Gates Vakfı’nın ziraatımızla derdi ne?

BAKİ M. TOP
Abone Ol

Afrika merkezli 50 gruptan oluşan Afrika’da Gıda Egemenliği için İttifak’ın (AFSA) koordinatörü Million Belay, “Gates, Afrika’ya yardım yalanıyla dev şirketlere fayda sağlamak için ülkelerin zirai sistemlerini değiştirdi. Vakıf, ülkelerin tohum, biyo-güvenlik ve zirai kimyasallarla ilgili düzenlemelerini zayıflatmak için her yolu denedi. Tabii ki her bir düzenleme ülke zirai üretimin, gıda güvenliğinin ve tabii kaynakların tükenmesi pahasına çok uluslu şirketlerin çıkarlarını korumak için. Öyle büyük ve köklü değişiklikler yaptırdılar ki geriye dönüşü hiç kolay olmayacak” diyor.

Gates.

2006'dan bu yana Bill & Melinda Gates Vakfı, yalnızca Afrika ziraatını modern dünyanın tarımına dönüştürme çabalarına milyarca dolar harcadı. Elbette dert, Afrikalının midesine sağlıklı bir şeyler girmesi değil. Dünyayı öyle olduğuna inandırmaya çalışsalar da asıl amaç, Afrika kıtasında yok edici Yeşil Devrim’i başlatmak. Malum 70 yıl önce dünyanın dört bir yanına saçılan endüstriyel tarım virüsünü, Afrika’ya istedikleri kıvamda bulaştıramamışlardı.

Yerli işbirlikçiler ile sürdürülen ittifak, çiftçileri yüksek girdili endüstriyel tarıma geçirmeye, hibrit ve GDO’lu tohumlar ile zirai kimyasallar için pazarları büyütmeyi hedefliyor. Bu çapulcu anlayışı yerleştirmek için söyledikleri yalanlar ise hep aynı; üretim artacak, çiftçiler yoksulluktan kurtulacak, açlık son bulacak...

Afrika’nın aklı başında insanları, Vakfın tarımsal kalkınma vaatlerini yerine getirmekte başarısız olacağını ve bu tür planlı girişimlerin kıtanın küçük çiftçileri ve toplulukları yerine çok uluslu şirketlere fayda sağlayacağını daha başında biliyorlardı. Çünkü ortada bu yok edici anlayışın uygulanıp, tarumar ettiği onlarca ülke ve tükenen tabii kaynakları var. Fakat farkında olsalar da atı alan Üsküdar’ı geçiyor.

Gates gözünü Afrika’ya dikti

Afrika merkezli 50 gruptan oluşan Afrika'da Gıda Egemenliği için İttifak'ın (AFSA) koordinatörü Million Belay, "Gates, Afrika’ya yardım yalanıyla dev şirketlere fayda sağlamak için ülkelerin zirai sistemlerini değiştirdi. Vakıf, ülkelerin tohum, biyo-güvenlik ve zirai kimyasallarla ilgili düzenlemelerini zayıflatmak için her yolu denedi. Tabii ki her bir düzenleme ülke zirai üretimin, gıda güvenliğinin ve tabii kaynakların tükenmesi pahasına çok uluslu şirketlerin çıkarlarını korumak için. Öyle büyük ve köklü değişiklikler yaptırdılar ki geriye dönüşü hiç kolay olmayacak" diyor.

Hep aynı yalan, taktik, müdahale ve planlarla giriyorlar ülkelere. İktidarda olan yetkililerin kimi bilerek göz yumuyor ortadaki çapulculuğa, kimiyse yardım, destek ya da kalkınma adı altında yapılanların ardındaki kurnazlığı göremeyecek kadar hayran bu vakıflara. Belay, Gates Vakfı’nın akademik çevrelerin, ülke ziraatının geleceği hakkında ne düşünülmesi ve ne söylenmesi gerektiğini dahi şekillendirdiğini belirtiyor.

