Filistin ve Filistinlilerin güvenliği yerine israilin güvenliğinden söz eden Abbas’a hain demeyip de ne demeli?

KEMAL ÖZER
Abone Ol

Ölümün eşiğinde olan Abbas’ın yerine kim gelir belli değil. Hayal kırıklığından başka bir şey olmayan Abbas’ın saltanatı sonrasında israilin arzu ettiği kişi MOSSAD ajanı Muhammet Dahlan. Ancak bu o kadar kolay değil. Çünkü Dahlan demek, Filistin için iç savaş ve israile tam mânâsıyla teslimiyet demektir ve Gazze direnişi bunun imkansızlığını açıkça ortaya koymuştur. Dahlan bir yana, Abbas’ın Filistin’deki desteği yüzde 10’un çok altına inmiş durumda. Onu destekleyenler bir eli yağda diğeri balda olan küçük bir azınlık, o kadar.

The Guardian gazetesinin Kudüs muhabiri Bethan McKernan onu şöyle tarif ediyor: “O ve partisi el-Fetih ile yolsuzluklarla dolu şemsiye kuruluş Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), genç nesiller arasında artık çok az desteğe sahip. İşte bu otorite, kendi halkına baskı yapmak için İsrail ile birlikte çalışıyor.”

Bir ülkenin veya siyâsî oluşumun lider ve teşkilatı için bundan daha kötü nasıl bir tasvir olabilir.

Hâlen Filistin’in başına çöreklenmiş çetenin elebaşısı Mahmud Abbas ve yönettiği yapıdan söz ediyoruz. Abbas 15 Ağustos 2024’de TBMM’de kürsüye çıktı ve buradan dünyaya seslendi. Bu sesleniş Abbas’ın arzu ettiği, isteyerek ve severek yaptığı bir şey değildi.

Direnme, kovma, defetme gibi mânâlara gelen intifadanın ilki Aralık 1987’de başlamış ve Filistin direniş gruplarının yapılanmasını da sağlamıştı. Ebu Mazen künyesiyle bilinen Mahmud Abbas, ikinci intifadayı yani direnişi kınarken Arafat tüm baskılara rağmen kınamayı reddetmekle kalmamış “Benden, Filistin davasına ihanet etmemi istiyorlar. Değerlerimizden vazgeçmemi istiyorlar ve ben bunu yapmayacağım” demişti.

Başterörist netanyahunun ABD senatosunda yaptığı konuşma sonrasında HAMAS lideri İsmail Haniye ve / veya Mahmud Abbas’ın neden TBMM’ye davet edildiği eleştirileri üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bazı siyasi partiler diyorlar ki 'Hükümet, Filistin Başkanını Türkiye'ye davet etsin ve Parlamentoda konuştursun.' Size davet etmediğimizi kim söylüyor? Davet ettiğimiz hâlde gelmeyen Abbas, kusura bakmasın önce bizden özür dilemesi lazım. Davet ettik gelmedi. Bekliyoruz bakalım gelebilecek mi?” diye tepki göstermişti.

Türkiye’nin son derece stratejik bir hamle ile netanyahu ABD’de konuşurken, Abbas ve Haniye’nin aynı anda TBMM’de konuşması için davet ettiği ortaya çıkmıştı. Haniye davete icabet edeceğini bildirirken, siyonizmin kuklası durumundaki Abbas’ın ise reddettiği öğrenilmişti. Haniye’nin 31 Temmuz 2024’de Tahran’da şehid edilmesinin ardından Abbas, Haniye’nin Tahran ve Katar’daki cenaze merasimine de katılmadı.

Haniye’nin şehadeti ve Türkiye’nin fırçası sonrasında Ankara’ya gelme karara alan Mahmud Abbas, geçmiş davranışlarının aksine TBMM’de yaptığı konuşmada “Hiçbir şekilde topraklarımızı bir karış dahi olsa parçalayan hiçbir çözüme eyvallah demiyoruz. Bugün yapacağımız en iyi çözüm; Filistin liderliğinde yer alan bütün kardeşlerimle birlikte Gazze’ye gitme kararı aldım. Bunu yapacağım. Bütün gücümle bunu gerçekleştireceğim” demişti.

