Globalleşme, global yavaşlama ve Türkiye

EROL YARAR
Abone Ol

Global yavaşlamanın Türkiye’nin yavaşlaması haline gelmemesi için uygulanan reçetelerin çok dikkatli seçilmesi gereklidir. Kur kıskacı, faiz kıskacı, vergi artışları, ücret artışları, tedarik sıkıntıları, pazar daralması ve dış piyasa rekabet şartları da bunlara eklenince; üreticilerin küçülme, konkordato ve iflas talepleri ve tüm bunların neticesinde işsizlik de artarsa, sürekli gelişen Türkiye’den yavaşlayan, daralan Türkiye’ye geçiş kaçınılmaz olur. Önemli olan iç talebi canlı tutarak enflasyonla mücadele edecek tedbirleri almaktır. Para ve maliye politikaları, Türkiye gibi sürekli gelişmeyi her krize rağmen başarmış ve güç merkezi olan ülkenin hızlı gelişmesini devam ettirecek şekilde olmalıdır.

Bütün dünyayı kapsayan iktisâdî, içtimâî, kültürel, siyâsî yakınlaşma, bütünleşme anlamında kullanılan 'globalleşme' kelimesi âdeta kendi başına bir kavram olarak lehte ve aleyhte görüşlerle son 30 yılda yaygınlık kazandı. İnsanlığın yakınlaşması, sorunlarını birlikte aşması, iktisâdî gelişmenin yaygınlaşması, gelir dağılımının düzelmesi sadedinde lehine görüşler yaygınlaşırken, bu kavramın destekleyicisi olan Batı merkezli devletlerin (ABD ve AB) kurmaya çalıştığı yeni emperyalist sistemin bir versiyonu olarak aleyhte görüşler de güçlendi.

Batının önce Avrupa merkezli sonra ABD'ye kayan 300 yıllık dünya hegemonyası, 21. yüzyıla girerken Asya merkezli bir meydan okumayla karşı karşıya. Ve bu gelişmeler globalleşme tartışmasının merkezine oturdu. Bir taht kavgasını andıran bu durum, iktisâdî gelişme ile beslenirken gündemimize yeni bir kavram geliyor: Global Yavaşlama. Pandemi süreci hariç 30 yılı aşkın süredir durmadan genişleyen global pazar için önemli bir tehdit oluşturan bu kavram, korumacı politikalarla beslenirken kendi içinde değişimi ve bilhassa gelişmekte olan ülkeler için de tehlikeler barındırıyor.

Fikir ve iktisadi güç

Bir ülkenin diğerine üstün gelebilmesi için sahip olması gereken en temel iki unsur;

- Fikir (ideoloji) ve

- İktisâdî güçtür.

2. Dünya Savaşı sonrası soğuk savaş döneminde, Batı ve Doğu bloku arasındaki mücadelenin temelinde kapitalizm ve komünizm ideolojileri, güçlü iktisâdî model ve onu besleyen teknolojik yarışmalar vardı. Nükleer silahın ilk kullanıldığı 2.Dünya Savaşı sonrasında, nükleer tehdit kıtalararası silahlarla artarken, barışçı amaçlarla gösteriye dönüşen teknoloji yarışında ise uzaya ilk çıkan Sovyet bloğuna, aya ilk giden olarak ABD cevabı gelmişti.

Global yarışta teknolojik ve iktisâdî güç gösterileri bunun gibi şovlarla kendi taraftarlarını bir arada tutmaya çalıştı. ABD başkanı Reagan’ın 1983 yılında açıkladığı Yıldız savaşları ile zirveye ulaşan bu yarış, Sovyetler Birliği merkezli komünizmin çökmesiyle bitti. 8 yıl gibi kısa sürede dağılan Sovyetlerin ardından Doğu blokunun Avrupa kıtasındaki bir çok ülkesi Batı bloğuna geçti.

Takip eden 30 yıl içinde ortaya çıkan yeni aktör Çin, Sovyetler Birliğinin aksine belirli bir ideoloji ortaya koymadan (ekonomik olarak kapitalist, devlet sistemi olarak tek parti rejimi) ve tamamen Batı merkezli bir büyüme stratejisi içinde Batı'ya meydan okur hâle geldi.

Batı merkezli uluslararası sermaye Çin’e alternatif oluşturmaya çalışırken, 30 yıldır sistematik gelişen Çin de Batı merkezli ambargo ve yaptırımlara alternatif politikalar geliştiriyor ve süratle uyguluyor.

Batının üretim üssü halinde olan bu yeni güç merkezinin ne yapacağı büyük bir soru işareti olarak dururken, Çin’den dünyaya yayılan Covid-19 salgını Çin’in güvenirliliği konusunda büyük soru işaretleri bıraktı.

İdeoloji olarak komünist yapısını kısmen muhafaza ederken Çin yönetim sisteminin;

- Merkezi ve otokratik yapısı,

- İnsan hakları ihlâlleri,

- Belirgin olmayan adâlet sistemi,

- Kapalı iç yapısı,

- Sanayileşmede uyguladığı köle sistemine benzer yapılaşma ve

- Son yıllarda Müslüman Uygur halkına şiddetini artırarak uyguladığı baskı ve mezalim, global anlamda Çin’e bakışı pozitiften negatife çevirmiş bulunuyor.

