Deli Dumrul’un topuğu, sizce kaç kuş vurabilirler?
Fakirin yazılarını okuyanlardan kıymetli geri dönüşler alıyorum, tenkid edenler de var elbette ama herhalde fazla değil. Esasen, fakirin fikirlerini beğenmeyenlerin tenkid yazıları yazıp, hatalarımı ortaya koymasını çok isterdim, ancak ülkemizde maalesef böyle bir gelenek henüz yok. İnşallah mert birisi çıkar da yazar.
Sade vatandaşın şikâyeti ise konuyu, hatta anafikiri anlamakta güçlük çekmesi. Bu sebeple bu yazı ile vatandaşın şunları bilmesini naçizane tavsiye ederim;
Topuk kanı mecburi değildir ve zorla alınamaz.
Topuk kanı ile ancak çok az bir bebeğe fayda sağlanabilir.
Tamamen sıhhatli bebeklerin zarar görmesi ihtimali vardır (az olmadığı kanaatindeyim).
Dinî mahzuru da olabilir
İlerde çocuklarımızın, ülkemizin âlî menfaatlerine aykırı kullanılabilir.
Anne sütü kesilen bebelere mama verilmesi bile işin ticari ciheti hakkında fikir verecektir.
Diğer sıkıntıları anlatmak istemiyorum.
Heeey, Hân’ım hey...
Oğuz’un Korkud Atası boy boyladı, soyladı, görelim ne söyledi?
Deli Dumrul, bir dere üstüne köprü yapmış. Bu dere kuruymuş. Geçenden otuz üç akçe, geçmeyenden de döve döve kırk akçe almaya başlamış. ‘Neden’ diye sorana da kahramanlığını öne sürermiş.
Mesel bu amma, ders çıkarmak içün. Kurumuş dereye köprüyü neden yapmış, gösterdiği kahramanlık ne imiş, sonra ne olmuş diye soran var mı? Sormazsanız öğrenemezsiniz derdi Oğuz’un atası Dedem Korkud…
Ecnebiler bu sorgulamayı resimdeki gibi tasvir etmişler, büyük resmi görebilmek için veriler arasındaki bağlantıları kurmak gerekiyor (resim).
Muhalif düşünce olmadan bilim olmaz
Fakirin sıhhat konusunda, tecrübesine binaen, halkı ve meslekdaşlarını ikaz mahiyetinde yazdığı yazılardan biri de topuk kanı hakkındaki ülkemizdeki ilk muhalif yazı idi. Sevgili bakanlığımız ‘hiçbir bilimsel yargı ile bağdaşmayan karşıt düşünceler’ ve ‘birinci basamak sağlık hizmetlerini kötü etkilediğim’ iddiası ile yine soruşturma açtırmış.
Bir: Komünizm tarihe karıştı, muhalif düşünce olmadan bilim olmaz.
İki: Bilim başka şeydir, yargı başka şeydir. Bilimsel yargı diye bir şey olmaz, kanaate yargı denmez.
Üç: ‘Birinci basamak sağlık hizmetleri’ bilimi yönlendirmez. Bir üniversite profesörüne böyle bir söz söylemek en azından ayıptır.
Dört: Soruşturanların başına ne geldiğini söylemeyeceğimJ.
Esasında topuk kanı, gebelikte OGTT ve folik asit uygulaması, diğer obstetrik uygulamalar, çocukluk çağı aşıları, K vitamini uygulaması, mama dayatması hakkında yazdığım yazılarda halk sağlığı adına yapılan uygulamaların yanlış, mahzurlu, tehlikeli, gayr-i hukûkî, gayr-i insânî cihetleri olduğunu, bunları uygulayan sorumluları davam icabı bilâbedel, Allah için dilim döndüğünce ikaz etmeye gayret ettim. Bu konudaki yetkinliğim hakkındaki verilere, TÜİK’in 2013 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi açıklamasından ulaşabilirsiniz.