Aradan hayli uzun bir zaman geçmesine rağmen kendisinden beklendiği üzere bırakınız Gazze’ye gitmeyi, burnunun dibindeki her gün onlarca Filistinlinin şehid edildiği ve toprakların gasp edildiği Batı Şeria şehirlerine bile gitmeye cesaret edemedi. Edemezdi çünkü Guardian’in muhabirinin de yazdığı gibi hayli ilerlemiş yaşına rağmen bir gün daha fazla o koltukta kalmak ve koltuğa yapışmış bir şekilde ölmek için terör oluşumu israil ile birlikte çalışmaya devam edecek.

‘2. İntifada ve Filistin ayaklanmasını kınadı’

Onu yine Guardian muhabirinden okumaya devam edelim: “Oslo ‘barış’ sürecinin önemli bir mimarı olan Abbas’ın Filistin yönetiminin başına geçmesi en çok israil ve Amerikalıları sevindirdi: Arafat'ın aksine Ebu Mazen o zamana kadar gerileyen ikinci intifada ve Filistin ayaklanmasını kınamıştı.”

Mahmud Abbas, Yaser Arafat ve Muhammed Dahlan.

Her yerini kurtların yemesi sonrası acılar içinde kıvranarak geberen Ariel Şaron, 28 Eylül 2000’de Mescid-i Aksâ’ya bir baskın düzenlemişti ve baskına yaklaşık bin kişilik bir siyonist terörist de eşlik etmişti. Bunun üzerine de 2. İntifada başlamıştı.

Direnme, kovma, defetme gibi mânâlara gelen intifadanın ilki Aralık 1987'de başlamış ve Filistin direniş gruplarının yapılanmasını da sağlamıştı. Ebu Mazen künyesiyle bilinen Mahmud Abbas, ikinci intifadayı yani direnişi kınarken Arafat tüm baskılara rağmen kınamayı reddetmekle kalmamış “Benden, Filistin davasına ihanet etmemi istiyorlar. Değerlerimizden vazgeçmemi istiyorlar ve ben bunu yapmayacağım” demişti.

FKÖ’nün kurucu kadrosundan son kişi olan Abbas hakkında sık sık öldü haberleri çıksa da o hâlâ sağ. Bir ayağı çukurda olmasına rağmen seçime de yanaşmıyor. 15 Kasım 1935’de doğan Mahmud Abbas kim, hangi dünya görüşüne sahip?

Mahmud Abbas ve Dahlan?

Hâlen gayrimeşru bir şekilde Filistin başkanlık koltukta oturmaya devam eden Abbas, Yaser Arafat’tan sonraki ikinci devlet başkanı. 90 yaşında ve keş düzeyinde sigara tiryakisi olan Abbas, 1935'te Filistin Safad'da dünyaya gelir. Şehri 1948’de Siyonistlerce işgal edilince Suriye'ye göç eder. 1958'de Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olur.

Ardından Katar Eğitim Bakanlığında çalışmaya başlar. 1965’de Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi el-Fetih’in kuruluşunda yer alır. "Nazi Almanyası ile siyonist hareket arasındaki gizli ilişkiler" tezi ile 1982 yılında Moskova Şarkiyat Enstitüsü'nden doktora derecesi alır.

1996 yılında FKÖ’nün Yürütme Kurulu Sekreterliğine getirilir. 1984-2000 yılları arasında FKÖ Millî ve Uluslararası İlişkiler Daire Başkanlığını yürütür. 1979'dan beri de Ürdün-Filistin Ortak Komitesi başkanıdır.

Dönemin ABD başkanı George W. Bush ile terör oluşumu israilin sözde başbakanı Ariel Şaron, barışın ilk şartı olarak Arafat’a yetkilerinin bir bölümünü Mahmud Abbas’a devretmesi şartını koşar. 2003 Mart’ında Arafat çâresiz olarak rakibi durumundaki Abbas'a yetkilerinin büyük bir kısmını devretmek zorunda kalır. Arafat'ın itirazlarına rağmen MOSSAD ajanı Muhammed Dahlan'ı en yakınına alır.

