukurdan çıkacak bir gücü yok İran'ın. Bu suikastler zinciri İran'ın aslında hiçbir gücü olmadığını, kiralık paralı askerlerle Sünnî müslümanları katletmek dışında hiçbir başarı hikâyesini yazmayacağını gösterdi.
Suikastler aynı zamanda İran'ın Ortadoğu'da kurduğu tecessüs ağında korkunç zaafiyetler olduğunu ve suikastler sonrası çıktığı casus avıyla kurduğu tecessüs ağını da ortadan kaldırmaya mecbur olduğunu, olası bir konvansiyonel savaşta İran'ın başarı şansının sıfır olduğunu da gösterdi.
Eğer İran, İsmail Haniye suikastine ciddi bir karşılık vermezse, on yıllardır "bizden olmazsanız bir saat içinde Farsça konuşmak zorunda kalacaksınız" şantajıyla rehin alınan ve silah pazarına dönüşen Suudi Arabistan, Bahreyn, Umman ve BAE gibi ülkeler İran'ın içinde bulunduğu zayıflığı bir fırsata dönüştürerek daha saldırgan bir tutum alacak ve enerji jeopolitiği üzerinde daha şahin ve baskın bir paradigma değişimine gidebilecek. Bu durum Ortadoğu'da tüm dengeleri değiştirecek yeni bir sürece işaret ediyor.
İran'ın caydırıcı bir hava kuvveti yok. Sahip olduğu savaş uçaklarının en yenisi bile 50 yaşında ve Şah Muhammed Rıza Pehlevi döneminden kalma uçaklar. Pilotlar bu uçakları kullanma isteğine bile sahip değildir. Aynı şekilde İran'ın güçlü bir hava savunma sistemi de bulunmuyor. İran gerginlik üretme ve yönetme kapasitesini kaybederek denge unsuru olmaktan çıkmış durumda. İçeride var olmanın yolunun dışarıda var olmaktan geçtiğinin farkında olan İran için çok zor bir süreç başladı. Her iki tarafı keskin bir bıçağın sırtında duruyor İran.
- Abbas kimdir?
- * En az Netanyahu kadar zalim, eli kanlı ve Filistin davasına ihanet eden bir hain.
- * Başbakan oluşu, dönemin ABD başkanı George Bush ve İsrail başbakanı Ariel Şaron tarafından Filistin Sorunu'nun çözümü için gerekli "ilk adım" olarak beyan edilmiş ve Yaser Arafat'a dayatılmış bir işbirlikçi.
- * Başbakanlığı döneminde Filistin Ulusal Güvenlik teşkilatını kuran ve teşkilatın başına Muhammed Dahlan'ı atayarak HAMAS üyelerini tespit edip İsrail'e teslim eden bir hain.
- * Dahlan, ABD'den aldığı para ve silahla kurduğu 3 bin kişilik bir katliam şebekesiyle Gazze ve Batı Şeria'da Hamas mensuplarına savaş açan bir ajan.
- * Dahlan, 26 Ocak 2016'da Hamas'ın zaferi ve Şehid Haniye'nin Başbakan olmasıyla neticelenen seçimden sonra Haniye'ye suikast düzenleyen tasmalı bir siyonist.
- * Dahlan, M. Zayed El Nahyan ile Suudi Arabistan prensi M. bin Selman adına Mısır Firavun'u katil SİSİ'ye darbe yaptıran ve şehid Muhammed Mursi'yi cezaevine gönderen bir alçak.
- * Yemen'de Ali Abdullah Salih'in devrilmesi ve kanlı iç savaş sürecini BAE ve Suudi Arabistan adına yöneten de Abbas’ın adamı Dahlan.
- * Recep Tayyip Erdoğan ise Dahlan’ı "İsrail istihbaratı MOSSAD'ın bir temsilcisi ve Gülen hareketinin mâli destekçisi" olarak tanımlamıştı.
- * Özetle Dahlan, BAE, İsrail ve Suudi Arabistan adına 15 Temmuz darbe teşebbüsünde FETÖ'yü finanse etmiş siyonist bir tetikçidir. Türkiye'deki yargı makamları hakkında kırmızı bülten çıkarmış ve 2019 yılında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı 1.5 milyon dolar ödülle en "çok aranan terörist" olarak kırmızı kategoriye almıştı.
- * Dahlan'ın efendisi olan Mahmut Abbas da Dahlan marifetiyle Filistin direnişinde İsrail lehine zaafiyet, tefrika ve ihtilaf üretmiş, Hamas üyelerini tespit edip işkence ettirmiş, Hamas komutanlarını şehit etmiş, Filistin'de Yahudi varlığını kabul ederek İsrail'e itaat etmiş, Hamas’ı “terör örgütü” olarak ilân etmiş ve İsrail'i hedef alan saldırılarını kınamıştı. Şimon Peres'in cenaze merasimine davet edilmediği halde katılan ve bir siyonist için gözyaşı döken bir karaktersizden bahsediyoruz.