Esed ile normalleşme mümkün mü?

FEYZA GÜMÜŞLÜOĞLU
Abone Ol

Varil bombaları ve kimyasal kullanarak nüfusu olabildiğince azaltan Esed, gerek civar ülkelere sığınan gerekse Suriye içerisinde güney ve kuzeyde kendi yönetimlerini oluşturan ve nüfusun yaklaşık yarısına tekabül eden muhaliflerden kurtulma hedefini hâli hazırda gerçekleştirmiş durumda. Türkiye’den, Lübnan ve Ürdün’den gelen barışma paketinin içinde mültecileri geri gönderme şartının da bulunması esasında Esed için tehdit oluşturuyor. Asıl düğümün burada olduğunu söylemek mümkün.

Temmuz ayının ikinci haftasında Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Bugdanov, Türkiye’nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed’in, Erdoğan’ın barış çağrısına cevap olarak öne sürdüğü şartları karşılaması gerektiğini söyledi.

Benzer bir açıklama Rusya’nın Şam Büyükelçisinden de geldi. Büyükelçi Aleksandr Yefimov, ek olarak Suriye’de savaşın hâlen bitmediğini ve yeniden imar için henüz erken olduğunu dile getirdi.

Erdoğan’ın Suriye ile barış konusunda son dönemde ısrarcı görünmesi, durumu yakından takip eden gözlemciler tarafından daha ziyade “Rusya baskısı” olarak değerlendiriliyor. Öte yandan Rus yetkililerden gelen açıklamalar bu konuda Rusya ile tam bir mutabakat sağlanmadığını; Suriye düğümünün iki lider arasında (Erdoğan ve Esed) bir fotoğraf karesi veya tokalaşma ile çözülemeyeceğini gösteriyor.

Erdoğan ve Esed.

Peki, Esed’in Erdoğan tarafından altın tepsi ile sunulan bu fırsatı elinin tersi ile itmesi nasıl açıklanabilir?

Öncelikle Suriye lideri Esed'in ülkesini ne kadar kontrol edebildiği sorusuna cevap vermek gerek. Bugün Suriye’nin başkenti Şam’dan başlayarak Humus, Hama ve sahili içine alan kısmı kontrol altında bulunduran Esed, güneyde Dera ve Suveyda şehirlerinde hâlâ devam eden rejim karşıtı protesto eylemlerine müdahale etmeyerek bölgenin kontrolünü Rusya ve İran’a bıraktı. Aynı şekilde Suriye’nin kuzeydoğu ve kuzeybatısı da fiilen Türkiye ve ABD’nin kontrolü altında.

Suriye ayaklanmasının başlangıcı olan 2011 yılından beri Esed, çıkış stratrejisi olarak benimsediği “yararlı Suriye” konseptini uygulayarak kontrolü altındaki şehirlerden butik devlet oluşturup kuzey ve güney bölgelerindeki şehirleri kendi haline bıraktı.

Varil bombaları ve kimyasal kullanarak nüfusu olabildiğince azaltan Esed, gerek civar ülkelere sığınan gerekse Suriye içerisinde güney ve kuzeyde kendi yönetimlerini oluşturan ve nüfusun yaklaşık yarısına tekabül eden muhaliflerden kurtulma hedefini hâli hazırda gerçekleştirmiş durumda.

Türkiye’den, Lübnan ve Ürdün’den gelen barışma paketinin içinde mültecileri geri gönderme şartının da bulunması, esasında Esed için tehdit oluşturuyor. Asıl düğümün burada olduğunu söylemek mümkün.

2021 yılında Esed rejimi ile normalleşmeye giden Ürdün ve en başından beri rejimle diplomatik ilişkisini sürdüren Lübnan’dan sık sık dillendirilen mültecileri geri alma taleplerine rejimden henüz olumlu bir cevap gelmiş değil.

Türkiye’nin normalleşme kervanına katılma isteği, Esed için bu ülkelerde bulunan ve çoğu rejim muhalifi olan yaklaşık 5 buçuk milyonluk nüfusun ek bir siyasi ve ekonomik tehdit sunması demek. Esed’in kontrolü dışındaki kuzey ve güney şehirlerinde yaşayan yaklaşık 7 milyon nüfusla birleştiğinde bu rakamın oluşturduğu tehdidin boyutu daha iyi anlaşılabilir.

