Hamaney sonrasını hazırlayan seçimde kim nerede durdu?

TAHA KERMANÎ
Abone Ol

İran’da 1 Mart’ta gerçekleşen Parlamento ve Uzmanlar Meclisi seçimlerinde sadece yüzde 41 katılım sağlandı. Bu ise rejimin en soğuk seçimi olarak tarihe geçti. Yıllardan beri seçimlerdeki yüksek katılım oranını meşruiyet terazisi olarak iç ve dış kamuoyuna karşı kullanan Tahran yönetimi, gerçeği saklamak için geçmişin aksine aşırı çaba sarf etmedi. Sonucunda çok düşük katılımın tartışıldığı seçimler, türlü krizlerle boğuşan İran için sıradan bir seçimden çok daha fazlasını ifade ediyor. Özellikle Devrim Lideri makamını seçmek yetkisini elinde tutan Uzmanlar Meclisi'nin geçen dönemlere göre ciddi oranda değişimi, Ali Hamaney sonrasını anlamak için ipuçları veriyor. Her geçen gün güç halkasını daraltan Hamaney’in uçuruma götürdüğü trenden yeni ayrılanlar kimler oldu? Köşeye sıkıştırılmış İran halkı sandığa gitmeyerek içeriye ve dışarıya ne mesaj verdi?

Seçime katılmak niçin bu kadar önemli?

İran’da yeni rejim 1979 yılındaki kuruluşunu, Pehlevi monarşisini bitirip yerine kendi sistemini seçen bir referandum ile dünyaya duyurdu.

İran’da yeni rejim 1979 yılındaki kuruluşunu, Pehlevi monarşisini bitirip yerine kendi sistemini seçen bir referandum ile dünyaya duyurdu. Geçici devletin başbakanı Mehdi Bazergan’ın itirafına göre söz konusu referandum için aylar önce ABD, Sovyetler Birliği ve bir Avrupa ülkesinden (muhtemelen İngiltere) icazet alınmış olsa da mağrur bir poz verildi ve halkın yüksek katılımı meşruiyet terazisi olarak pazarlandı.

Aynı taktikten bugüne kadar hiç vazgeçilmedi. Her toplum krizini kan ile bastıran Tahran yönetimi, yaptığı göstermelik seçimlerdeki katılım oranını kendi meşruiyetinin göstergesi olarak savundu. Yeşil Hareket'in doğduğu 2009 tartışmalı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra halk ciddi anlamda siyaset meydanındaki temsiliyetinden umudunu kesmişti. Ahmedinejad ile dışarıya yönelik başarılı propaganda operasyonu, içeride tam aksi ile sonuçlanmıştı.

2013 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ahmedinejad’ın karanlık dönemi bitsin diye halk kötünün daha kötüsünü seçmeye zorlandı ve reformcuların bir şekilde tasfiye edildiği adaylık süreci sonunda güvenlikçi kariyeriyle öne çıkan Hasan Ruhani ılımlı kontenjanından seçildi.

Seçimler bir tiyatro

Hemen her seçimde türlü taktiklerle suni rekabet ortamı oluşturuldu ve hedeflenen yüksek katılım manzarası elde edildi. Çeyrek asırlık bir zaman diliminde ülkenin birinci gücü olup göstermelik bile olsa tek bir gazetecinin sorusuna cevap vermeyen Hamaney, seçimden önce muhaliflere katılım çağrısında bulundu ama adayları sıkı filtrelerden geçirmek suretiyle sadece kendisine biat edenler arasında bir tiyatro düzenledi.

Bir sepet portakal ve elma içinden armut seçme şansınız yok. Ancak zaman içinde İran yönetimi, halka iki seçeneği bile sunamaz oldu. Halkta memnuniyetsizlik arttıkça bunu düzeltmek yerine sıfır tolerans politikasıyla iş bilenlerin yerini itaatkârlarla doldurdu. İbrahim Reisi gibi vasıfsız birinin cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtulması bu politikanın en görünür neticesidir. Tüm bunların ortak nedeni ise tek meseledir. Hamaney sonrası rejimin sürdürülebilirliğini sağlamak.

1 Mart seçimlerinde ise ilk defa “rejim değişikliği” ile eşdeğer tutulan seçim boykotuna katılarak oy kullanmadı. Bir ülkenin muhalefetinin yarışa girmesi engellendiği zaman seçim boykotundan daha doğal ne olabilir şeklinde düşünülebilir belki. Ancak her türlü muhalefetin şeytanlaştırılıp yok olmaya mahkûm edildiği İran’da bu hâdise fazlasıyla radikal bir eylem sayılır. Hele Hasan Ruhani gibi ılımlı bir reformistin Uzmanlar Meclisi adaylığı engellenmesine rağmen boykota karşı çıkıp oy kullandığı düşünülürse.

Bir kurgu iklimi

İranlı yetkililer 1 Mart seçimlerindeki katılım oranını yüzde 41 olarak açıkladı. Ancak bu rakam bile geçmiş yılların sonuçları ile kıyaslandığı zaman pek inandırıcı gelmiyor. Mesela başkent Tahran’da en çok oy alan milletvekili adayı, süper aşırıcı figür Seyyid Mahmut Nebeviyan'ın 600 binden daha az oy aldığı söylendi.

