Elektronik cihazlar kitle imha silahına dönüştü

ALİ ŞENEL
Abone Ol

2006’daki İsrail- Lübnan savaşında ülkenin altyapıları öylesine zarar gördü ki Beyrut 28 gün elektriksiz kaldı. O tarihten sonra da elektrik kesintileri hayatın rutini haline geldi. Diğer yandan da özellikle son zamanlarda pek çok Hizbullah yöneticisi cep telefonu sinyaliyle yeri tespit edilip suikasta uğrayınca alternatif yol aranmaya başlandı. İşte tam bu sırada MOSSAD’ın örümcek ağı gibi ördüğü planı devreye girdi.


“Ne konuşsam biraz sonra telefonda onun reklamını görüyorum. Bir mağazaya giriyorum biraz sonra o mağazayla ilgili SMS geliyor. Acaba telefonum beni dinliyor mu? Cebimde casus mu var” şüphesinden elektronik cihazların patır patır patladığı toplu cinayetlerin işlendiği döneme çok hızlı geçtik. Bugün artık, “cebimde bomba mı taşıyorum” sorusu soruluyor.

Dünyaya bilgisayar mefhumuyla koronavirüs dalaveresinde “reset” atıldı. Kapatılıp, açıldığında hiçbir şey eskisi gibi değildi. Sanki zamanda sıçrama yaşanmış, bambaşka bir dünyada gibiydik.

- Faşizm, 1940’lar Almanya’sı ayarlarına döndü.

- İslamofobi sadece Batı’da değil İslam ülkelerinde de görülmeye başladı.

- Eşcinsellik değil, eşcinselliğin tartışılması tabu oldu.

- Ekonomi ağır darbe yedi.

- Tüm dünyanın fabrikası Çin, düşman ilan edildi.

- Tedarik zincirleri koptu.

- Güvenli ve ucuz alışveriş bitti.

- Enflasyonun çok üstünde fiyatlar herkesi şoke etti.

- Dijital ilaçlar, beyin kontrol çipleri, yapay zeka adeta bir anda çağ atladı.

- Hemen üçüncü dünya savaşı başladı.

- En ağır darbeyi Müslümanlar bilhassa da Gazzeliler yedi. Tam bir yıldır yoğunlaştırılmış soykırıma mâruzlar.

Tüm bunlar âdeta bir “abrakadabra” hızıyla gerçekleşti.

Her şey değişirken savaş usûlleri de değişti. şimon perese, “Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz!” demişti ya Cumhurbaşkanı Erdoğan. İşte israil son bir yıldır o sözün hakkını ziyadesiyle karşılıyor. Öldürme usûllerinde yeni bir devir açan israil geçtiğimiz 17-18 Eylül'de Lübnan'da tarihte ilk kez şahsî elektronik cihazların kitle imha silahına dönüştüğü saldırılar gerçekleştirdi. Eşzamanlı ve peş peşe saldırılarda onlarca kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Binlerce çağrı cihazı, telsiz ve benzeri cihazla gerçekleştirilen patlamalar ülkede kaosa yol açtı.

  • Mahmud Hamşari suikastı:
  • israil, iletişim cihazlarına bomba koyma usûllerini daha önce de Filistin mücadelesinin önde gelen isimlerine uyguladı. Filistin Kurtuluş Örgütü'nün Fransa Temsilcisi Mahmud Hamşari, 8 Aralık 1972'de Paris'teki dairesinde telefonuna yerleştirilen patlayıcıyla suikasta uğradı. Hamşari, patlamada bir bacağını kaybetmiş ve ağır yaralanmıştı, sonunda Paris'teki bir hastanede 9 Ocak 1973'te şehid oldu.
  • Yahya Ayyaş suikastı:
  • Hamas'ın önemli bomba yapımcılarından Yahya Ayyaş, işbirlikçi hainlerin yardımıyla siyonistlerin Motorola Alpha marka cep telefonuna yerleştirdiği 50 gram patlayıcının infilak etmesiyle 1996’da şehid edildi.
  • Hamas'ın askeri kanadında önde gelen bir lider olan Ayyaş, bombalar yapma ve israil hedeflerine karşı karmaşık saldırılar düzenleme konusundaki uzmanlığıyla tanınıyordu.
  • Bu onu israil güvenlik teşkilatları için birincil odak noktası haline getirdi ve israil tarafından en çok aranan isimlerden biri oldu.
  • 2019'un sonlarında israil, suikastın bazı detaylarına yönelik sansürü kaldırdı ve Ayyaş'ın babasıyla yaptığı son telefon görüşmesinin kaydını ülkede yayın yapan 13 TV kanalında yayınladı.