ABD, İran ve Rusya’nın YPG konusunda Türkiye ile uyuşmayan tutumu da mevcut statükoyu korumak isteyen Esed için bir avantaj sunuyor. Suriye düğümü, Rusya’nın 2015’teki müdahalesinden sonra sahadaki mevcut aktörlerin tek başlarına çözemeyecekleri kadar karmaşık bir hale gelmiş durumda. Er veya geç Esed’in Erdoğan ile el sıkıştığını gösteren kareyi görebiliriz ancak mültecilerin geri dönüşü ve “ilişkilerin 2011 öncesine dönüşü” şu aşamada pek mümkün gözükmüyor…

Erdoğan-Esed ilişkilerinde son durum

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed ile ilişkileri normalleştirmek için son dönemde yaptığı açıklamalara, “inşallah bu dargınlığı, kırgınlığı aşmak suretiyle yeni bir süreci başlatalım istiyoruz” sözlerine, Suriye resmi makamlarından ilk kez yanıt geldi. Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, ilişkilerin normalleşmesinin “2011 öncesindeki durumun geri dönüşüne dayandığı” vurgulanırken, “İlişkileri düzeltme iki ülkenin ve iki halkın ortak çıkarıdır” denildi.

Suriye haber ajansı SANA’nın Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan aktardığı bilgi notunda, ülkelerin çıkarlarının çatışma veya düşmanlığa değil, aralarındaki sağlam ilişkiye dayandığına dikkat çekildi. Hükümet ile halkın birbirinden ayrı tutulması gerektiğine dikkat çekilen açıklamada Şam, normalleşme için 2 şartını da yineledi: Türk askerlerinin Suriye’den çekilmesi ve Türkiye’nin silahlı gruplara verdiği desteğin kesilmesi.

Bin Ferhan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşmesinin ardından Dolmabahçe Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi'nde düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu.

Suud'dan peş peşe kritik ziyaretler

Temmuz ayı başında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmî temaslarda bulunmak üzere Türkiye'ye gelen Suudi Arabistan Savunma Bakanı Halid bin Selman Al-Suud'u Beştepe'de kabul etti.

Beştepe'de basına kapalı gerçekleşen kabulde, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler de yer aldı.

İki ismin, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları ve Lübnan'da tırmanan gerilim başta olmak üzere bölgedeki gelişmeleri ele aldığı belirtildi.

Bu ziyaretten kısa bir süre sonra ayın ortasında ise bu sefer Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, Türkiye’ye resmî bir ziyarette bulundu.

Bin Ferhan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşmesinin ardından Dolmabahçe Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi'nde düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu.

Suudi Bakan, Türk-Suudi Koordinasyon Konseyi'nin aktifleştirilmesi protokolünü imzaladıklarını belirterek, "Bu tabii ki iki ülke ilişkileri arasında bir atılım olacaktır, bir dönüm noktası olacaktır" dedi.

Faysal bin Ferhan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini kabul ettiğini ve Erdoğan'a Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz ile Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın selamlarını ilettiğini söyledi.

İki ülke ilişkilerinin "çok üst düzeyde" olduğunu dile getiren bin Ferhan, mevkidaşı Fidan ile görüşmelerinde bölge ve uluslararası konuları ele aldıklarını aktardı.

İnstagram üzerinden boşanma

Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Başkan Yardımcısı, Başbakanı ve Dubai Emiri Şeyh Muhammed bin Raşid el Mektum’un kızı Şeyha Mahra, onaylı Instagram hesabından yaptığı paylaşımla kocası Şeyh Mana’yı “boşadığını” duyurdu.

Şeyha Mahra bint Muhammed bin Raşid el Mektum, yüz binlerce beğeni ve yorum alan paylaşımında şunları yazdı:

Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Başkan Yardımcısı, Başbakanı ve Dubai Emiri Şeyh Muhammed bin Raşid el Mektum’un kızı Şeyha Mahra, onaylı Instagram hesabından yaptığı paylaşımla kocası Şeyh Mana’yı “boşadığını” duyurdu.