Bütün bu gelişmelere rağmen globalleşme dediğimiz ekonomik entegrasyon o derecede yaygınlaştı ki, tedarik zinciri dediğimiz üretim halkasının girdilerinin herhangi bir sebeple aksaması sadece global çalışan uluslararası şirketleri değil tüm yerel üreticileri etkiler hâle geldi. Batı merkezli uluslararası sermaye Çin’e alternatif oluşturmaya çalışırken, 30 yıldır sistematik gelişen Çin de Batı merkezli ambargo ve yaptırımlara alternatif politikalar geliştiriyor ve süratle uyguluyor.

Global yavaşlama bir tehdit

Tüm bu didişmelerin ortasında yeni ortaya çıkan global yavaşlama yani dünyadaki talep daralması ve buna yol açan sebepler bu yavaşlamanın aslında yeni bir ekonomik yapılanmanın neticesi olduğunu ve süreklilik arz edeceğini gösteriyor.

Başta gelişmiş ülkelerde gelişen korumacı politikalar, üretimde yerelleşme, bölgesel modeller, robotların üretim maliyetlerini düşürmesi sonucunda bazı üretimlerin gelişmiş ülkelere veya yakın coğrafyalarına geri dönmesi ve savaşların getirdiği (Ortadoğu, Afrika, Rusya ve Ukrayna) belirsizlikler, gelişmekte olan ihracatçı ülkeler ve özellikle Çin için kötü haber niteliğinde. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu ülkeler, bir yandan cari açıklarını kapatmaya çalışırken ortaya çıkan bu global yavaşlamanın etkileri ile de mücadele etmek zorunda kalacak.

Global yavaşlama aslında parasal eylem (müdahale) neticesinde ortaya çıkan bir durum. Pandemi sonrası ortaya çıkan yüksek talep ile beslenen fiyat artışları ve ortaya çıkan enflasyon; merkez bankalarını, başta ABD merkez bankası FED ve Avrupa merkez Bankası ECB'yi klasik davranışları olan faiz artışı ile talep daraltma çabasına soktu.

ABD ve Avrupa merkezli enflasyon rakamlarının gerçekliği kendi içlerinde tartışılsa da faiz artışlarının ABD'de genel talebi kısmada çok etkin olmadığı ve aslında temel niyetin de bu olmadığı anlaşılıyor.

Global yavaşlama çığ gibi gelirken bunun iktisâdî, sosyal ve siyâsî etkileri de global sorunlara yol açacak.

ABD rahat AB sıkıntılarla boğuşuyor

Sınırında savaş olan AB ise farklı sorunlarla boğuşuyor. Enerji politikasında Rusya bağımlısı bir modelden savaş döneminde büyük zarar görerek enerji politikalarını yenilemeye yönelen Avrupa'da günlük maliyet artışları büyük sorun oluşturuyor ve kendi içinde sosyal sorunları engellemek için sübvansiyon yapmaya devam ediyor. ABD savaş dolayısıyla ekonomik olarak menfaatlenirken, Avrupa’nın eriyen kaynakları ile yükselen fiyatlar, sosyal sorunlara ve yükselen ırkçı akımlara sebep oluyor.

Global yavaşlama çığ gibi gelirken bunun iktisâdî, sosyal ve siyâsî etkileri de global sorunlara yol açacak. Ülkemizin iç piyasayı sıkıp, ihracata yönlendirme politikasını yerleştirmeye çalıştığı bu ortamda global yavaşlama çok önemli bir sorun merkezi olacak. Cari açıkların zirve yaptığı bir dönemde uygulanan politikalara rağmen ihracat global yavaşlama etkisiyle artamazsa, faiz artışları ile örselenen iç piyasa ve dış pazar çıkmazı ülkemizi dar boğaza sokar ve bu politika başarısız olur. Faiz artışlarıyla yükselen maliyetlerin getirdiği etkiyle beslenen fiyat artışları da enflasyonu kontrol altına alma çabalarını engeller. Türkiye’nin cari açığını azaltacak, ithalatı ikame edecek yatırımların bu ortamda yapılması, iç piyasayı daraltacağız söylemi ve bunu destekleyen yüksek faiz politikası ile imkânsız hâle gelmiş bulunuyor.

Milli reçetelere ihtiyaç var

Global yavaşlamanın Türkiye’nin yavaşlaması hâline gelmemesi için uygulanan reçetelerin çok dikkatli seçilmesi gereklidir.

- Kur kıskacı,

- Faiz kıskacı,

- Vergi artışları,

- Ücret artışları,

- Tedarik sıkıntıları,

- Pazar daralması ve

- Dış piyasa rekabet şartları da bunlara eklenince; üreticilerin küçülme, konkordato ve iflas talepleri ve tüm bunların neticesinde işsizlik de artarsa, sürekli gelişen Türkiye’den yavaşlayan, daralan Türkiye’ye geçiş kaçınılmaz olur. Önemli olan iç talebi canlı tutarak enflasyonla mücadele edecek tedbirleri almaktır. Para ve maliye politikaları, Türkiye gibi sürekli gelişmeyi her krize rağmen başarmış ve güç merkezi olan ülkenin hızlı gelişmesini devam ettirecek şekilde olmalıdır.

Standart global reçetelerden ziyade Türkiye gerçeği çerçevesinde uygulanacak millî reçetelere ihtiyaç, global yavaşlama etkisiyle artmaktadır. 2024 dünyada seçim yılıdır ve ülkemizde de önemli bir yerel seçim vardır. Bu ortamda global yavaşlama ABD hariç herkesin sorunu olarak görünüyor. Bize lâzım olan iktisâdî gelişmenin sürekliliği içinde sorunları çözmek ve bunu başarmak için de doğru teşhis ile etkin, sürdürülebilir tedaviyi tatbik gerekiyor.

Vesselam…