Gerçekten de bu türden art niyetli oluşumların hedefinde her zaman ülkelerin siyasetçi ve bürokratlarından başka akademik dünyası olur. Çünkü tanıtılan her yeni sistemin yalanları en çok bu kesimlerin yetiştirdikleri aracılığıyla topluma kabul ettirilir. O yüzden de bugün hemen hemen her ülkede bu kesimlere göre olması gereken ziraat; “kimyasallara, sentetik gübrelere, hibrit tohumlara, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara ve fosil yakıtlara bağımlı” modern dünyanın tarımıdır. Yeşil devrim anlayışının çöreklendiği her ülkede olduğu gibi ülkemizde de aynı yol izlendi. Onlarca yıldır ülkemizin ziraat, gıda, veteriner, orman, çevre mühendisi adayları, yeşil devrimin küresel felaketi endüstriyel tarım ile vahşi üretimi fabrika çiftçiliği anlayışını idealize eden bir müfredatla yetiştiriliyorlar. O yüzden de tarım, veterinerlik, gıda, çevre ve ormanın endüstriyel olanıyla ilgili uygulamalara meslek erbaplarından çok fazla bir itiraz gelmiyor.

İktidarda olan yetkililerin kimi bilerek göz yumuyor ortadaki çapulculuğa, kimiyse yardım, destek ya da kalkınma adı altında yapılanların ardındaki kurnazlığı göremeyecek kadar hayran bu vakıflara.

Afrika ülkelerinin ilgili bakanlıkları, ziraat ve gıda fakülteleri, araştırma enstitüleri de bu kahrolası sistemi övüp önerirken, insanlığın geleceğinin zirai-çevrecilik (agro-ecology) olduğunu pek akıllara getirmiyorlar. Dünya, yeşil devrimin onca kötülüğünü yaşadıktan sonra bundan sonra gıda güvenirliği ve güvenliği için yapılması gereken, sağlık düşmanı mono-kültürel üretimin tekrarı olabilir mi? Aksine biyo-çeşitliliği teşvik eden geleneksel koruyucu ve katkısız ziraatı inşa etmek önem arz ediyor. Petro kimya bağımlılığını dünyaya dayatan yeşil devrimin onlarca yıldır sürdürdüğü faaliyetleri nedeniyle kirlenip, zehirlenen toprakları canlandırmak için tabii yöntemlerle yetiştirilen hayvancılığı üretime entegre etmek gerekiyor. Yeşil devrimle birlikte ortaya çıkan mali krizleri, eşitsizlikleri ve sosyal sorunları ele almak için siyasi ve ekonomik reformları savunan zirai-çevreciliğe doğru bir paradigma değişikliği şart. Çünkü tabiiliği, temizliği, besinsel zenginliği ve ürün çeşitliliğini önemseyen zirai-çevrecilik sistemleri hem daha dayanıklı hem de verimli. Aşırı hava olaylarına mukavemet açısından da kimyasal kullanmadan hastalık ve zararlılardan korunabilmek için ideal olanın küçük işletmeciliğe dayalı üretim olduğunun bilinmesi gerekiyor.

Yeşil devrim mi, bir cinayet mi?

Yoğun kimyasal kullanımına dayalı endüstriyel tarımın, bugünün en büyük felaketi olarak lanse edilen iklim değişikliği ile toprak erozyonunun ve dünya çapında koruyucu böceklerin azalmasının temel sebebi olduğu gibi bir gerçek de var ortada. İnsanlığı son 70 küsur yıldır buğday, mısır, pirinç ve soya mono-kültürel üretimlerine mahkûm eden yeşil devrim anlayışının sıkıntılı olduğu bilinirken, Afrika’da yapılmak istenen göz göre göre cinayetten başka bir şey değil. Çünkü yeşil devrimin mono-kültürel üretim metodu toprağı tükettiği gibi atmosferi ısıtmada karbondioksitten 300 kat daha güçlü bir sera gazı olan nitröz oksit yayan sentetik gübrelerle tanıştırdı dünyayı. Yani Bill Gates Vakfının teknolojinin çözebileceğini söylediği bütün sorunların müsebbibi bizzat “üretimi artıracağı, çiftçileri yoksulluktan kurtaracağı ve açlığı bitireceği” söylenen yeşil devrimin endüstriyel tarım anlayışı.