Bir türlü cevap verilmeyen sorular
Topuk kanı ile ilgili ilk yazımızda sorduğumuz ve hâlâ cevap alamadığımız soruların bazılarını hatırlayalım:
1) Genelgede hiçbir şekilde hasta ve ailenin hakları, ilgili doktorun görevlerinden bahsedilmeyerek, her doğan bebeğe tabiri caiz ise ‘eşya/meta’ muamelesi yapılmaktadır. Peki, bir genelgenin daha itinalı yazılması gerekmez miydi?
2) İmmün yetmezliği olan bebeklerde söz konusu müdahalelerin sebebi ile gelişebilecek mortalitesi çok yüksek sepsis hastalığının hukûkî ve tıbbî sorumluluğu kimde olacaktır? Böyle bebekler var mıdır?
3) Bu test ile teşhisinin konulduğu iddia edilen hastalıkları, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlarının teşhis edemeyeceği düşüncesi doğru görünmemektedir. Doğru ise durum vahim demektir.
4) Tarama testi ile erken teşhis edildiği iddia edilen hastalıkların teşhisi ve bazılarının tedavisi mümkün hastalıklardır. Görülme sıklığı fazla olmayan bu potansiyel hastalar için tamamen sıhhatli ve ebeveyninin konu hakkında bilgisi olmadan invazif bir işlemle riske edilmesi hukûkî ve ahlâkî midir?
5) Yanlış pozitif sonuçların anne-baba ve ailelerde yol açtığı sorunlarla ilgili veriler nelerdir?
Bu veriler kimlerle paylaşılmakta?
6) Bu tetkik ile genetik enformasyon elde edilmesi kuvvetle muhtemel olup, bu bilgilerin ülkemizin âlî menfaatleri aleyhine kullanılmayacağı garanti edilmiş midir? Bu veriler nasıl saklanmakta ve kimlerle paylaşılmaktadır?
7) Bebeklerden toplanan süzgeç kâğıdı örneklerinin saklanma ve kullanma şartları nelerdir? Ailelerin bunlardan haberi var mıdır? ‘Şahsi ilaç’ geliştirme için kullanılmayacağı hukuken teminat altına alınmış mıdır?
8) Bebek deneklerin toplum yararına olduğu iddiası ile millet ve memleketimizin aleyhine olabilecek teşebbüsleri olmayacağı hukuki teminat altına alınmış mıdır?
Yenidoğan yerine anne baba adaylarının taranması daha uygun
9) Yukarda verilen SMA ve talasemi örneklerinde olduğu gibi kistik fibroz ve biotinidaz eksikliği için yenidoğan yerine anne, baba adaylarının taranması daha uygun ve makul değil midir? (Bu yazıdan sonra SMA taraması evlenme testlerine alınmış, yenidoğan tarama testinde de olması de novo mutasyon tesbitine yönelik midir?).
10) Anne, baba adaylarına evlenmeden evvel tarama testi yapıldığında, her ikisinde de aynı mutasyonun varlığının tesbiti zaten günümüzde aile kurmanın güçlüğü göz önüne alındığında o ailenin kurulmadan bitmesine sebep olacağı ve bunun hukûkî veya felsefî bir dayanağı olmadığı düşünülmüş müdür?
11) Bu aile kurulup sıhhatli bebek elde edileceği iddiası ile prenatal genetik teşhis ile seçilmiş hücrelerle doğması sağlanacak bebekte başarı yüzdesinin yüksek olmadığı biliniyor mu? Hasta bebek doğarsa ailenin rehabilitasyonunun nasıl yapılacağı planlandı mı? Böyle bebeklerin aşı takvimindeki aşılara maruz kalması (çevresel etkenler) ile ilgili herhangi bir mukayeseli bilimsel araştırma var mıdır?
