Dünya Kupası Katar’a ne kattı?

FEYZA GÜMÜŞLÜOĞLU
Abone Ol

Katar gibi coğrafi olarak küçük ve kapasite anlamında yetersizlikleri olan bir ülkenin herhangi bir güvenlik zafiyeti yaşamadan, dahası kendi dini ve kültürel değerlerinden olabildiğince taviz vermeden Dünya Kupası gibi devasa bir spor organizasyonunu düzenlemiş olması hiç şüphesiz önümüzdeki dönemde de bölgesel ve küresel ölçekte bir ‘başarı hikâyesi’ olarak sunulacak, içeride ve dışarıda atılan çeşitli adımlarda etkisini hissettirecektir.

Katar’ın son on küsür yıldır beklediği, tüm kaynaklarını seferber ettiği 2022 FIFA Dünya Kupası 20 Kasım Pazar günü başladı. Dünya Kupası ilk defa Ortadoğu’da, Müslüman bir Arap ülkesinde gerçekleşmiş oldu ve bu yönüyle tarihe geçti.

2010 senesinde turnuvaya ev sahipliği yapma hakkını kazandığı günden itibaren Katar, bu tarihi organizasyona hazırlanmak için çalıştı. En basit örneğiyle ülkede on sene önce metro dahi bulunmuyordu. Bugün ise metro başta olmak üzere geçen on yılda yapılmış olan çok sayıda altyapı yatırımı şehri bambaşka bir yapıya kavuşturdu.

Dünya Kupası’na ev sahipliği yapma hakkının Katar için hiç şüphesiz en büyük katkısı, ülkenin adını dünya haritasına güçlü bir şekilde koymak oldu. Nitekim el Cezire gibi uluslararası bir televizyon kanalının varlığına veya zengin enerji kaynaklarına rağmen Katar, global ölçekte aslında çok bilinen bir ülke değildi. Bölgede Dubai özellikle turizmde öne çıkarken, Doha böylesi bir popülariteye sahip değildi. Dünya Kupası etiketi, Katar’ın bilinirliği ve marka değeri açısından hiç kuşkusuz çok ciddi bir yatırım görevi gördü. Katar, takip eden yıllarda bunu iyi bir soft power (yumuşak güç) aracı olarak kullanarak, bölgesel ve uluslararası ilişkilerinde daha iddialı bir kimlik kazandı, etkinliğini artırdı.

Batı basını eleştiri peşinde

Ancak tüm dünyanın gözlerinin çevrildiği bir yer haline gelmenin, olumlu olduğu kadar olumsuz yanları da oldu. Dünya Kupası gibi dev bir organizasyona ev sahipliği yapmak; eksikleri, zayıf yanları ve çeşitli alanlardaki tartışmalı uygulamalarıyla Katar’ı dışarıdan gelen eleştirilerin odağı haline de getirdi. Bilhassa Batı basınında. Rüşvet iddialarından alkol yasağına, kadın haklarından göçmen işçilerin çalışma şartlarına, pek çok alanda ülke ciddi eleştirilere, hatta yer yer boykot ve karalama kampanyalarına maruz kaldı.

Batı, bilhassa da İngiliz basını özellikle de turnuva yaklaştıkça Katar aleyhinde hemen her gün negatif haberler yaptı, analizler, makaleler yayınladı. Bunlardan bazıları makul ve haklı noktalara sahipken, bazıları hakikaten çok bariz bir ‘nefret söylemi’ içeriyordu. Bu durumda etkili olan pek çok faktör olmakla birlikte, turnuvanın ilk kez bir Müslüman Arap ülkesinde yapılacak olmasının dahi başlı başına bir etken olduğunu iddia etmek yanlış olmaz. Nitekim kültürel önyargılar, oryantalist bakış açısı ve ‘ahlâki üstünlük’, Batı kamuoyunun ve medyasının konuya yaklaşımında etkili oldu.

Doha’daki Hamad bin Halife Üniversitesinde medya ve siyaset çalışan İngiliz siyaset bilimci Marc Owen Jones, İngiltere’nin önde gelen yedi gazetesini inceleyerek yaptığı çalışmada, Katar’ın Dünya Kupası’na ev sahipliği yapma hakkı kazandığı 2010 yılından bu yana toplam 1.735 kez manşet olduğunu, söz konusu manşetlerin yüzde 40’ının doğrudan Dünya Kupası ile ilintili olduğunu ortaya koydu. Bu aslında şu demek; ülkede gerçekleşen her olay bir şekilde Dünya Kupası ile ilintilendirilmeye çalışıldı. Bu durumun elbette bazı haksızlıklara da yol açması kaçınılmazdı. Örneğin iş kazasında değil tamamen doğal sebeplerden kaynaklı bir göçmen işçi ölümü veya Batılı bir kadının kıyafeti nedeniyle Doha sokaklarında istemediği bir bakışa veya söze maruz kalması gibi durumların, Dünya Kupası ile ortak manşette yer alması sağlıksız bir medya anlatısına dönüştü.

Dünya Kupası ilk defa Ortadoğu’da, Müslüman bir Arap ülkesinde gerçekleşmiş oldu ve bu yönüyle tarihe geçti.