Zirai ilaç şirketleri son 30 yıldır “GDO'lar yoksulları besleyecek, küçük çiftçileri kalkındıracak” yalanını söyleyip duruyorlar. Peki, pratikte olan ne? Sözde yabani otları veya böcekleri öldürecek kimyasallara dayanaklı olarak tasarlanan GDO'lu mahsullerde verim yükseltmediği gibi herbisit kullanımı aşırı arttı. Sonuçta büyük endüstriyel çiftçiler kısa vadeli faydalar sağlasa da tüketicilere ve tabiata yine zarar olarak döndü. Bu başarısızlıklara rağmen Gates Vakfı, genetiğiyle oynanmış gıdalar konusunda hâlen umut dağıtıyor. "GDO'ların 2030 yılına kadar sadece Afrika'da değil dünyadaki açlığı sona erdireceği" yalanını dillendiriyorlar. Tıpkı hibrit tohumların 1 milyar insanı açlıktan kurtardığı yalanına dünyaya inandırdıkları gibi. “Evet, ilk nesil GDO'lu mahsuller bu umutları yerine getirmedi ama yeni genetik mühendislik yöntemleriyle elde edilecek ‘Süper Hibrit/GDO’lu Tohumlar’ insanlığı bu hedefe ulaştıracak” diyorlar.

Genler ile oynuyorlar

Öte yandan CRISPR-Cas9 ve diğer "genom düzenleme" teknikleriyle, artık bitkilerde veya hayvanlarda belirli özellikler üretmek için-sanki bilgisayar kodu yazıyormuş gibi-DNA dizileri ekleyebiliyor veya silebiliyor veya genleri açıp kapatılabiliyorlar. Örnekler arasında esmerleşmeye karşı "düzenlenmiş" mantarlar, yalnızca erkek yavru doğurmak için yetiştirilen "terminatör sığırlar" veya antioksidan fabrikalarına dönüştürülen E. Coli türleri var. Gen düzenleme teknikleri ve özellikle CRISPR etkili gibi görünse de sonuçları açısından bu yöntemin de öngörülemediği biliniyor. Araştırmalar, CRISPR sürecinin DNA hasarı ve diğer hedef dışı etkiler dâhil olmak üzere beklenmedik mutasyonlar yaratabileceğini gösterdi. 2019'da CRISPR tarafından düzenlenen "boynuzsuz” inekleri Brezilya'ya salma planı, bir ABD hükümeti araştırmacısının sığırlarda olmaması gereken iki antibiyotiğe direnç geni olduğunu keşfetmesinin ardından rafa kaldırıldı. Recombinetics Inc. Şirketi "DNA'larındaki büyük hata" ortaya çıkana kadar inekleri "gen düzenlemede devrim” diye pazarlıyordu.

Londra'daki King's College'da moleküler genetikçi olan Michael Antoniou, genom düzenleme de dâhil olmak üzere genetik mühendisliğin "öngörülemeyen sonuçları olduğunu" söyleyenlerden. Bunlara rağmen Gates Vakfı, "mükemmel" ineği yaratma umuduyla, süt ineklerinin genetik mühendisliğine yönelik projelere de 40 milyon doların üzerinde para harcadı. Acceligen (Recombinetics'in bir bölümü), sıcak iklimlerde üretkenliği ve dayanıklılığı en üst düzeye çıkarmak için süt ineklerinde birden fazla özellik geliştirmek üzere Gates Vakfı hibesiyle çalışıyor. Vakıf aynı zamanda, hayvan ırkları üzerinde tasarlanmış bazı farklı özellikleri ortaya çıkarmak için gen sürücü deneylerin önde gelen bir fon sağlayıcısı. Florida Keys'de Gates Vakfı destekli Oxitec şirketi, hastalık taşıyan bir türdeki dişileri ortadan kaldırmak için tasarlanmış on binlerce sivrisinek üretti. Gen sürücüleri için önerilen zirai kullanımlarla, bitkilerde herbisit toleransını tersine çevirmeyi, yabani otları bastırmayı ve zararlıları yok etmeyi amaçladıklarını söylüyorlar.

Gates Vakfı ziraata olan alengirli ilgisine son sürat devam ederken bir yandan da ülke bakanlıklarına “dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse artık istediği ürünü üretemeyecek” kararlarını aldırıyor. Bu direktifi hayata geçiren en son ülke Türkiye old

Gates Vakfı ziraata olan alengirli ilgisine son sürat devam ederken bir yandan da ülke bakanlıklarına “dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse artık istediği ürünü üretemeyecek” kararlarını aldırıyor. Bu direktifi hayata geçiren en son ülke Türkiye oldu. 422 sayılı torba yasa ile artık ülkemizde de hiç kimse izinsiz hiçbir şey ekip biçemeyecek.

Bütün bunlardan sonra Gateslerin ziraatla derdinin ne olduğunu merak edenimiz var mı?