‘Önce zarar verme’
12) Artık tarzancaya döndürülmüş güzelim lisanımızda uydurma ‘zorunlu’ kelimesi ‘zarurî-indispensable’ mi yoksa ‘mecburî-compulsory’ anlamında mı kullanılacaktır? İnvazif bir müdahale olan topuk kanı işlemi bu durumda mecburî tutulamaz. O halde bebeği için muvafakat vermeyen ebeveynin bebeğine sağlık tedbiri uygulanması nasıl mümkün olmaktadır? Bu durum neden Aile Bakanlığı’nın uhdesine terk edilmiştir? Osmanlının son şaheseri Mecelle’nin ‘usul esasa mukaddemdir’ hükmü (evrensel hukukta da) hâlen geçerli olduğuna göre böyle bir zorlama yapılabilir mi?
13) Bu işlerden kazanç sağlayanlar var mıdır? Bu gayretkeşliğin sebebi bu olabilir mi?
14) Hedef popülasyonu (azamî) 1000 bebekten biri olan bu uygulama için tıbbın birinci prensibi olan ‘önce zarar verme’, yenidoğanın anayasası olan ‘elleme-gözle’ prensibine aykırı olduğu açık iken, iyi niyetli olsa bile usül açısından uygun mudur?
Cehenneme giden yol iyi niyet taşları ile örülü
Arama motoruna topuk kanı yazdığınızda yukarda verdiğimiz suallere ve cevaplarına rastlamanız (şimdilik) mümkün değil. Yılda şu kadar çocuk ölümden kurtulur, şu kadar faydalıdır masalları…
‘Yüce Türk Milleti Adına’ şu sualleri sormayı gerekli görüyorum;
BİR: Yıllık yenidoğan yatış sayısını, bunların kaçıncı gün ve hangi şikâyetler (beyin kanaması, hipoglisemi, dehidratasyon ve sepsis) ile yatırıldığını, bunların kaçının preterm, kaçının miad bebek olduğunu, kaçının topuk kanı alındıktan, aşı yapıldıktan sonra yatırıldığını
İKİ: Yatırılan çocukların kaçının öldüğünü, kaçının ne zaman taburcu olduğunu,
ÜÇ: Topuk kanı ile taranan hastalıklardan kaç bebek tespit edildiğini, kaç yanlış sonuç alındığını, bunların kaçının gerçekten hasta olduğunu, takibinin yapılıp yapılmadığını, bunları vermediğiniz takdirde amme vicdanında durumunuzun ne olacağını
DÖRT: Topuk kanlarının kaçının hastanede, kaçının sağlık ocağında, kaçının evde alındığını (evde kan alıyor musunuz, neden almıyorsunuz? Evde doğumu neden teşvik etmiyorsunuz?)
BEŞ: Verileri toplanan topuk kanı numunelerinin imha edilip edilmediğini
ALTI: Bunların (var olduğunu sanmıyorum ama) on, yirmi ve otuz yıl önceki verilerle mukayesesini
YEDİ: Ülkemizde kaç engelli, kaç böbrek nakilli, kaç tip 1 diabetli, kaç CP’li, kaç lösemili, kaç otizmli çocuk var? Otizm, özel çocuk diye normalleştiriliyor, farkında mısınız? İlgililer önceki yıllarla mukayeselerini vermelidir.
‘Her kadın en az 2.5 çocuk doğurmadıkça nüfus artmaz’
Konunun ehemmiyetine binaen geçen ay TÜİK’in açıkladığı nüfus verileri fecaattir. Ülkemizin nüfusu erimekte ve yaşlanmaktadır. Fakir, çocukken Demirel’in 100 milyonluk Türkiye’den bahsettiğini gayet iyi hatırlıyorum. Bu bulgular, Gezi kalkışmasını destekleyen bir vakfın başını çektiği nüfus planlamasının başarılı olduğunu gösteriyor.