Hâlen BAE’de yaşayan ve FETÖ ile de iltisaklı Dahlan, israil ve ABD’nin dayatması üzerine Oslo Anlaşmalarının imzalanmasının ardından Gazze'deki Önleyici Güvenlik Gücü’nün başına getirildi. İsrailin elemanı Dahlan 20 bin kişilik bir ordu kurar. Bunun üzerine Gazze’nin adı bir süreliğine de olsa ‘Dahlanistan’ olarak anılmaya başlar. Hamaslılara işkence etmekle de şöhretli olan Dahlan, Arafat’ı da epeyce rahatsız eder. Geçmişte israilden Gazze’ye geçiş kapısı olan Karni Geçidi'nden alınan vergilerin yüzde 40'ını şahsî hesabına aktardığı ortaya çıkınca itibarı sarsılsa da Abbas onu hep savunur.

İsmail Haniye.

İkinci İntifada devam ederken Arafat’a kafa tutup, “reform çağrısı” yapar. İçişleri Bakanı olma beklentisiyle 2002’de Gazze'deki görevinden istifa eder ancak Arafat ona görev vermez. Arafat’ın devre dışı bırakılmasıyla Nisan 2003'te Arafat'ın tüm itirazlarına rağmen Abbas tarafından Filistin Güvenlik Bakanı yapılır. Arafat’ın ölümüne neden olan zehirlenme hâdisesinin MOSSAD-Dahlan ortaklığının ürünü olduğu dile getirilir.

1994’de Filistin Devlet Başkanlığı’na gelen Arafat’ın 11 Kasım 2004’de Fransa’da bir hastanede infaz edilmesinin ardından Abbas tüm ipleri eline alır. 9 Ocak 2005 tarihinde yapılan seçimlere el-Fetih'in adayı olarak girer ve oyların yüzde 62'sini alarak Filistin Devlet başkanı seçilir. Abbas’ı zafere götüren nedenlerden biri de HAMAS’ın seçimleri boykot etmesidir.

Abbas’ın seçim hezimeti

Seçim zaferinden sonra israile yönelik silahlı direnişi bitirme sözü verir. Batı Şeria’da bunu başarsa da Gazze’de başaramaz. Ocak 2006'da yapılan parlamento seçimlerinde el-Fetih bozguna uğrar ve parlamento çoğunluğu HAMAS’a geçer. Yolsuzluklar ve işgalcilere yönelik verilen tavizler seçimin hezimet gerekçesi olarak gösterilir.

Arafat’tan sonraki düşük profili bir yana sinsi ve kendi halkı yerine işgalcileri tercih etmesi, Filistin halkı ve grupları arasında derin hayal kırıklığı ve de ayrışmalara sebebiyet verir. HAMAS, millî birlik hükümeti kurmak istese de el-Fetih hükümete girmeyi reddedince mart ayında İsmail Haniye Başbakanlığındaki Filistin hükümeti göreve başlar. Ardından ABD ve AB gibi işgal destekçileri, HAMAS’ı “terör örgütü” olarak ilan edip yeni hükümeti meşru bir aktör olarak kabul etmeyi reddederler.

İsmail Haniye ve kabinesinin istifa etmesi üzerine Abbas ve Haniye ortak hükümet çalışmasını sürdürür. Ancak el-Fetih israilin varlığı ve işgali kabul ederken, HAMAS israilin varlığını tümden reddedince anlaşma sağlanamaz. Ardından bir nevi bir iç savaş başgösterir. Araya Suudi Arabistan Kralı Abdullah girer ve 8 Şubat 2007'de Mekke Barış Konferansı düzenlenerek HAMAS ile el-Fetih'in ortak birlik hükûmeti kurması kararlaştırılır.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırı başlatması ve HAMAS’ın da buna karşılık vermesi üzerine Abbas, ortak hükümet kurmaktan yine vazgeçer. Abbas’ın Filistin hükümetinin görevine son verdiğini ve olağanüstü hâl ilan ettiğini duyurması üzerine gerilim iyice büyür ve Gazze Şeridi HAMAS’ın kontrolüne geçer, işgal edilmiş Batı Şeria ise el-Fetih’te kalır.

Ocak 2009’da görev süresi dolan Mahmud Abbas, yeni bir devlet başkanlığı seçimini yapmayı reddeder ve o tarihten bu yana 15 yıldır gayrimeşru bir şekilde Filistin Devlet başkanlığı makamını işgal etmeyi sürdürür.

