Erdoğan’ın Körfez turuna döviz ihtiyacının ötesinde bakmak

FEYZA GÜMÜŞLÜOĞLU
Abone Ol

Erdoğan’ın son Körfez turunu Türkiye açısından kısa vadeli döviz bulma hedefleriyle sınırlamak yerine daha uzun vadeli ve her alanı kapsayan stratejik bir işbirliği tesis etmeye yönelik görmek faydalı olacaktır. Nitekim Körfez ile ilişkilerini pekiştiren tüm ülkeler tam da bu şekilde yapıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17-19 Temmuz tarihlerinde sırasıyla Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) kapsayan üç günlük Körfez turuna çıktı. İkinci turda kazandığı seçimler sonrası yeni dönemde Cumhurbaşkanı’nın Körfez ülkelerine yaptığı bu ilk ziyaret, Ankara’nın özellikle Riyad ve Abu Dabi ile ilişkilerindeki normalleşme havasını da pekiştirmiş oldu.

Erdoğan’ın kalabalık bir iş heyetiyle yaptığı Körfez çıkarmasında yatırımdan sanayiye, savunmadan sağlığa, yenilenebilir enerjiden uzay endüstrisine birçok alanda 18 anlaşma ile ortak bildiri imzalandı. Tarafların motivasyonlarına geçmeden önce kısaca ziyaretlerden öne çıkanları hatırlatalım:

Suudi Arabistan

Erdoğan'ın, Suud Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile bir araya geldiği ziyarette Türk ve Suudi Arabistan heyetleri arasında beş yeni mutabakat zaptı imzalandı. Anlaşmalar arasında en dikkat çekicisi, Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı ile Baykar arasındaki iş birliği oldu. Bu anlaşma dâhilinde Suudi Arabistan’ın Türkiye’den Baykar tarafından üretilen AKINCI TİHA satın alacağı ilân edilirken, Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar bunun, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük savunma ve havacılık ihracatı sözleşmesi olduğunu” duyurdu.

Katar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Körfez ziyaretinin ikinci durağı, diğer iki ülkenin aksine, ilişkilerin zaten uzun yıllardır çok iyi seyrettiği Katar oldu.

Başkent Doha'da Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad el Sani ile bir araya gelen Erdoğan'ın ziyaretinde, "Türkiye Cumhuriyeti ile Katar Devleti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasının 50. Yıl Dönümü" dolayısıyla Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Katar Devleti Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman bin Casim el Sani tarafından ortak bildiri imzalandı.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Körfez ziyaretinin üçüncü ve son durağı ise BAE oldu. Bu ziyaret ekonomik anlamda beklenenin de ötesinde en dikkat çekici olan duraktı. Erdoğan'ın, BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed Bin Zayed el Nahyan ile bir araya geldiği ziyarette iki ülke arasında toplam değeri 50,7 milyar doları bulan anlaşmalara imza atıldı.

Muhtelif alanlarda suçluların iadesini de içeren 13 belgenin imzalanıp kabul edildiği ziyarette Türkiye Cumhurbaşkanı ve BAE Devlet Başkanı'nın başkanlık edecekleri bir "Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey" kurma konusunda mutabakata varıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed Bin Zayed el Nahyan

Ziyaretlere nasıl bakmalı?

Erdoğan’ın Körfez ziyaretleri ekonomideki sıkıntılı dönemin seçimler sonrasında da devam ettiği bir dönemde elbette büyük ölçüde yeni yatırım almaya ve döviz bulmaya yönelikti. Nitekim Türk basınında da ziyaretlerin maddi boyutu ön plandaydı. Ancak şüphesiz son yıllarda stratejik açıdan önemi artmakta olan Körfez bölgesinde günü kurtarmak yerine uzun vadeli ve geniş kapsamlı kazanımlar peşinde koşmak daha faydalı olur.

Bu noktada, Körfez ülkelerinin motivasyonlarını da anlamaya çalışmak gerek. Nitekim Türk medyasında ağırlıklı olarak hâkim olan “Türkiye, Körfez parasına muhtaç” yaklaşımı hem Türkiye’nin bu bölgeye yaptığı açılımları tamamen maddi kaynağa indirgeyerek sınırlandırırken, hem de Körfez ülkelerinin Türkiye ile yakın ilişkiler istemesindeki motivasyonlarını göz ardı ediyor. Bu nedenle medya kadar aslında hükümetin ve siyasi iradenin de Körfez’e salt ekonomik saiklerle yaklaşmaması, Suudi Arabistan ile yapılan savunma anlaşması gibi karşı tarafın ihtiyaçlarına da hitap eden stratejik bir yaklaşım içermesi doğru olacaktır.

Körfez’den bakış

Körfez ülkeleri -özellikle Suudi Arabistan ve BAE- son yıllarda her anlamda ciddi bir dönüşümden geçiyor. Ekonomileri petrole bağımlılıktan kurtararak çeşitlendirmek, bu yeni dönemde söz konusu ülkelerin belki de en temel, en hayâtî politikası. Nitekim bu bağlamda Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu en somut ve en çarpıcı örnek niteliğinde.

