Ermenistan ve Ermeniler İran için ne anlam ifade ediyor?
İran, siyasi olarak baskı kuramadığı Azerbaycan’a iyi yetiştirilmiş paralı molla grupları, medreseler ve yerli siyasi figürler aracılığıyla nüfuz etmeye çalıştı. 1990’larda Azerbaycan’da Karabağ Savaşı’nın ortaya çıkardığı ekonomik ve siyasi külfeti fırsat bilen İran, kendince doldurulması gereken boşlukları hızlandırılmış eğitimden geçirilen yerli ve ihraç mollalarla doldurmaya çalıştı.
İran Dini Lideri Ali Hamaney: “İran’la Ermenistan arasında hiçbir zaman sorun yaşanmamıştır.”
Ermenistan Eski Başbakanı Serj Sarkisyan: “İran’la problem yaşamak Ermenistan’ın nefes borusunun tıkanması mânâsına gelir!’”
İran’ın Dini Lideri Ayetullah Hamaney, 2019’un Şubat ayında Tahran’a resmi ziyarette bulunan Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’la görüşmesinde Ermenilerin İran-Irak Savaşında gösterdikleri fedakârlıklardan bahsederek şöyle demişti: “Ben Tahran’da Ermeni asker ölülerinin evlerini ziyaret etmişim. Çünkü savaştaki Ermeni asker kayıplarımızı Müslüman ‘şehitler’ gibi İran’ın onuru olarak biliyorum.” Aynı görüşmede Hamaney, İran ve Ermenistan arasında hiçbir zaman sorun yaşanmadığını vurguladığında, Paşinyan da Ermenistan'ın İran aleyhinde hiçbir girişime katılmayacağı cevabını vermişti.
‘Kolay Lokma’
Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar İran, Güney Kafkasya ülkeleriyle ilişkilerini SSCB üzerinden kuruyordu. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte uzun yıllardır tecrit durumda kalan İran için komşuluğun iki fırsatı birden doğdu: Azerbaycan ve Ermenistan. İran’daki Fars/Şii otorite Azerbaycan’ı 1828 Türkmençay Anlaşması ile “Rusya tarafından işgal edilerek İran’dan koparılmış tarihi toprakları” olarak görüyordu ki, o bakış bugün de değişmemiştir.
1991’de Rus hegemonyasından çıkan, Şii nüfusun çoğunlukta olduğu bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti İran açısından kolayca nüfuz edilebilir hatta ileride belki ele geçirilebilir bir bölge olarak görülüyordu. Lakin Bakü’de yönetimi elinde bulunduran Ebülfez Elçibey’in liderliğini yaptığı milliyetçi “Halk Cephesi” İran’ın potansiyel saldırganlığına karşı yönünü Türkiye’ye çevirdi. Ebülfez Elçibey bir taraftan Dağlık Karabağ’da Ermeni işgaliyle uğraşırken, diğer taraftan İran’daki yaklaşık 30 milyon Azerbaycan Türkü için özgürlük taleplerini seslendiriyordu. Yönünü Batı’ya, Türkiye’ye çevirmiş Türkçü bir yönetimden İran’ın hazzetmesi mümkün değildi. Bu yönetimin o nedenle yok edilmesi gerekiyordu.
İhraç Mollalarla Nufüz
İran, siyasi olarak baskı kuramadığı Azerbaycan’a iyi yetiştirilmiş paralı molla grupları, medreseler ve yerli siyasi figürler aracılığıyla nüfuz etmeye çalıştı.
1990’larda Azerbaycan’da Karabağ Savaşı’nın ortaya çıkardığı ekonomik ve siyasi külfeti fırsat bilen İran, kendince doldurulması gereken boşlukları hızlandırılmış eğitimden geçirilen yerli ve ihraç mollalarla doldurmaya çalıştı.
Merdiven altı medreseler, İran parasıyla siyasi arenaya çıkan “molla politikacılar” ve İran’da Azerbaycan Türkçesiyle yayın yapan radyo ve televizyonlarla “İslam devrimi” Azerbaycan’a ihraç edilmek istendi.
Dış politikasında sürekli “ümmetçi” bir tutumla hareket ettiğini, sorunlara ve çatışmalara İslâmî prensiplerle yaklaştığını, her zaman “zalim”in karşısında, “mazlum”un yanında durduğunu iddia eden İran’daki molla rejimi, Dağlık Karabağ savaşındaki tutumuyla tamamen ters bir konumda olduğunu ispat etti.
Zayıf Azerbaycan, Muhtaç Ermenistan
Topraklarının yüzde 20’si Ermeniler tarafından işgal edilen Azerbaycan, din ve mezhep olarak kendisine yakın gördüğü İran’dan ihanet gördü. Resmi söylemde her zaman Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın tarihi toprakları olduğunu ifade eden İran, uygulamada tamamen Ermeni tarafının tezlerini destekleyen adımlar atmaya devam ediyor. Karabağ Savaşında İran’ın ekonomik yardımlarıyla ayakta kalmayı başaran Ermenistan, daha fazla insan öldürüp daha fazla toprak işgal etmeyi İran sayesinde becerebildi.