İşgalcilere taviz vererek hayatta kalacağını düşünen Abbas, masaya oturduğu işgalci israil yönetiminin Batı Şeria’daki yerleşim bölgelerinin yapımını durdurmayı reddetmesi üzerine 2010 Eylül’ünde müzakereleri bitirmek zorunda kalır.

Çaresiz kalan Abbas, Mısır ve Katar’ın da girişimleri ile Hamas ile yeniden masaya oturur. Yeni bir birlik anlaşması imzalanır. Hamas lideri Halid Meşal ile Abbas 4 Mayıs 2011’de Kahire’de buluşur. FKÖ, HAMAS’ın yanı sıra İslâmî Cihat ve diğer direnişi hareketi temsilcileri de varılan yeni mutabakatta yer alır. Anlaşmaya, Arap ülkelerinin yanı sıra Türkiye, Rusya, Çin ve bir takım Batılı ülke temsilcileri de katılır. Türkiye'yi dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu temsil eder. Buna rağmen birlik yine tesis edilemez.

  • Bu kez Çin devrede
  • Aradan uzun zaman geçti ve ne anlaşma fiiliyata geçti ne de Abbas seçime gitmeyi kabul etti. 7 Ekim 2023’de yoğunlaşan soykırım sonrasında geçtiğimiz Temmuz ayında bu kez de Çin devreye girerek Filistinli gurupları Pekin’e davet ederek bir masa etrafında buluşturdu.
  • Bu buluşmada Hamas ile el-Fetih’in yeni bir millî birlik hükümeti kurulması için anlaşmaya vardığı ilan edildi. Pekin Deklarasyonu adı verilen bu mutabakata Filistinli 14 grup da imza koydu. Ardından Filistin eski Başbakanı ve HAMAS lideri İsmail Haniye, Tahran’da şehid edildi. Bu anlaşma yürürlüğe girerse Hamas ve el-Fetih, savaş sonunda bütün Filistin’i birlikte yönetecek.
  • Pekin Deklarasyonu, işgalcileri kızdırdı ve dostları Abbas hakkında “Mahmud Abbas gerçek yüzünü gösterdi” dediler. Tüm gelişmelere rağmen HAMAS tarafı Pekin Deklarasyonu’nun ‘Filistin millî birlik hükümeti’nin kurulacağına inancını koruduğunu dile getiriyor.
  • Aradan uzun zaman geçti ve ne anlaşma fiiliyata geçti ne de Abbas seçime gitmeyi kabul etti. 7 Ekim 2023’de yoğunlaşan soykırım sonrasında geçtiğimiz Temmuz ayında bu kez de Çin devreye girerek Filistinli gurupları Pekin’e davet ederek bir masa etrafında buluşturdu.
  • Bu buluşmada Hamas ile el-Fetih’in yeni bir millî birlik hükümeti kurulması için anlaşmaya vardığı ilan edildi. Pekin Deklarasyonu adı verilen bu mutabakata Filistinli 14 grup da imza koydu. Ardından Filistin eski Başbakanı ve HAMAS lideri İsmail Haniye, Tahran’da şehid edildi. Bu anlaşma yürürlüğe girerse Hamas ve el-Fetih, savaş sonunda bütün Filistin’i birlikte yönetecek.
  • Pekin Deklarasyonu, işgalcileri kızdırdı ve dostları Abbas hakkında “Mahmud Abbas gerçek yüzünü gösterdi” dediler. Tüm gelişmelere rağmen HAMAS tarafı Pekin Deklarasyonu’nun ‘Filistin millî birlik hükümeti’nin kurulacağına inancını koruduğunu dile getiriyor.

Abbas’ın şahsiyet ve karakteri

“Nazi Almanyası ile siyonist hareket arasındaki gizli ilişkiler” tezi ile doktora yapmış bir kişiden beklenen şey siyonizmle mücadele olması gerekirken Abbas hep siyonistlere taviz ve uzlaşmayı tercih eden bir kişilik olageldi. Çünkü bulunduğu koltuğu, kalıcı olmalarını istediği israile ve HAMAS’tan nefret eden Körfez ülkelerine borçlu.