2006’daki İsrail- Lübnan savaşında ülkenin altyapıları öylesine zarar gördü ki Beyrut 28 gün elektriksiz kaldı. O tarihten sonra da elektrik kesintileri hayatın rutini haline geldi. Diğer yandan da özellikle son zamanlarda pek çok Hizbullah yöneticisi cep telefonu sinyaliyle yeri tespit edilip suikasta uğrayınca alternatif yol aranmaya başlandı. İşte tam bu sırada MOSSAD’ın örümcek ağı gibi ördüğü planı devreye girdi.

Hem internet kullanmadığı için takip edilemeyen basit bir sisteme sahip olan hem de sadece alıcı olduğu için verici olarak çalıştığının yüzde 1’i kadar enerji tüketen çağrı cihazları Hizbullah yönetimine önerildi. Tayvan menşeli Gold Apollo, diğerlerinin yanında çok öne çıktı. Çünkü tam 85 gün şarj süresi vadediyordu. Tabii bu cihazın diğer çağrı cihazlardan önemli bir farkı daha vardı. Gold Apollo, dünyadaki üretilen bütün çağrı cihazları içinde patlayıcı koymaya ve üreticisi olmasanız bile üçüncü bir taraf olarak yazılımını değiştirmeye en uygun cihaz.

Budapeşte’de bulunan BAC Consulting KFT şirketinin merkez ofisi.

Hepsi MOSSAD’ın paravan şirketi

Yaklaşık 3 yıl önce BAC Danışmanlık adlı bir Macar şirket üretimi uzun yıllar önce durdurulan çağrı cihazının marka kullanma haklarını aldı. Cihazlar üretildi, satışa çıktı. Çok fazla pazarı olmasa bile satışta kalmaya devam etti. Hizbullah’a ürün satacak şirket çok az, cihaz da tam istenildiği gibiydi. Sonunda Hizbullah, bu cihazları almaya karar verdiğinde israilin planı da devreye girdi.

Yaklaşık 5 ay önce bu cihazlar Hizbullah üyelerine dağıtıldı ve aylar süren dinlemelerden sonra korkunç saldırı gerçekleştirildi. Patlamalardan sonra Hizbullah kaynaklarından edinilen bilgilere göre cihazların içine 5 ile 20 gram arasında dünyanın en güçlü patlayıcısı olarak bilinen PETN ve bunu uzaktan ateşleyecek yazılım güncellemesi eklenmişti. Batarya kısmı muâdillerine göre çok büyük, cihaz da tasarım olarak darbelere dayanıklı olması açısından kalın tasarlandığından cihazdaki patlayıcı düzeneğin fark edilmesi çok zordu.

Saldırının ardından Gold Apollo’nun kurucusu Hsu Ching-Kuang şoke olmuş bir şekilde ekranlara çıktı; “Bunları biz üretmedik, isim hakkımızı sattık” dedi.

BAC Danışmanlık isimli, merkezi Budapeşte'de olan bir şirketi işaret etti. Bu şirkete gidildiğinde aynı adreste kayıtlı 12 şirket daha vardı ve binadaki hiç kimsenin BAC Danışmanlık’tan haberi yoktu.

BAC’nin internet sitesinde kurucu ve genel müdür olarak tek bir isim, Cristiana Bársony-Arcidiacono görünüyor. Ama bu kişiye de ulaşılamadı. Sonra ortaya çıktı ki çağrı cihazlarını üreten asıl kişilerin, yani İsrailli ajanların kimliklerini saklayabilmek için iki paravan şirket daha kurulmuştu. Bunlardan birisinin Bulgaristan’da olduğu ve Bulgar hükümetinin bir soruşturma başlattığı öğrenildi. Öte yandan Hizbullah’a cihazların da bir Fransız şirket aracılığıyla satıldığı da iddialar arasında.

Diğer yandan patlamanın yaşandığı ilk gün saldırıda kullanılan çağrı cihazlarından bazılarının siyonist Rockefeller’in yönetimindeki meşhur ABD teknoloji şirketi Motorola’ya âit “Teletrim” marka olduğu öne sürüldü. Ancak nasıl olduysa bu iddia ışık hızıyla gündemden düştü.