İran bu adımlarıyla Dağlık Karabağ Savaşı’nın çıkarlar açısından şüphesiz en büyük kazananı oldu ve olmaya devam ediyor. Sürekli savaş durumunda olan, ekonomik ve askerî açıdan güçlenemeyen bir Azerbaycan Cumhuriyeti, İran’ın en çok arzu ettiği bir durumdur. Zira İran için 1813 ve 1828 anlaşmalarıyla birbirinden ayrılan Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın birleşmesi her ne kadar zor gözükse de yine de “en kötü senaryo” olarak değerlendiriliyor. Bu durumda “zayıf Azerbaycan” ve “muhtaç Ermenistan” senaryosu İran’ın bölgesel dış politikasının ana unsuru olarak görülüyor diyebiliriz.
Kafkasya Lübnan'ı Mı İstiyorlar?
1993’de Azerbaycan’da iktidara gelen Haydar Aliyev’in ve ölümünden sonra 2003 yılında yerine geçen oğlu İlham Aliyev’in İran’a karşı politikalarında tutarlılık daha net gözüküyor. Aliyevler döneminde her ne kadar İran’la ikili ilişkileri geliştirme çabaları görülse de üst perdede İran’a olan güvensizlik Azerbaycan’ın iç ve dış politikada attığı adımlarda kendini hissettiriyor. Bu anlamda İran’ın Kafkasya’da yeni bir “Lübnan” oluşturma çabası yapılan karşı hamlelerle bertaraf edilmiştir. Tüm bu yaptıklarından dolayı da hem Azerbaycan yönetiminin, hem de Azerbaycan Türklerinin gözünde İran, “güvenilmeyen komşu” imajını pekiştirmiştir.
İran'ın Propaganda Aygıtları
Tüm bunlara rağmen İran Azerbaycan’daki iddialarından vazgeçmemiş, iyi yetiştirilmiş militan mollalarıyla ülke içinde dini, siyasi çalışmalarını fırsat buldukça güçlendirmektedir. Azerbaycan’da yayın yapan Şii elektronik basının ortak yanı İran tandanslı oluşudur ve İran’ın Azerbaycan’da ve bölgedeki politikalarını kayıtsız şartsız desteklemektedirler. Azerbaycanlıların dil ve kültürel bağları yönüyle Türkiye’yi genelde kendisine daha yakın hissetmesi, İran misyonerleri karşısında en ciddi sorundur.
Bu sebepten bunlara bağlı basın devamlı olarak Türkiye ve Türkiye’deki hükumet aleyhine yayın yapmaktadır. İran parasıyla faaliyetlerini devam ettiren bu yayın organlarında Türkiye ve Azerbaycan toplumu arasındaki duygu yakınlığı farklı yöntemlerle aşındırılmaya çalışılmaktadır.
Büyükelçiden “Ufak Bir Tavsiye”
İran menşeli sitelerin bu yöndeki faaliyeti Azerbaycan ile Türkiye’nin sağlam temellere dayanan ittifakını tehdit etmektedir. Bunun yanında Azerbaycan’ın millî birliğini hedef almakta, farklı bir kimlik oluşturmaktadır. İran’ın Azerbaycan büyükelçisi Möhsun Pakayn’ın Azerbaycanlı Müslümanların Türkiye ve İran’a nasıl bakması gerektiği konusunda sarf ettiği sözler üzerinde uzunca düşünülmesi gereken bir konudur:
- ‘‘Türkiye Pantürkizm ideolojisini yaymaya çalışıyor. Bu ülke, Orta Asya devletleri ile ilişkilerde kendisini büyük kardeş rolünde görüyor. Ama Türkiye ve Azerbaycan’da yaşayan halklar arasında mezhep farklılığı var. Türkiye Sünni’dir, Azerbaycanlılar ise Şii. Bu ideolojiyi yayanlar Azerbaycan’da da faaliyet gösteriyorlar ve çoğu zaman onların çalışmaları diğer ülkelerin toprak bütünlüğünü tehdit ediyor.’’
Azerbaycan devletinin tüm tedbirlerine rağmen İran, “Hz. Zeyneb’in Türbesini savunma” adıyla Azerbaycan’dan onlarca militanı Suriye’deki iç savaşta kullanmak için taşımaya devam ediyor. Suriye iç savaşında ölen Azerbaycan vatandaşlarının büyük çoğunluğu da İran’daki mezarlara gömülüyor. Aynı zamanda her sene yüzlerce Azerbaycanlı genç “dini eğitim” adıyla İran’ın Kum kentine götürülerek beyinleri yıkanıyor. Eğitimini tamamlayan bu gençler birer “İran fedaisi” olarak ülkelerine dönüp propagandalarına devam ediyorlar.