Zira o, liderlik kapasitesi olmayan ve Katar’da yaptığı öğretmenliğin etkisinden kurtulamayan sıradan bir karakter. Halid Elgindy, Abbas hakkında Foreign Affairs’teki yazısında şunları kaydeder: “Daha çok bir okul müdürünü/yöneticiyi andırır, dolayısıyla liderlik vasfına dair herhangi bir emaresi yoktur. Filistin devlet başkanlığına herhangi bir bedel ödemeden gelmiştir. Abbas’ın Filistin yönetimini ele geçirmesi, ABD ve israilin onayıyla olmuştur. Dahası, Abbas’ın iktidarı ele geçirmesi için siyonistler Arafat’ı ortadan kaldırarak uygun şartları oluşturmuştur.”

Onun siyonistlerle yakınlaşması 1970'li yılların sonlarında başlar ve hiçbir zaman sona ermez. Siyonistlerle yaptığı görüşmelerde hep iltifat eden ve onlara karşı şefkatli tavır sergilerken kendi halkına bir tebessümü bile çok görür. Filistin halkının kahir ekseriyeti topraklarında israili istemezken Abbas peşin olarak israilin kalıcılığından yanadır.

28 Nisan 2024 tarihinde Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen Riyad Ekonomi Forumu’nun özel oturumunda konuşma yapan Abbas, israilin tam güvenlik elde etme hakkı olduğunu ifade etmiştir. Ama hiçbir zaman Filistin’in ve özelde de Gazze’nin tam güvenlik hakkını bu kadar içten bir şekilde savunmamıştır.

Abbas’a göre işgalci israil meşru bir aktördür. Hamas ve diğer direniş grupları ise bu hususta Abbas’la aynı görüşte değil. Çünkü onlar, israilin varlığını reddetmektedir.

KGB ajanı mıydı?

Katar’da çalışırken Arafat ile tanışan Abbas, Arafat’ın gölgesinde kalmanın ezikliği içinde yaşar. Arafat’ın zehirlenmesi aynı zamanda Abbas’ın hırsını tetikler ve bu da onun güç zehirlenmesi yaşamasına yol açar. Pek çok kaynak, SSCB’de doktora yaptığı zaman KGB’nin Abbas’ı kendi saflarına kattığını kaydeder. Onun laik oluşu ve Filistin’i Sovyet tarzı yönetmesi de bu iddiaları güçlendirir.

İddialara göre hatırı sayılır bir serveti olan Abbas’ın bu parayı nasıl elde ettiği meçhuldür. Onu tanıyanlar işgal altındaki toprakları savunabilecek lider kumaşı olmadığını ancak kendisinin daha çok diplomat olduğu konusunda hem fikir.

1959’da kurulan el-Fetih’in temel hedefi ‘Nehirden Denize Filistin’ olup 1948’de işgale uğrayan toprakları kurtarmaktır. Ama şartlar buna el vermediği gibi el-Fetih’i dönüştürmüş, aksine israili tanımıştır. İşgalciler, Arafat’tan sonraki en güçlü isimlerden ve aynı zamanda el-Fetih’in kurucu isimleri Halid Yaşruti (1970), Ebu Ali İyad künyesiyle bilinen Velid Ahmad Nimr (1971), Ebu Cihad künyesiyle tanınan Halil İbrahim El-Vezir (1988) ve Salah Halef (1991)’i katlederek zayıf bir karakter olan Abbas’ın önünü açmıştır.

Filistin’i uzun süre ülke dışında temsil eden, BM’nin Afganistan özel temsilcisi ve BM’nin Suriye arabuluculuğunu yapan, Arafat’ın da yeğeni olan Dışişleri eski Bakanı Nasır el-Kudva, Abbas’ı “Yoğun bir şekilde sever ve yoğun bir şekilde nefret eder. Bu onun en belirgin özelliği ve onu tanımlayan şey” olarak tarif ediyor.

Barguti’nin çağrısı

Mervan Barguti.

El-Aksa Şehitleri Tugayları'nın kuruluşunda yer alan, liderliğini yürüten, Birinci ve İkinci İntifadaların lideri olarak tanınan Mervan Barguti 2002’de siyonistlerce esir alınmıştı. HAMAS, esir takaslarında Barguti’yi kurtarmak için çok çalışsa da Abbas kılını bile kıpırdatmaz.

Abbas 2007’de tüm silahlı grupları yasaklayan bir kararname çıkarır. Bunun üzerine El-Aksa Şehitleri Tugayları el-Fetih’ten ayrıldığını duyurur. İsrail tarafından 5 kez müebbet hapse çarptırılan Barguti hâlen hapiste... 2001’de suikasttan kıl payı kurtulan Barguti, ambulansa gizlenen siyonistlerce ele geçirildi.