Jones’un analizi, İngiliz basınının Katar Dünya Kupası’nı ele alışının büyük ölçüde negatif olduğu gerçeğini istatistiksel olarak da ispatladı. Buna göre, Dünya Kupası ile ilintili 685 haber ve analizin yüzde 66’sı (445’ü) eleştirelken, yüzde 29’u (201) nötr ve yalnızca yüzde 5’i (33) olumluydu.

Analizde negatif haberlerin ağırlıklı olarak işçi hakları konusunda olduğu görülüyor. Bu konu sahiden de başından beri Katar’ın “yumuşak karnı”ydı. Büyük çoğunluğu Pakistan ve Hindistan’dan gelen ve inşaatlarda çalışan işçilerin çalışma ve yaşam şartlarının insanî açıdan kabul edilebilir standartlarda olduğunu söylemek güç. Ancak Dünya Kupası, aslında Katar’a bu konuda ciddi reformlar yapması için iyi bir sebep vermiş, fırsat da sunmuş oldu. Nitekim daha gidilecek yol olmakla birlikte öyle de oldu. Tartışmalı kefalet sisteminin önce reforme edilmesi, ardından 2019 sonu itibarıyla tamamen terkedilmesi, asgari ücret belirlenmesi gibi adımlar ülke için somut ve önemli reformlardı. Bu yönüyle Dünya Kupası’nın Katar’a verilmesi, aslında insan hakları perspektifinden bakınca eleştirilecek bir karardan ziyade, yaptığı pozitif katkı bakımından olumlu sonuçlar doğuran bir karar olarak da görülebilir.

Dünya Kupası bitince ne olacak?

Bundan sonra hiç şüphesiz en önemli konu ve soru, bu reform sürecinin Dünya Kupası sona erdikten ve dünyanın gözü ülke üzerinden çekildikten sonra da devam edip etmeyeceği. Katar son on yıldır altyapı yatırımlarından sosyal reformlara, attığı pek çok adımı kuşkusuz Dünya Kupası’na hazırlık kapsamında atıyordu. Turnuva bittikten sonra söz konusu motivasyonun ve itici gücün etkisini koruyup korumayacağını görmek gerekecek. Ancak stadyum inşaatı gibi daha kısa vadeli ve nokta atışı işlerin dışında, diğer alanlardaki pek çok adımın uzun vadeli adımlar olduğunu ve tekrar geriye, Dünya Kupası öncesine dönmenin rasyonel bir getirisi olmayacağını göz önüne alarak bundan sonra Katar’ın Dünya kupası ilintili kazanımlarını koruyacağı varsayılabilir.

Dünya Kupası, Katar’a belki 20 yıl veya daha uzun bir sürede ancak yapabileceği bir altyapı geliştirme projesini 10 yıl gibi kısa bir süreye sıkıştırma zorluğu ve aynı zamanda fırsatı sundu. Bugün Doha, ülkenin bölgesel ve uluslararası arenada çizdiği dinamik, etkili ve söz sahibi ülke profiline on yıl öncesine kıyasla çok daha uygun bir başkent görünümünde. Suudi Arabistan’ın da yapmaya çalıştığına benzer olarak, Katar da turizm gelirlerini artırma arayışında ve bu noktada Dünya Kupası bittikten sonra uzun vadede de ülkeye pozitif katkı yapmaya devam edecektir. Dahası, Katar’a boykot döneminde sekteye uğrayan ancak son birkaç yılda yeniden rayına oturan bölgesel ilişkiler de, Dünya Kupası rüzgârının bölgesel bir kazanıma dönüştürülmesinde etkili olacaktır. Bu noktada Körfez içi ilişkilerin yeni krizlerden uzak barış içinde sürmesi özellikle önem arz edecektir.

Bir başarı hikâyesi

2022 Dünya Kupası’nın, Katar’ın son on yılına damga vurduğu ve ülkenin adeta kaderini değiştirdiği bir gerçek. On yıldır beklenen, çok konuşulan, tartışılan, eleştirilen turnuva nihayet gerçekleşti ve artık sorulacak sual bundan sonra ne olacağı. Şayet ülke, organizasyonun altından hakkıyla kalkabilmek adına yaptığı tüm hazırlıkları bir kazanım olarak görmeye devam eder, Batı medyasının eleştiren ve yer yer karalayan gözleri üzerinden çekildikten sonra da işçi hakları başta olmak üzere yapmış olduğu sosyal reformlardan geri adım atmazsa, bir aylık turnuvanın meyvelerini daha uzun yıllar yiyecektir.

Uluslararası arenada ülkeye -iyi ve kötü- adından daha çok söz ettirme fırsatı veren organizasyon, Katar’ın gelecekte de etkin, dinamik ve özgüvenli bir aktör olarak dünya sahnesinde varlığını sürdürme arzusunu pekiştirecektir. Katar gibi coğrafi olarak küçük ve kapasite anlamında yetersizlikleri olan bir ülkenin herhangi bir güvenlik zafiyeti yaşamadan, dahası kendi dini ve kültürel değerlerinden olabildiğince taviz vermeden Dünya Kupası gibi devasa bir spor organizasyonunu düzenlemiş olması hiç şüphesiz önümüzdeki dönemde de bölgesel ve küresel ölçekte bir ‘başarı hikâyesi’ olarak sunulacak, içeride ve dışarıda atılan çeşitli adımlarda etkisini hissettirecektir.