Bu rakam önceki 11 dönemlik parlamento seçimlerinde Tahran’dan seçilen milletvekillerinin aldığı oy sayısından kat kat az. Oysa Tahran nüfusu bu dönemde 3 kat arttı. Üstelik Koruyucular Konseyi’nin sıkı sansürü ile en ufak muhalifin aday olması engellenmişken.

Kâğıt üstünde görevi Devrim Rehberi makamını denetleyip, görevden alıp ve yenisini atama yetkisine sahip Uzmanlar Meclisi, Hamaney’in tamamen emrinde bir güruh müritten oluşmuş durumda. 85 yaşına gelip sağlığıyla ilgili pek çok iddia ortada dolaşan Hamaney, 8 yıllığına seçilen Uzmanlar Meclisi terkibinde en ufak muhalefet potansiyeli olan tek kişiye bile faaliyet izni vermedi. Bu dönemde Uzmanlar Meclisi üyeleri yüzde 45 değişerek yüzde yüz Hamaney'e biat edenlerle dizayn edildi. Katılım oranının düşüklüğü burada da son derece aşikâr.

Düşük profilli cumhurbaşkanları

Parlamento ve Uzmanlar Meclisinde durum böyle. Hükümette ise İbrahim Reisi’yi geçmişteki tüm cumhurbaşkanlarından ayıran önemli husus, her şeyin Hamaney sonrası için hazırlandığını gösteriyor. İbrahim Reisi beceriksiz ve halk nazarında tam olarak bir hiç. Muhammed Hatemi de pek matah sayılmazdı ama Reisi çok daha düşük bir profile sahip. Yâni Hamaney’in yokluğunda yürütme cenahında güçlü bir profil değil sadece mutlak itaat göreceğiz.

Radyo-TV kurumu, Silahlı Kuvvetler ve Yargı erkinin de doğrudan Hamaney’e bağlı olduğu gerçeğini düşünürsek, Devrim Rehberi'ne rakip olacak hiçbir mecra şansa bırakılmamış gözüküyor.

Dolayısıyla parlamento ve uzmanlar meclisinde de arzu edilen tek seslilik sağlanarak tüm yönetim tamamen tek parça haline getiriliyor ve en azından bu cenahta her şey sıkıntısız bir geçiş için düzenlenmişe benziyor.

Hatemi de seçimi boykot etti

1 Mart seçimlerinde rekor düşük katılımın yanı sıra reformcu kanadın da boykotu konuşuldu. Eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, kendisi ve etrafındakilerin yıllardan beri adaylığı engellenmesine rağmen her zaman halkı sandığa çağırıyordu. Bu durum hâlâ memnuniyetsiz muhafazakârlar arasında nüfuzu olduğu var sayılan Hatemi’nin imajına ciddi anlamda zarar vermişti.

Hatemi ve Ruhani.

Ancak 2018’de Hatemi, ülkenin kriz olarak adlandırdığı çıkmazdan kurtulması için 15 maddelik bir çözüm önerisi yayınlayarak alışık olmadık bir netlik sergilemişti. Hatemi, herkesin bildiğinden ziyade herkesin istediğini tekrarlayarak bir taktik değişikliğinin haberini vermiş, seçime katılma çağrısının artık işe yaramayacağını söyleyerek siyasi açılımın şart olduğunu ifade etmişti.

1 Mart seçimlerinde ise ilk defa “rejim değişikliği” ile eşdeğer tutulan seçim boykotuna katılarak oy kullanmadı. Bir ülkenin muhalefetinin yarışa girmesi engellendiği zaman seçim boykotundan daha doğal ne olabilir şeklinde düşünülebilir belki. Ancak her türlü muhalefetin şeytanlaştırılıp yok olmaya mahkûm edildiği İran’da bu hâdise fazlasıyla radikal bir eylem sayılır. Hele Hasan Ruhani gibi ılımlı bir reformistin Uzmanlar Meclisi adaylığı engellenmesine rağmen boykota karşı çıkıp oy kullandığı düşünülürse.

Muhalefeti dizayn çabası mı?

Muhammed Hatemi’nin başını çektiği daha net reformist cenah bu seçimde çoğunluktan yana tavır sergileyerek sandığa gitmedi. Ancak bunu bile samimi görmeyip rejim lehine bir taktik olarak yorumlayanlar oldu. Karizması ve itibarı ciddi zarar gören Hatemi'nin bu yeni taktikle rejimdeki muhtemel bir değişim sürecine yatırım yaptığını düşünenler var. Bunun Hamaney sonrası muhtemel bir protesto dalgasında muhalifleri istenilen rotaya getirme çabası olduğuna inanan çok fazla İranlı yorumcuya rastlamak mümkün.

Uzmanlar Meclisi ve Hamaney.

Tüm bu senaryoları göz önünde bulundurursak, İran yönetiminin bugüne dek mühim gördüğü yüksek katılımın daha elzem bir zaruret için ikinci plana gerilediği anlaşılıyor. İkinci bir ihtimal ise önümüzdeki süreçte İran sokaklarının tekrar hareketlenmesi. Yeni protesto dalgası başladığında rejimin şiddete sarılması ihtimaliyse bir başka İran gerçeği. Hamaney’in değişmeyen tek yöntemi bu: Yükselen her itirazı kan ile boğmak.