Bunun yanı sıra yeni dönemin kodları arasında ABD’ye duyulan güvendeki azalma da kilit bir rol oynuyor. Söz konusu ülkeler bir yandan ekonomik anlamda petrole bağımlılıktan kurtulmayı hedeflerken, diğer yandan özellikle de savunma alanında ABD’ye bağımlılıktan kurtulmayı arzuluyor. Burada önemli bir hususun altını çizmekte fayda var. Körfez ülkeleri için ABD, vazgeçilebilir veya tamamen kopuşun maliyetinin göze alınabileceği bir ortak değil muhtemelen olmayacak da. Ancak son yıllarda bölgede yaşananlar -İran tehdidinin istenildiği kadar bertaraf edilememesi, Afganistan’dan kaotik çekilme gibi- Körfez ülkelerinin bölgeye dair meselelerin çözümünde veya savunma ihtiyaçlarının karşılanmasında salt ABD’ye bağlı ve bağımlı olması durumunu ciddi anlamda sorgulattı.

Körfez liderlerinin ve siyasette etkin isimlerin, ABD’ye duyulan güvenin azaldığına hatta bölgede “ABD sonrası (post US) döneme hazırlık yapılması gerektiğine dair söylemlerini bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Nitekim son birkaç yıldır yaşanan -İsrail’i hatta İran’ı da içine alan- bölgesel normalleşme süreçlerine de bu perspektiften bakmak gerek. İşte tüm bu değişimler yaşanırken Çin başta olmak üzere alternatif güçlerle işbirliğini artırmak ve ittifakları güçlendirmek yeni dönemin en önemli politikalarından.

Türkiye ile ilişkilerin güçlendirilmesine de bölge ve global arka plan olarak bunları hesaba katarak bakmak gerekiyor. Türkiye, söz konusu ülkeler için şüphesiz kavgalı olmanın arayı iyi tutmaktan daha maliyetli olduğu bir ülke.

- Arap Baharı döneminin ateşi büyük ölçüde sönmüş,

- Körfez için tehdit görülen İhvan/Müslüman Kardeşler etkisini büyük ölçüde yitirmiş,

- Öte yandan İran’ı dışlama politikası sonuç vermemiş, bu nedenle ülkeyle ‘konuşma’ yoluna gidilmişken Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak ve bunu pekiştirmek, daha net ifadeyle ‘Türkiye’yi yanına çekmek’ Körfez için daha rasyonel.

Dolayısıyla Türkiye ile imzalanan anlaşmalara ya da buraya yapılacak -en azından yapılması vadedilen- yatırımlara bakarken, karşılıklı ekonomik motivasyonlar kadar bu ve benzeri siyasi/jeopolitik motivasyonları da hesaba katmakta yarar var.

Tüm bunlar ışığında değerlendirildiğinde Erdoğan’ın son Körfez turunu Türkiye açısından kısa vadeli döviz bulma hedefleriyle sınırlamak yerine daha uzun vadeli ve her alanı kapsayan stratejik bir işbirliği tesis etmeye yönelik görmek faydalı olacaktır. Nitekim Körfez ile ilişkilerini pekiştiren tüm ülkeler tam da bu şekilde yapıyor…

  • Temmuz ayının öne çıkan diğer ziyaretleri
  • - Körfez’de Temmuz ayı diplomatik açıdan oldukça hareketli geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan, Katar ve BAE’yi kapsayan Körfez turu öncesinde bölgeye Japonya ve Hindistan’dan yapılan ziyaretler de dikkat çekiciydi ve aslında bölgenin artan önemini gözler önüne serer nitelikteydi.
  • - Japonya Başbakanı Fumio Kişida, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aynı tarihlerde ve aynı duraklarla, Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ı içeren Körfez turuna çıktı.
  • İlk durak olan Suudi Arabistan’da Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüşen Japon lider, Suudi Arabistan’ın ‘Vizyon 2030’ programı doğrultusunda Suudi-Japon işbirliğini geliştirme yollarını tartıştı. İki ülke, yenilenebilir enerji, teknoloji ve tarım olmak üzere 26 anlaşma ve protokol imzaladı.
  • Söz konusu gezilerde ağırlıklı olarak enerji gündemi ön plana çıkarken, Kişida, üç ülkeyi kapsayan geziyi “Japonya’nın enerji güvenliği için oldukça önemli” olarak niteledi.
  • - Hemen öncesinde de Hindistan Başbakanı Narendra Modi, resmi ziyaret kapsamında BAE’yi ziyaret etmişti. Modi’nin ziyareti sırasında iki ülkenin sınır ötesi para transferlerini kolaylaştırmak için gerçek zamanlı bir ödeme bağlantısı kurma konusunda da anlaştığı açıklandı.