Bir Osmanlı münevveri olan merhume Samiha Ayverdi hanımefendi fakirin de bulunduğu bir mecliste ‘Evladım, her kadın en az 2.5 çocuk doğurmadıkça nüfus artmaz’ demişti, ne kadar haklı imiş.
Aynı mevzuyu merhum sosyoloji âlimi Prof. Dr. Ali Murad Daryal’dan da dinlemiştim. Topuk kanı almaya verilen emeği, maliyeti, millî-manevî şuura sahip hanımefendiler, beyefendiler yetiştirmeye serdetmeli idik. ‘Millî şuur’ ise siyâsî, dînî, vicdânî parametreleriniz ne olursa olsun, içinde bulunduğumuz gemi olan vatan ve milletin menfaatlerinin ortak paydamız olduğu ve herkesin bu konuda aynı istikamette tavır alması gerekliliğidir. Sizce var mı?
Hukuk herkese lâzımdır
Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün topuk kanı aydınlatma ve red formunda;
‘Bebeğinizden topuk kanı örneği aldırmayı kabul etmiyorsanız formu okuduktan sonra ilgili kısmı işaretleyip imzalamanız gerekmektedir.’
Peki, imzalamayanlara ne yapıyorsunuz?
“Topuk kanı taraması ve taranan hastalıklar ile ilgili bilgilendirildim, istediğim taktirde sorularıma yanıt verildi, yukarıda yazan metni okudum, anladım, buna rağmen bebeğimin topuk kanı örneğinin alınmasına izin vermiyorum. Bebeğim için ortaya çıkabilecek muhtemel olumsuz sonuçlar ile bebeğimin engelli olmasına veya ölümüne yol açabilecek mahiyette teşhis edilmemiş hastalıkların sonuçları ile ilgili hukuki ve cezai tüm sorumluluğu kabul ediyorum.”
Vatandaşı bu şekilde hangi hukuk ve vicdanla zorlayabiliyorsunuz? Topuk kanı alındığı halde hasta olan, ölen bebeklerin ailelerine devlet adına neyi taahhüd ediyorsunuz?
Gelelim Mandatory-Mecburî hikayesine…
Yahu, askerliğin bile mecbur tutulmadığı (bedelli) 2024 yılında topuk kanı alınmasını, aşı yapılmasını mecburi tutmaya kalkan arkadaşlar, azcık okuyun, sorgulayın.
Dünyanın en önemli ülkesi (maalesef) İngiltere’de bunlar ‘tavsiye’ niteliğindedir. Bu belgeyi bir okuyun, imza isteniyor mu, cezai yaptırım vs. deniliyor mu? Aşağıdaki haritayı incelemenizi de istirham ediyorum, ülkemizde aşıların mecburi olduğunu iddia eden hukukçular var çünkü. (Harita)
Genomik data mahremiyeti ne olacak?
Toplanan verilerin saklanması başlı başına bir sorundur, veri hırsızlığını engellemek son derece zordur, bu konuda devletlerin kaybettiği pek çok dava vardır.
Toplanan numunelerden WGS (whole genomic sequencings) yapılabildiğini bildiğinizden bile emin değilim. Şimdilik 5 hastalık tarıyoruz, sonra nasıl olsa maliyeti iyice düştü, WGS yapalım derlerse ne yapacaksınız. Bakın İngiltere’de bu durum gündeme gelmiş bile. Amerika’da ise açılan mahkemelerden sonra topuk kanı numunelerinin topluca imha edildiğini görüyoruz.
National Human Genome Research Institute’un bu konudaki sayfası göz açıcı, hatta daha evvel bilmediğim şu nokta çok mühim ‘De-identified biospecimens are not considered human subjects research; therefore, they are not subject to the informed consent requirements of the Common Rule’ Topuk kanı numunesi artık insan olarak kabul edilmediği için muvafakat almadan istediğiniz araştırmayı yapabilirmişsiniz. O kurumun ülkemizdeki karşılığı olan TÜSEB’in sitesine girip genom yazın bakalım genom mahremiyeti ile ilgili bir veri var mı?