İşte bu cihazlara 17 Eylül saat 15.45’te Hizbullah yönetiminden bir mesaj geldi. Cihazları eline alıp okumak için göz hizasına tutan çoğu kişi patlama sonucu kör oldu. MOSSAD, yıllar süren kanlı planını daha korkunç bir sonla bitirmeyi de ince ince düşünmüştü.

Patlayan telsizler Ortadoğu’ya nasıl girdi?

İsrail 2014 Ekim’inde aldığı telsizleri 10 yıl sonra sandıktan çıkarıp Hizbullah’a satmış. Böyle uzun uzun zamana yayarak yapılan şeytânî bir plan dünya tarihinde az görülür.

Lübnan'da çok sayıda telsizin aynı anda infilak ettirilmesi sonrası sosyal medyada bu patlamalarda hasar gördüğü bildirilen Japon şirketi ICOM marka cihazlara ait görüntüler paylaşıldı.

Aaron Camp.

Japon basınında yer alan habere göre Icom yetkilisi Aaron Camp, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Bu özel modeli Ekim 2014'ten beri göndermedik, bu nedenle piyasadaki tüm cihazların sahte olma olasılığı oldukça yüksek" diye ortalığı bulandırmaya çalışıyor ama isminden de anlaşılacağı üzere kendisinin de yahudi olma ihtimali oldukça yüksek. Ancak açıklamanın bir yerinde yaptığı işten aldığı zevki göstermek istercesine şöyle konuşuyor: “Firmamızın İsrail'de yetkili bir distribütörü var. Ürünlerimizi onlara satıyoruz ama asla ve kata Suriye ve İran'a satmadık.” Daha ne desin!

Tüm bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere Hizbullah'ın içinde önemli mevkilerde israilin ajanı, devşirdiği hain ya da hainler var. Yoksa dönüp dolaşıp israilin bombaya dönüştürdüğü elektronik cihazların Hizbullah tarafından satın alınması beklenemez. Böyle tesadüf Yeşilçam’da bile olmaz.

Bilanço acı

Lübnan'daki çağrı cihazı, telsizlerin patlatılmasıyla yapılan saldırı, öldürmeyi iyi bilen israil için bile canilik çıtasını çok yukarılara taşıdı.

17 Eylül'deki patlamalarda ikisi çocuk 12 kişi öldü, 300 kadarı ağır, yaklaşık 2 bin 800 kişi yaralandı. 500 civarında kişi gözünü, bir bu kadar kişi kolunu kaybetti.

Ülkede 18 Eylül'de çok sayıda telsizin patlatılması sonucu da 27 kişi öldü, 450'den fazla kişi yaralandı. İki saldırıda ağır yaralıların da günbegün hayatlarını kaybetmesiyle toplam sayı en son 45’e kadar çıktı

Yaşanan saldırının daha önce yaşanan pek çok israil suikast ve saldırısında olduğu gibi işbirlikçi hainlerin yardımıyla yapıldığı düşünülüyor.

Dünya çapında paranoya: Cebimiz patlar mı?

Lübnan’daki patlamalar dünya çapında acaba cep telefonlarımız ya da diğer elektronik cihazlar siber saldırıyla patlatılabilir mi korkusuna yol açtı. Bu konuda uzmanların açıklamalarına göre standart cep telefonlarının Lübnan’daki gibi mermi hızıyla patlaması mümkün değil ancak belli şartlarda alev alması sağlanabilir.

Cep telefonları, tablet gibi cihazlar birçok teste tabi tutuluyor ve sertifikalandırılıyor. Uzmanlara göre cep telefonları ve benzeri cihazlar siber atak sonucu ne kadar zorlanırsa zorlansın kolay kolay patlatılamaz, alev alması sağlanamaz. Tüm fonksiyonları açılsa da standart bataryalar 60-70 derece ısıya dayanabiliyor. Tabii ki kasıtlı olarak bataryaları kusurlu üretilmediyse.

Teknoloji firmalarının dünyanın her bölgesi için ayrı üretim yaptığı biliniyor. Yani aynı telefonun Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika versiyonu var. Bu versiyonlarda farklı donanımlar yer alıyor. Dolayısıyla istenildiğinde belli bir parti ürünün özellikle kusurlu üretilmesi ve bu cihazların patlatılarak teknik bir hataymış gösterilme ihtimali tabii ki her zaman var.