Ermenistan’ın Nefes Borusu
İran-Ermenistan ilişkileri 25 Aralık 1991 tarihinde İran’ın Ermenistan’ın bağımsızlığını resmi olarak tanımasıyla başladı. Bu dönemden sonra Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik işgalci politikaları ve parlamentosunda 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıması iki ülkeyi “ortak düşman” konusunda bir araya getirdi. Ermenistan parlamentosunun “soykırım” kararından sonra 3 Nisan 1993 tarihinde Türkiye Ermenistan’la olan sınırlarını kapattı.
Türkiye’nin Güney Kafkasya’da etkisinin azaltılması ve Azerbaycan’ın zayıflatılması konusu İran ve Ermenistan’ı ortak çıkarlarda birleştirdi. Bağımsızlığını kazandıktan sonra Rusya’nın güdümünden çıkamayan Ermenistan, askeri, siyasi ve ekonomik olarak Rusya’ya tam bağımlı bir durumdadır. Batı ile Rusya arasında seçim yapamayan ve yıllardır bunun cezasını çeken Ermenistan için İran, Serj Sarkisyan’nın ifade ettiği gibi bir “nefes borusu” görevini yürütmektedir. 2007 yılının şubat ayında kabul edilen Ermenistan Ulusal Güvenlik Konsepti belgesinde İran’ın Ermenistan için yeri özel bir vurguyla ifade edilmiş. Aynı belgede Ermenistan’ın tecritten kurtulması ve Orta Doğu’ya çıkışında İran’ın müstesna rolü belirtiliyor.
İşgal Et, Pis İşler İçin Kullan
Genel olarak baktığımızda, bu iki ülkeyi birbiri için vazgeçilmez kılan birkaç jeopolitik unsurdan bahsedebiliriz. İran, Ermeni tarafının Azerbaycan ve Türkiye karşıtlığından faydalanarak bölgede nüfuzunu artırmak istiyor. Bununla birlikte ABD’deki Yahudi lobisinde karşı Ermeni lobisinin gücünden faydalanarak İsrail ve ABD’den gelen muhtemel tehlikeleri bertaraf etmeye çalışıyor. İki ülke arasında “stratejik” alanlardan birisi de uyuşturucu ticaretidir.
Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan toprakları bölgedeki uyuşturucu ticaretinde transit bölge görevini görüyor.
- Uluslararası raporların birçoğunda “kontrolsüz bölge” olarak tanımlanan işgal altındaki Dağlık Karabağ’ın İran’dan gelen uyuşturucuların Avrupa’ya yayılmasındaki rolünden bahsediliyor. Ermenistan’ın yönetici eliti için en kârlı ticari faaliyet olarak gözüken uyuşturucu ticareti, iki ülkenin resmi olmayan ekonomik ilişkileri arasında önemli bir paya sahiptir.
Sözde “Soykırım”a İran Desteği
İran’ın komşu Müslüman ülkelerle olan resmi ilişkileri, uygulamada farklılık gösteriyor. Örneğin, İranlı yöneticiler her seferinde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıdıklarını ifade etseler de Ermenistan’a verdikleri askeri, siyasi ve ekonomik destekle bunun tam tersi bir duruş sergiliyorlar. İran’ın bu çelişkili tutumunu Ermenilerin “soykırım” iddialarında daha net bir şekilde görüyoruz. Resmi olarak 1915 olaylarını “soykırım” olarak kabul etmeyen İran, ülkesinde Ermenilerin soykırım anıtı yapmasına izin veriyor, İran cumhurbaşkanları her ziyaretlerinde Erivan’daki “soykırım anıtı”nı ziyaret ederek “acılarını paylaştıklarını” dile getiriyorlar.
Geçtiğimiz hafta korona yasaklarına rağmen başkent Tahran’da Ermeniler resmi izinle 24 Nisan töreni düzenlediler. Törende intikam ateşi yakılarak Türkiye aleyhine konuşmalar yapıldı. Törenle ilgili İran Resmi Haber Ajansı kapsamlı bir haber hazırlayarak abonelerine servis etti. İran’da Ermenilerin en yoğun yaşadığı Tahran ve İsfahan’da “soykırım anıtı” mevcut.
Karabağ Neresiymiş?
İsfahan’daki Ermeni Vank Kilisesi’nde her sene 24 Nisan’da büyük anma organizasyonu düzenleniyor. Vank Kilisesi aynı zamanda müzesinde sergilediği malzemelerle Osmanlı ve Türkiye karşıtlığı görevini de sürdürüyor. İran Türklerinin tüm itirazlarına rağmen devlet Ermenilere desteğini esirgemiyor, tam tersine bu konuda organizasyon yapan Türklere engeller çıkarıyor, katılımcıları gözaltına alıyor.
Geçen yıl Tahran’da Ermeni camiasının temsilcileri ile bir araya gelen Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın salonda verdiği poz büyük tepki çekti. Nikol Paşinyan, İranlı yetkililer tarafından kendilerine tahsis edilen salona asılan ve üzerinde Ermenice “Karabağ Ermenistan’dır. Nokta” yazılı afişiyle poz vererek bir nevi İran’dan meydan okudu. İranlı yetkililerin bu konudaki suskunlukları ise dikkatten kaçmadı.