Barguti, Arafat'ın tek siyasi rakibi olarak görülüyordu. Önce o, sonra da Arafat devre dışı bırakılarak Abbas’ın önü açılır. Önce Arafat dönemi yolsuzluklarını eleştiren Barguti, 14 Aralık 2005'te Abbas yönetimindeki el-Fetih’e yönelik hayal kırıklığı ve yolsuzluk suçlamalarında bulunur ve istifa ettiğini duyurur. Ardından el-Fetih’in ‘Genç Muhafızlar’ grubu üyeleri ile birlikte el-Mustaqbal yani Gelecek Partisini kurar. Ocak 2006'da yapılan Filistin Milletvekilliği seçimlerine katıldı ve seçildi.

Barguti, Kasım 2014'te Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi'ne israille yürüttüğü işbirliğini derhal sona erdirme çağrısı yapar. Bu çağrı açıktan bir ihanetin de ifşasıdır. Nasır el-Kudva ise 2022’de Barguti’yi Abbas’ın yerine aday olarak gösterir. Bunun üzerine Abbas tarafından el-Fetih’ten ihraç edilir.

  • Oslo ihaneti
  • Amerika ve israil Oslo’da Filistin’e büyük bir kazık atmıştı. ABD’nin isteklerini reddetmesi üzerine Clinton masaya vurarak Arafat’ı tehdit eder. Abbas ise onların yolunu açan biridir. Batılılar, Abbas’ı çok seviyor ve saygı duyuyor. Sadece Batılılar değil kukla Körfez liderleri de… Her ne kadar birçok Arap rejimlerince HAMAS’ın yerine Filistin’in tek temsilcisi olarak görülse de Abbas’ın geleceği yok. Barguti de içeride kaldığı sürece HAMAS Filistin’in tartışmasız lideri durumuna yükseliyor.
  • Gazze’de katliamını sürdüren İsrail, bir yandan Batı Şeria’da benzer soykırım faaliyetine devam ediyor. Hamas Gazze’de direnirken, Abbas hiçbir müdahalede bulunmuyor. Aksine israilin güvenlik hakkından söz ediyor.
  • Ölümün eşiğinde olan Abbas’ın yerine kim gelir belli değil. Hayal kırıklığından başka bir şey olmayan Abbas’ın saltanatı sonrasında israilin arzu ettiği kişi MOSSAD ajanı Muhammet Dahlan. Ancak bu o kadar kolay değil. Çünkü Dahlan demek, Filistin için iç savaş ve israile tam mânâsıyla teslimiyet demektir ve Gazze direnişi bunun imkansızlığını açıkça ortaya koymuştur. Dahlan bir yana, Abbas’ın Filistin’deki desteği yüzde 10’un çok altına inmiş durumda. Onu destekleyenler bir eli yağda diğeri balda olan küçük bir azınlık, o kadar.

Abbas yerine kimi hazırlıyor?

HAMAS ve Mervan Barguti’den nefret eden Abbas’ın kendi yerine Filistin Yönetimi Yürütme Kurulu genel sekreteri olarak atadığı Hüseyin eş-Şeyh'i düşündüğü kaydediliyor. Ancak daha önce İsrail ile koordinasyondan sorumlu olan, yolsuzluk ve cinsel saldırı ile suçlanan bu kişi hem hiç sevilmiyor, hem de güvenilen bir karakter değil. Abbas’ın ölümü ve muhtemel seçimlerde ABD ve yahudi terör oluşumu işgalci israilin de Hüseyin es-Şeyh’i desteklemesine kesin gözüyle bakılıyor.

Abbas yeni bir seçim için israilin Doğu Kudüs'teki insanlara oy vermesi şartını koşuyor. Halefi için şartlarından biri de israil ile iyi ilişki kurabilecek bir kişi olması. Bununla tarif ettiği kişinin ise Hüseyin el-Şeyh olduğu kaydediliyor. Abbas’ın eş-Şeyh’in sadakatini yüksek tutmak için Filistin istihbaratının başındaki Mecid el-Faraj ve el-Fetih'in başkan yardımcısı Mahmud Elul’a da gözkırptığı kaydediliyor.