Öte yandan Türkiye’ye ithal edilen cihazların sertifikaları Bilişim Teknolojileri Kurumu (BTK) ve gümrüklerde kontrol ediliyor. Ama bu durum kamu kurumları ya da emniyet kurumlarının tedarikleri için geçerli değil. Asıl risk burada. Bu yüzden kamu kurumlarına en basit bir yazıcı alırken bile çok büyük özen gösterilmeli.

Ancak fabrika, nükleer tesis, şehir şebekeleri gibi içinde zaten önemli miktarda güç bulunduran yerlere yapılan saldırılarda durum farklı. Buraların yönetim sistemlerine yapılan saldırılar sonucu olağandışı çalışmaya zorlanırsa o zaman çok ağır zararlara yol açar. Bunun ilk örneği ABD tarafından Rusya’ya ait Trans-Sibirya Boru Hattına yapılan siber saldırıydı.

  • Trans-Sibirya boru hattı siber saldırısı (1982)
  • Soğuk savaşın sürdüğü 1982’de ABD, Sovyetler Birliği’nin Urengoy bölgesindeki doğal gaz kaynaklarını doğal gaz boru hattı projesi ile Batı Avrupa’ya taşımasını ve bu sayede yüksek miktarda gelir elde edip ekonomik olarak ilerlemesini istemiyordu. Öte yandan Moskova’nın Sibirya gazı ile Avrupa’yı politik baskı altına alacağını öngörüyordu.
  • ABD gizli servisi hemen harekete geçti. Sovyetler Birliği'nin Kanada'daki bir şirketten satın aldığı gaz boru hattı kontrol yazılımına hemen bir truva atı ekledi. Pompaları, türbinleri ve vanaları çalıştıracak olan boru hattı yazılımı, hattaki basıncı artırıp vanaları da kapatınca atom bombasından sonra dünyadaki en büyük patlamaya yol açtı.

Cihazlar patlamadan da insanları öldürebilir!

Eğer sistemine sızıp yazılımında değişiklik yaptıysanız, otonom bir araca kaza yaptırabilirsiniz. Ya da buzdolabınızın siz yokken gıda zehirlenmesine yol açacak kadar bozulmasına, siz geldikten sonra sanki bozulmamış gibi çalışmasını sağlayabilirsiniz.

Tabii ki üçüncü dünya savaşı önceki savaşlara benzemiyor. Şahsi cihazların kitle imha silahına dönüştürüldüğü gibi koronavirüs dalaveresinde öğrenilen bilgilerle güçlenen biyolojik yöntemler de korkunç neticelere yol açabilir.

Günümüz teknolojisinde virüslerin bir şehre, bir şehirdeki belli bir gruba hatta kişiye özel olarak üretilebileceği biliniyor. Kişiye özel bir virüsün şehrin ortak şebekesinden yayılması da korkutucu ama mümkün.

Bunu bize düşündüren ise şu fotoğraf oldu. ABD destekli israilin alçak saldırılarında yaralanan Lübnanlılar Beyrut’taki Amerikan Hastanesi'ne götürüldü. Böylece israil istihbaratı, yıllarca peşinden koştuğu yüzlerce, binlerce kişinin DNA kodlarına kadar tüm bilgilerine erişti. Artık bu kişilerden doğacak çocuklar bile fişlenmiş oldu.

  • Boykotu unutma!
  • Çoğu israil malı veya israil destekçisi meşhur kozmetik ürünleri, temizlik malzemeleri veya gıda maddelerinin insanları yavaş yavaş zehirlediği herkesin mâlumu. Ya israil, artık yavaş yavaş zehirlemek yerine hızlıca ölüme götürecek şekilde muhtevalarında bir değişiklik yaparsa buna kim engel olacak?
  • Lübnan'daki saldırıda bu kritik eşik aşıldı. Konu son zamanlarda gündemdeki ağırlığını kaybeden boykot meselesine de geliyor. Eğer işbirlikçi değilse aklı olan zaten israilden mal almaz ama daha mühimi aklı olan israile mal da satmaz. Telsiz skandalında görüldüğü üzere israil distribütörlüğünü aldığı ürünlerin yapısını değiştirip birer ölüm makinesine dönüştürüyor.

İran veya Hizbullah’tan misilleme gelir mi?

İsrail, Filistin'i yok etmek için uğraşıyor. Büyük İsrail hedefi uğruna Lübnan'a, Suriye'ye, Mısır’a da zaman zaman saldırdı.

Kim karşısında duruyorsa ya suikast düzenliyor ya da çeşitli hedefleri vuruyordu.