“Sevgili Kocam,

Sen başkalarıyla meşgulken, ben de boşandığımızı ilan ediyorum. Seni boşuyorum, seni boşuyorum ve seni boşuyorum.

Kendine iyi bak.

Eski karın.”

Uluslararası haber ajansları ve televizyonları da olayı haberleştirirken, konu sosyal medyada da uzun süre gündeme oturdu.

İnternet sitelerinde haberi yayınlayan bazı BAE gazetelerinin ilerleyen saatlerde sayfalarından kaldırması dikkat çekti.

2023 yılında evlenen çiftin resmen boşanmış kabul edilip edilmeyeceği henüz bilinmiyor. Körfez ülkelerinde kadınlar, evlenmeden önce sözleşmeye madde olarak koydurmaları halinde tek taraflı boşanma hakkını kullanabiliyor.

Umman'da aşure günü silahlı saldırı

16 Temmuz’da Körfez’de, bilhassa da Umman’da nadir rastlanan bir saldırı meydana geldi.

Umman’ın başkenti Muskat’ta aşure günü bir cami yakınında meydana gelen silahlı saldırıda beş kişi ve bir polis öldü, onlarca kişi de yaralandı.

DEAŞ yaptığı açıklamada, pazartesi gecesi el Vadi el Kebir bölgesinde bir camiye düzenlenen saldırıyı üstlendiğini duyurdu.

DEAŞ daha önce Irak, Afganistan ve Pakistan'da Şii törenlerini, ritüellerini ve ibadetlerini hedefleyen saldırılar düzenlemişti. Şiilerin azınlıkta olduğu Umman ise ilk kez bu saldırıların hedefi oldu.

Husiler, Tel Aviv'in İsrail'in hava savunma sistemlerini aşabilen yeni insansız hava aracıyla hedef alındığını iddia etti.

Husiler Tel Aviv'i vurdu

Kızıldeniz’den geçen ticari gemilere saldıran Husiler ilk kez Yemen’den İsrail’i vurmayı başardı. Husiler, Tel Aviv'in İsrail'in hava savunma sistemlerini aşabilen yeni insansız hava aracıyla hedef alındığını iddia etti.

Yemen’de İran’a yakın Husi yönetiminin Yafa adı verilen İHA’sı Demir Kubbe’yi aştı ve başkent Tel Aviv’de ABD elçiliği yakınlarında bulunan bir binayı vurdu. Saldırıda bir kişi öldü, dört kişi yaralandı. Hava sistemlerinin etkisiz kalması İsrail’de tartışma konusu oldu.

İsrail ordusu, ön soruşturması sonucunda hava radar sistemlerinin İHA’yı tespit ettiğini ancak “tehdit” olarak sınıflandırmadığını, bu nedenle saldırı sirenlerinin çalmadığını ve İHA’nın imha edilmediğini savundu.

İsrail'in 7 Ekim sonrası Gazze'ye başlattığı saldırıların ardından füze ve insansız hava araçlarıyla İsrail'i pek çok kez hedef alan Husiler, saldırının sorumluluğunu üstlendi.

Husiler, İsrail'in merkezini hedef almaya devam edeceklerini ve Tel Aviv'in kendileri için "güvenli olmayan bölge" olduğunu duyurdu.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, İHA saldırısına "gerekli karşılığı vereceklerini" söyledi.

Nitekim söz konusu karşılık günler sonra geldi: İsrail savaş uçakları, Yemen'de Husilerin kontrolündeki Hudeyde Limanı'na saldırı düzenledi. İsrail ordusunun açıklamasında, Husilerin düzenlediği yüzlerce saldırıya karşı misilleme yapıldığı savunuldu. Bombardımanın, İsrail'den Yemen'e doğrudan düzenlenen ilk saldırı olduğuna dikkat çekildi.

Husilerin misillemesi de gecikmedi. Hudeyde saldırısının hemen sonrasında Husiler, İsrail'e balistik füze fırlatarak karşılık verdi. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Husiler tarafından Yemen'den fırlatılan bir balistik füzenin Arrow 3 hava savunma sistemi tarafından İsrail hava sahasının dışında imha edildiğini bildirdi. İmha edilen füzenin parçalarının Eilat kentine düştüğü kaydedildi.