Geç gelen adâlet en büyük haksızlıktır
Şu anda toplumumuzun çoğunluğunun hele hele benim de içinde bulunduğum, dindar ve İslâmî hassasiyete sahip kesimlerin büyük bir çoğunluğunun tepkisini çekeceğini bildiğim hâlde, yine de yazacağım.Eğer bir af veya düzenleme çıkacaksa öncelikli olarak, Devlete karşı işlenen suçlara verilmelidir diye düşünüyorum.
Af kelimesinin her geçtiğinde, çoğunlukla aklıma Hz. Hamza'nın kâtili Hz Vahşi'nin Hz Peygamber tarafından bağışlanması gelir.
Yüce Rabbimizin Esma-ül Hüsna'sından Rahman sıfatı; Müslüman, kâfir ayırd etmeksizin tüm insanlara merhamet eden, acıyan anlamına gelmekte. Rahim ise Müslümanlara ahiret hayatında acıyan, merhamet eden, bağışlayan demektir.
Şöyle bir düşünelim...
Kâfirler Allah'a isyan etmekte, O'nun emirlerini kale almamakta.
Ateistler, Allah'ı hiç tanımamakta.
Fakat yüce Rabbimiz, ateistlerin ve kâfirlerin kendisine karşı pervasız davranışları, hatta yer yer meydan okuyuşlarına karşı; onları hemen cezalandırmamakta, onları nimetlerinden mahrum etmemekte; havalarını, sularını, rızıklarını, nimetlerini kesmemekte, biteviye onlara vermekte. Rabbim istese, anında onları bütün bu nimetlerden yoksun bırakabilir, bu güce sahiptir.
Hele Müslümanlara ne diyelim. Allah (c.c.)'a inanıyorlar. O'nun gönderdiği son Peygambere (s.a.v) inanıyorlar, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Hz Muhammed (s.a.v.) Efendimize 23 senede, peyderpey gönderdiği Kur'an'a inanıyorlar. Buna rağmen insanların haklarını gasp ediyorlar, yalan söyleyerek insanları kandırdıklarını sanıyorlar, yolsuzluklar yaparak devleti soyuyorlar. Allah'ın yasakladığı birçok şeyi yapıyorlar. Rabbim bütün bu isyankârlıklarına rağmen Müslümanları da hemen cezalandırmıyor, mühlet veriyor ve ahırette hesabını soracağını belirtiyor.
- Mide Suresi-32: "Bunun içindir ki, İsrâiloğulları'na: "Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur." hükmünü yazdık (farz kıldık). Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz, açık delillerle geldiler. Yine de bundan sonra onların birçoğu, yeryüzünde aşırı gitmektedirler."
- Bakara Suresi-178: "Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas emredildi. Buna göre hüre hür, köleye köle ve kadına da kadın kısas edilir. Fakat kâtil, öldürdüğü kimsenin yakını tarafından affedilirse kısas düşer. O zaman affeden, uygun görülen diyeti kabul etmeli, affedilen de diyet borcunu güzelce ve tam olarak ödemelidir. Bu, Rabbinizin bir hafifletmesi ve merhametidir. Bütün bunlara rağmen kim Allah’ın koyduğu sınırı aşarsa, pek acı bir azabı haketmiş olur."
Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere insan öldürmek, büyük bir günah ve öldürenin suçu sabit olursa, karşılığında öldürülmesi gerektiği belirtilmekte. Fakat ölen kimsenin velisi (babası, anası ve bunlardan birisi olmazsa en yakınının) diyetini alarak, affetmesini tavsiye ediyor Yüce Yaradanımız. Hatta ayetin devamında Yüce Rabbimiz sanki bunun yapılmasını ister gibi: "Bu, Rabbinizin bir hafifletmesi ve merhametidir" buyurmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde 'infaz düzenlemesi' adı altında, kısmi bir af yasası gündeme geldi.
Bu satırların sahibi, dört ülkede 12 değişik cezaevinde 7 yıla yakın hapislik hayatı bulunan, mahkûm psikolojisini bilen bir kişi olarak; eğer bir düzenleme veya af olacaksa, eşitlik ve adalet ilkesinin gözetilerek, çıkarılması taraftarıyım.
Çıkarılması düşünülen infaz yasasında ise Devlete karşı işlenen suçlar, kesinlikle olmayacak diye ısrarla belirtilmesine rağmen, şu uzun cümleyi kurmaktan kendimi alamıyorum.
Şu anda toplumumuzun çoğunluğunun hele hele benim de içinde bulunduğum, dindar ve İslâmî hassasiyete sahip kesimlerin büyük bir çoğunluğunun tepkisini çekeceğini bildiğim hâlde, yine de yazacağım.
- Eğer bir af veya düzenleme çıkacaksa öncelikli olarak, Devlete karşı işlenen suçlara verilmelidir diye düşünüyorum.
Neden böyle diyorum?
Bu laik sistem ve sahibi olduklarını iddia edenlerin en büyük düşmanlarının; Müslüman, dindar insanların olduğunu açık açık söylemekte veya ızhar etmekteler. Bundan mütevellit, Cumhuriyetin kuruluş günlerinden günümüze kadar en çok Müslüman ve dindar kesim, laik, Kemalist ve yakın dönemlerde de FETÖcü hâkimlerin kasıtlı ve düşmanca kararlarıyla, hapis cezalarına maruz kalmışlardır.
İskilipli Atıf Hoca, şapka kanunu çıkmadan önce yazdığı bir risaleden dolayı idam edilmedi mi?
Şeyh Muharrem Hafız, haksız yere idam edilmedi mi?
Sid Nursi, yıllarca haksız yere hapis cezası çekmedi mi?
Adnan Menderes haksız yere idam edilmedi mi?
Sivas Davasından onlarca kimse 26-27 yıldır, haksız yere hapis yatmakta değiller mi?
Şu anda FETÖ’cü hâkimlerin verdiği haksız kararlarla, onlarca Müslüman cezaevinde değil mi? Hatta o cezayı veren Savcı ve hâkimlerin birçoğu, şu anda FETÖ davasından dolayı tutuklanmadı mı?
Özellikle Sivas Davasında, haksız yere cezalandırılanların olayla hiç alakası olmamalarına rağmen, kasıtlı olarak davaya iliştirilmeleriye ilgili, birçok karine var. Bunları ayrı bir yazı mevzuu olarak ele alacağız.
Bu yazı yayınlandığında, düzenleme belki de çıkmış olacak.
Şu evrensel ilkeyi unutmamalıyız: Geç gelen adâlet, adâlet değildir!