Ağustos 2022’de İslami Cihad yöneticisi Halid Mansur, Aralık 2023’te İran Devrim Muhafızları Danışmanı Seyyid Rezi Musevi, Ocak 2024’te Üst Düzey Hamas Yetkilisi Salih Aruri, Temmuz 2024’te Hizbullah Komutanı Fuad Şükür ve Hamas Siyasi Lideri İsmail Haniye cep telefonu sinyali takip edilerek israil tarafından şehit edildi.

O hâle geldi ki tarihinde ilk defa israile kendi topraklarından füze gönderen İran Cumhurbaşkanı Reisi de hâlâ aydınlatılamayan ya da aydınlatılmayan, suikast olduğunu söyleyenlerin susturulduğu bir helikopter kazasında öldü. Zamanlaması çok manidar bir ölümdü.

  • ‘Amerikalılarla kardeşiz’
  • Lübnan’da çoluk çocuk demeden hedef alan İsrail'e ne Hizbullah’tan ne de İran'dan okkalı bir yanıt gelebileceği beklentisi yok.
  • Çünkü saldırıdan daha birkaç gün önce İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, BM Genel Kurulu’nun yıllık toplantısına katılmak üzere New York’a yapacağı ziyaret hakkındaki soru üzerine “ABD’ye yapacağımız seyahati planlıyoruz ve bu toplantıya etkili bir şekilde katılmak için kendimizi hazırlamalıyız. Amacımız, halkımızın haklarını savunmak. Çünkü biz barış yanlısıyız, savaş yanlısı değil. ABD’ye karşı düşmanca bir tutum içinde değiliz. ABD’nin de bize karşı düşmanlığını sona erdirmesi ve iyi niyetini pratikte göstermesi gerekiyor. Biz onların etrafında üs kurmadık ve yaptırımlarla onları hedef almadık. Biz, Amerika halkıyla kardeşiz" şeklinde konuşmuştu.
  • İsrail bir kurşunla bitirebileceği cinayetlerini kanlı bir şova dönüştürerek korku salmaya, caydırıcılığını artırmaya çalışıyor. Nitekim arkasındaki ABD gücüyle bunu bir nebze başarıyor da… Bu stratejisiyle sonuç alamadığı tek mücadele ise Gazze’de oldu. Şehri tamamen kontrol altına alacağını iddia etse de bir yılın sonunda bunu başaramadı. Rehineleri kurtaracağını söyledi, çoğu “dost ateşinde” öldü. Hamas’ı bitireceğini söyledi, halk daha çok destek vermeye başladı. Haniye gibi idol bir ismi cinayetlerine eklese de Gazze halkının yüreğine korku salamadı. Zira kalplerinde Allah c.c. korkusu taşıyanlar şeytandan korkmaz.
  • Yapay zekayla suikast
  • İran füze teknolojisinin mimarı olarak bilinen ve ülkenin nükleer programının kilit isimlerinden fizik profesörü Muhsin Fahrizade, israil tarafından Kasım 2020’de uydudan kontrol edilen ve "yapay zekaya" sahip bir silahla öldürüldü. Bir pikabın üzerine yerleştirilen silah, yanında 11 koruma görevlisi ve eşi olmasına rağmen Fahrizade'nin yüzüne odaklandı ve 13 el ateş etti. Kendisine yalnızca 25 santimetre mesafedeki eşinin burnu bile kanamadı.

Çizgi : Marıan Kamensky

  • Patlayan telsizler hâlâ satışta
  • Lübnan’da patlatılan Japon malı ICOM IC-V82’ler dünya çapında satış sitelerinde satılmaya devam ediyor. Böylesine kanlı bir skandalın başrolünde yer alan telsizleri satıştan kaldırmak yerine bir de kampanya yapmışlar. Tek tek alınırsa yüzde 50 indirim, toplu alımlarda ekstra yüzde 2 indirim daha uygulanacakmış. Fiyata patlayıcı dâhil mi değil mi belirtmemişler. Keşke onu da öğrenebilseydik. Öte yandan bu modelle ilgili internette neredeyse hiç bilgi yer almazken ICOM’un internet sitesine tam 96 sayfa, üstelik en ince detayına kadar cihazın bilgilerinin yer aldığı bir kullanma kılavuzu koymuşlar. 10 yıldır üretimi olmayan bir cihaza böylesine detaylı bir kullanma kılavuzu koymanın mantığını da anlamadık. Japon hassasiyeti desek, sahte ürünlerle mücadele etmiyorlar, israile kolaylık olsun diye desek..