Abbas böyle düşüne dursun sokaklar bu isimlerden hiç birini istemiyor. Özellikle Gazze direnişi HAMAS’ın şöhret ve güvenini daha da artırdı. Hamas ise Mervan Barguti’yi destekleme ihtimali de gözardı edilmiyor.

İsrail ne istiyor?

Yahudi terör oluşumu işgalci israil, HAMAS ve Mervan Barguti’yi istemiyor. Onların ilk tercihi şüphesiz ki Dahlan. Terör oluşumunun gazetelerinden Yedioth Ahronoth’a göre Abbas’ın ölümü sonrasında ‘SUNSET’ ve / veya ‘GAME OF THRONES’ adlı planlar devreye girecek. Abbas ölür ölmez, 3. İntifada başlayabilir. Filistinli gruplar Batı Şeria'nın farklı bölgelerinde kontrolü ele geçirmeye yönelik iç çatışmaya da girebilir. En çok arzu edilen şey de bu.

Bu fırsatı değerlendirecek olan işgalciler, Batı Şeria’da büyük bir işgal operasyonu yapılarak kargaşa büyütecek ve seçime imkân tanınmayacak. Ayrıca hem istedikleri kuklayı başa geçirecekler, hem de toprak genişlemesi sağlayacaklar.

Bu oyunu bozacak olan şeyin Filistinli grupların sağduyulu davranması. Gözardı edilen diğer şey ise planın 7 Ekim 2023 soykırımı öncesinde yapılmış olması ve ortaya çıkan fiili durumun farklı bir atmosfer meydana getirmesi.

Türkiye ne yapmalı?

Pek çok Filistinli siyasi aktör, Abbas’ın Filistin’in 20 yılını yediği görüşünde. Yerine onun gibi pasif bir karakter gelmesi hâli sadece işgalcilerin işine yarar. Filistin’in en büyük handikablarından biri de çok parçalı bir siyasi oluşum olması. Ancak yine de en güçlü oyuncu el-Fetih ve HAMAS.

2020’de FKÖ yürütme kurulundan istifa eden eski milletvekili Hanan Aşravi, ‘Abbas’tan sonraki gün’e odaklanmayı mevcut yönetim biçiminin başarısızlığının göstergesi olarak yorumluyor. Filistin’de durumun kaygan olduğunu belirten Aşravi, Filistin’in işgal altında olduğu gerçeğini gözardı etmemek gerektiğine dikkat çekiyor. Her şeyin sadece Abbas'ın hatası olmadığına dikkat çeken Aşravi, zalim bir işgal altında yaşıyoruz ve her şey Filistin Yönetiminin başarısız olmasını gösterme üzerine kurulu görüşünde.

Abbas ve Netanyahu. www.mintpressnews.com’dan alınmıştır.

Laik kafalı Aşravi’nin görmek istemediği şey ise düşük profilli, adları sürekli suiistimallerle anılan, israil gibi hiçbir değeri olmayan düşmanla iyi geçinerek çözüme ulaşacağını sanan kişilerin, Filistin’den çok kendi ikballerini düşündüğü gerçeği. Ayrıca ortada bir de karizmatik bir lider olan Arafat’ı, israili tanımaya ikna eden kişinin Abbas olduğu gerçeği var. Filistin ve Filistinlilerin güvenliği yerine israilin gelecek ve güvenliğinden söz eden Abbas’a hain demeyip de ne demeli?

Netice itibariyle Yıldırım Orduları kumandanı Selanikli Osmanlı subayı yüzünden işgale uğramış bir Filistin var ortada. Ayrıca bir asrı aşkındır dinmeyen kan ve gözyaşı…

Tamı tamına 10 asır Türk toprağı olmuş Filistin’de dünyanın seyre daldığı akla ziyan zulümler işleniyor. Bu toprakların geleceğine karar vermek ne işgalci teröristlerin, ne de Avrupa ve Amerika’nın haddine! Burada karar verici iki unsur, Türkiye ve Osmanlı tebaası Filistinliler.

Türkiye’nin Abbas sonrası için gizli bir planı olmalı ve bunun için aralıksız gayret gösterilmeli. Unutulmamalıdır ki Filistin’in kaybettiği her saniyede asıl kaybeden Türkiye’dir.

Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay...