Gerçek Hayat, Delikanlı, anarşist ve entelektüel bir dergi

ASIM GÜLTEKİN
Abone Ol

Gerçek Hayat Dergisi'nde ilk çıktığı yıllarda Beyaz Haberler köşesini yazıyordum. Birkaç yıl yazdım. Türkiye’den ve dünyadan Müslüman kültür adamlarının yaptıkları güzel, iyi, faydalı işlerden, eserlerden, çalışmalardan Müslümanların neler yaptığını merak eden okurları haberdar ediyordum. Bunu yaparken kendi beğeni kriterlerimi esas almıştım.

Nedir o kriterler? O kültürel eseri ortaya koyanın Müslümanca duyarlığa az çok sahip olması. Müslümanların aleyhine işler ortaya koymaması. Eserin belli bir özgünlüğü ve kaliteyi yakalamış olması. Kimsenin ricası ile pek de beğenmediğim birini köşeme almadım. Dergide yayınlanan ilk yazım trenle bir ay süren Avrupa seyahatim idi. Eyfel Kulesi'nin üzerinde namaz kılınca kulenin bir işe yaramış olduğunu yazmıştım. Sonra marşların ezgilerin ne kadar önemli olduğunu, müziğimizin yüz akı değerli müzik adamı Ömer Karaoğlu’nu anlatan bir yazıyı yayınlamak için o zamanın kültür editörü ile bir hayli cedelleşmek zorunda kalmıştım. Dindar çevre medyasında o yıllarda sık görülen İslamcı müziğe kulak tıkama yaklaşımına eski Gerçek Hayat’ta da maruz kalacaktım neredeyse.

HAKAN ALBAYRAK İSMİ HEYECANLANDIRIYORDU BİZİ

Allah’tan İlhan Efe’nin desteği ile Ömer Karaoğlu ile ilgili yazıyı dergiye sokabilmiş idik. İslamcılığın kültürel temellerine ve değerlerine ilişkin işler yapılmasını, yazılar, haberler, faaliyetler yapılmasını, hem de bol bol yapılmasını her daim çok önemsediğim için Gerçek Hayat Dergisi'nin yayın hayatına başlamasına çok sevinmiştim. Birçok önemli yazar dergi ekibinde idi.

Anarşist yazarlar, devrimci yazarlar, muzipler, şairler, filozof yazarlar, iflah olmaz İslamcı yazarlar, fakihler, çocuksu yazarlar, entelektüeller, çizerler... Derginin sıradışılıklar yapabilecek bir dergi, yani başında Hakan Albayrak’ın olduğunu bilmek heyecanlandırıyordu bizi.

Dergide sık sık İslamcı olmayan isimlere de yer veriliyordu. Buna bozuluyorduk.

Dindar çevre medyasında o yıllarda sık görülen İslamcı müziğe kulak tıkama yaklaşımına eski Gerçek Hayat’ta da maruz kalacaktım neredeyse.


İslamcı olmayan isimlere yer verilmesine değil, sık sık yer verilmesine bozuluyorduk. Zaman zaman İslamcılık özeleştirisi değil de İslamcılığa laf sokma, hakaret etme tarzında yazılar konmadı da değil eski günlerde. Siz buradan Aziz İslamcılığımızın hâlini, ne durumlara mâruz bırakıldığını anlayın. İslamcılığın bayraktarı dergilerden birinde İslamcılık milliyetçilerin eline geçebiliyordu, İslamcılığa ve İslamcılara hakaret edilebiliyordu. Yerlilik vurgusu İslamcı söylemin önüne fazlaca geçebiliyordu.

Bunları Gerçek Hayat’ı kötülemek için söylemiyorum. İslamcı bir yayın organı olarak kalabilmenin ne denli zor olduğu anlaşılsın diye söylüyorum. Bu cümleyi yazarken dalgınlıkla az kalsın Yörünge yazacaktım, sonra ardından Cuma dergisi geldi hatırıma. Ardından İmza dergisi, Vahdet dergisi, Sancaktar dergisi ve Baran dergisi… Mizah alanında Cıngar, Ustura, Hacamat mizah dergilerimiz.

'GERÇEK HAYAT' SADECE BİR 'HABER' DERGİSİ DEĞİLDİR

Sonra 80 öncesini de hatıra getirelim: Sebil, Tevhid, Şura, Büyük Doğu. Başka haftalık dergimiz olmuş mudur? Olmuştur elbet; burada maksadımız hepsini saymak değil. Haftalık dergiciliğe kimler soyunmuş, bunu son kırk elli yılı hatıra az çok getirerek Gerçek Hayat’ın yaptığının, yapmaya çalıştığının farkını biraz daha ortaya koymak istiyorum. Sadece bir haber dergisi olmak için çıkmış değildir Gerçek Hayat. Bir fraksiyonun, bir cemaatin dergisi de değildir. Bir kişinin, üstadın dergisi de değildir. Aylık popüler kültür dergilerini andırır delikanlı, anarşist, entelektüel bir havası vardır, hatta o tip dergiciliğin öncülerinden bile sayılabilir bir miktar. Ama popüler kültür dergisi de değildir tam olarak. O tür dergiler aylıktır daha ziyade. Popüler kültürlüğü mizaha doğru kaçtığında haftalıklaşabilmeye başlamıştır bu tür dergiler.

Levent Gültekin


Levent Gültekin ve Dücane Cündioğlu’nun Gerçek Hayat’ta bulunmuş olmaları bize şunu gösteriyor diyebiliriz belki; insanlar eğer düzgün bir iş yerinde çalışıyorlar ise çirkinliklerini ortaya dökmeye imkan bulamayabilirler. Ortamları bozulduğu an bozuk söylemlere, bozuk işlere kendilerini çabuk kaptırabilirler.

DERGİNİN 1000. SAYISINI TAHAYYÜL EDEMEZDİM

Dergide şu geçen bin sayı içinde kadroda kimler olsaydı: Abdurrahman Arslan da olsaydı keşke. Mürsel Sönmez de olsaydı keşke. Ömer Faruk Dönmez de olsaydı. N. Ahmet Özalp olmalıydı. Şair Arif Ay olmalıydı. Nabi Avcı olmalıydı, Ömer Karaoğlu köşe yazarı olarak olmalıydı. Ertuğrul Düzdağ olmalıydı. Yusuf Kot olmalıydı çizgileri ile. Mahmut Toptaş, Murat Güzel, Zeki Bulduk, Akif Emre, Ulvi Alacakaptan... Mustafa Şahin, Ahmet Hakan, Gökhan Özcan ve İsmet Özel zaten vardı. Dergiciliğe gönül vermiş biri olarak Gerçek Hayat Dergisi'nin bininci sayısına ulaşabileceğini pek de tahayyül edemezdim açıkçası.

Çok sevdiğim kitapkolik ve dergikolik bir büyüğümüz olan Sıtkı Türkan’ın dergilerin uzun ömürlü olanları ile ilgili ilginç bir yaklaşımı vardır.

Sıtkı Türkan

Uzun ömürlü dergiler kapandığı zaman ben garip bir sevinmeye kapılıyorum der. 150 binden fazla dergiden oluşan ve 200 bin kadar kitabı olan Sıtkı Türkan aynı zamanda İslamcı Dergiler Projesi'nin arkasındaki bitmek bilmeyen taze kandır da. Sevinme sebebi şu imiş: Yıllardır eksik sayılarını tamamlamak için olmadık maceralara giriştiği, yeni sayısı evine, semtine, ilçesine yakın herhangi bir kitapçıya gelmediği dergisini temin etmek için derginin adresine kadar gittiği, hatta daha eski bir sayı ise aradığı ve o sayı dergide de yoksa sahaf sahaf dolaşmaları bitecektir artık. En azından o dergi için uğraşması bitecektir.

Gerçek Hayat Dergisi'ni çıktığı günden beri takip eden tanıdıklarım var. Türkiye İslamcılığının muhafazakârlık ile imtihanının çok olduğunu düşünürken ben dergide başından beri yazanlara baktığımızda dindarlık, muhafazakarlık, liberallik, kemalistlik, sağcılık, solculuk, türkçülük, oportünistlik, ehli dünya olmak, sufilik gibi türlü türlü hallerle bir İslamcının imtihan olabileceğini görmüş olduk. Derginin çizgisinin de elbet dışardan fazla belli etmese de farklılaşmalar yaşadığı oldu. Kanaatimce İslamcılığın en kıymetli yanı tüm farklı İslamcılık biçimlerini içinde barındırabilmesi olmalıdır.