Birkaç damla topuk kanından ne olur canım?
Yenidoğancı arkadaşlara şu cümleyi okumalarını ve düşünmelerini naçizane tavsiye ediyorum ‘….repetitive exposure to painful heel-pricks has been linked with neurosensory impairment in premature babies’. Painful yaa. Birkaç damla topuk kanı travma olur mu imiş. Sizin topuğunuza vücut ağırlığınız ve cesametinizle orantılı bir uygulama yapalım bakalım, dayanabilecek misiniz? Üstelik annesinin sesini, kalp atışlarını duyarak yaşadığı, başka bir şey bilmediği, tamamen karanlık bir ortamdan, soğuk, gürültülü ve acı dolu bir ortama gelmiş, fizyolojik, immünolojik, nörolojik gelişimini tamamlamamış bir gariban, itiraz etme hakkı bile yok, yazarken bile tüylerim ürperiyor. Acaba o acı verici işlem, fizyolojideki en mühim kavramlardan biri olan ‘oksidatif strese’ dolayısı ile hipoglisemiye yol açar mı?
Yenidoğan ve infant morbiditesi ve mortalitesinin mühim sebeplerinden biri olan ‘persistent fetal circulation’ primer pulmoner hipertansiyona, kalpteki deliklerin kapanmamasına (ASD, VSD, PDA), doğduğunda gayet iyi olan bebeğin birden hastalanmasına, yatış ihtiyacına sebep olabilir mi? Var mı bununla alâkalı bir çalışmanız?
Ya şu cümle? ‘The heel prick seems to be one of the most common painful methods of blood sampling in the infant population (bebeklerde en acı verici kan alma metodu)’. Şu cümleye neden ihtiyaç duyulmuş acaba? ‘The Polish Neonatal Society recommends using non-pharmacological methods of pain relief for heel puncture in newborns (ilaç olmayan ağrı gidericiler tavsiye ediliyormuş). Acaba birinci basamak sağlık hizmetleri, topuk kanı işlemi esnasında ağrı giderici ilaç vermediklerini beyan ediyor mu? Kontrol eden var mı? Ne kadar safsınız böyle?
Peki, sezaryenle doğmuş, üstüne bir xenobiotik olan ve aril hidrokarbon patikasını etkileyen K vitamini iğnesini, bir de hepatit b aşısı yaptığınız bebeğe bu acı verici işlemi (topuk kanı) yaptığınızda netice hastalanmak olmasın? Hastalandığı için yatırdığınız bebeğin hastanede daha fazla hastalanması, en azından anne sütünün kesilmesine yol açmasına ne buyrulur? Bu durumlardan bebek ve ailesi mi istifade eder, yoksa birileri iyi para kazanır mı?
Diyelim ki, daha bir aylık bir bebeğe topuk kanı testi ile kistik fibroz hastalığı teşhisi koydunuz, ter testi ile doğrulanması, testin iyi netice vermesi için ağırlığının 5 kg olması yani en az üç aylık olması lazım (bu testi bendeniz yapıyorum ve bu sorunlara bizzat şahid oluyorum), o bekleme sürecinde anne sütünün kesilmesi, anne ve babanın ailelerinde çıkacak münakaşalar için kim, ne yapacak?
Topuk kanı kistik fibroz hastalığı lehine çıktı. Genetik incelemeyi istediniz, ağır mutasyonun heterozigot olduğu anlaşıldı, yani bebek hasta olmayacak, yaşanacak sıkıntıya değiyor mu? Üstelik bu fikri edindiğim makalenin yazarının genetik değerlendirme hakkındaki şu cümlesi ‘we are learning that the links between genomic variants and disease are far less strong than we once thought (genomik varyantlar ile hastalık arasındaki bağlantı sandığımızdan daha zayıf)’ bana beş-on yıl sonra topuk kanı uygulamasının ne kadar ilkel olduğunun anlaşılacağını telkin ediyor.
Dinî açıdan durum nedir?
Ülkemizde inançsızlık gittikçe artmasına rağmen İslam dini ve fıkhı bu konuda dikkate alınması gereken en önemli parametredir. Bu uygulamayı yapanların, üstelik de yirmi küsur yıllık dönemde böyle bir temayül gören var mı?
Medeniyet Üniversitesi İslâm Hukuku öğretim üyesi Dr. Akif Dursun’un, Diyanet’in, Kovid aşısı ile ilgili ‘kul ve kamu hakkını ihlâldir’ açıklamasının ardından konuyu fıkhî yönden yorumladığı yazısı ‘topuk kanı’ için de uygun olduğu sarihtir.
Ne demişti Akif Dursun hoca: “Ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında fıkıh kidelerine göre aşı ve istenen tedbirlere gereklidir (vaciptir) hükmü verilemez. Bu sebeple kimse bunlara zorlanamaz. Bunlara uymuyor diye de kimse kul hakkına girmez. Cenâb-ı Allah ayet-i kerimede ne buyuruyor ‘Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez (Necm 38). Burada hasta bebeği bulacağız diye günahsızlara eziyet var mıdır? Yok mudur?
Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün yazısı
Yazının altında Çocuk ihtisası asistanı olduğum yıllarda önce intörn, sonra asistan olarak bizimle çalışan değerli kardeşim Prof. Dr. Sedat Kaygusuz’un HSGM müdürü olduğunu bir arkadaşın gönderdiği yazı ile öğrendim. Kendisini başarılarından dolayı tebrik ederim. Ancak bu yazıda sorunlar var, bu yazıyı benim tanıdığım çelebi tabiatlı Dr. Sedat bey okuyup, anlayıp imzalamış olamaz sanırım:
‘…Bakanlığın Yenidoğan Tarama Programı ile mortalite ve morbiditenin önlenmesi amaçlanmaktadır. …taramanın herhangi bir aşamasında kan örneğinin alınması, reddedilen veya taramadan sonra sevk merkezine götürülmeyen bebek/çocuklar için ilgili birimce ilk olarak ikna görüşmesinin yapılması ikna edilememesi durumunda ivedilikle (48 saat içerisinde)… sağlık tedbiri alınması…’.
Halk Sağlığı, bulaşıcı hastalıklar konusunda icbar edici tedbirler alabilir ama burada bulaşıcı hastalık söz konusu değil. Bu tababet değil. Burası da Jivkov’un Belene kampı değil.
Sade vatandaş için özet
Fakirin yazılarını okuyanlardan kıymetli geri dönüşler alıyorum, tenkid edenler de var elbette ama herhalde fazla değil. Esasen, fakirin fikirlerini beğenmeyenlerin tenkid yazıları yazıp, hatalarımı ortaya koymasını çok isterdim, ancak ülkemizde maalesef böyle bir gelenek henüz yok. İnşallah mert birisi çıkar da yazar.
Sade vatandaşın şikâyeti ise konuyu, hatta anafikiri anlamakta güçlük çekmesi. Bu sebeple bu yazı ile vatandaşın şunları bilmesini naçizane tavsiye ederim;
- 1. Topuk kanı mecburi değildir ve zorla alınamaz.
- 2. Topuk kanı ile ancak çok az bir bebeğe fayda sağlanabilir.
- 3. Tamamen sıhhatli bebeklerin zarar görmesi ihtimali vardır (az olmadığı kanaatindeyim).
- 4. Dinî mahzuru da olabilir
- 5. İlerde çocuklarımızın, ülkemizin âlî menfaatlerine aykırı kullanılabilir.
- 6. Anne sütü kesilen bebelere mama verilmesi bile işin ticari ciheti hakkında fikir verecektir.
- 7. Diğer sıkıntıları anlatmak istemiyorum.