Çin Afrika’yı nasıl sömürüyor?
Kıtanın dört bir yanındaki yönetimler, Afrika için çalışacakları yerde Avrupalı ve Çinli patronları için çalışıyorlar. Afrika’dan klima satın almak için sadece bir ayda Çin’e giden para, tam donanımlı klima fabrikası kurmaya yeter de artar bile. Afrikalı yöneticiler gerçekten kendi ülkelerine ve insanlarına hizmet etseydi; dünyanın en zengin kıtası böyle yağmalanmaz, yeryüzünün en müreffeh bölgesi olabilirdi.
Afrika’nın petrolü, madenleri, florası ve faunası Çin tarafından yoğun bir şekilde sömürülüyor. Afrika’nın ormanları da öyle... Koca kıtada ahşap üretiminin yüzde 75'i Çin'e gidiyor. Yapılan araştırmalara göre Çin ahşabı sadece yasal yollardan edinmiyor, Afrika ormanlarının yasadışı talan edilmesinde de parmağı mevcut.
Kamerun, Gabon, Kongo Cumhuriyeti ve Mozambik başta olmak üzere büyük bir talan söz konusu. Dünyanın büyük ikinci ormanına, 250 milyon hektardan fazla yeşil alana sahip Kongo Havzası tehdit altında. Sadece yeşil alanlar da değil, goriller ve şempanzeler gibi nesli tükenmekte olan hayvan türleri de bıçak sırtında.
Kamerun orman sektörü, adeta Çin’in Zhangjiagang limanına taşınmış durumda. 1992 yılında inşa edilen bu serbest ticaret bölgesi, Şanghay'a bir buçuk saat uzaklıkta. Afrika'dan ahşap ithal eden 300 kadar şirketin merkezi burada. Bu şirketlerden 30’u, Afrika’dan yapılan ahşap ticaretinin yüzde 80'ini elinde tutuyor.
Jiu Li Timber Industry, World Wood Trade, Allwin ve Huilong Group... Bu şirketler en büyük parsayı toplayanlar. Zhangjiagang limanı, Yangtze nehri kıyısında. Çin ahşap endüstrisi burada yoğunlaşıyor. Bu endüstrinin cirosu 6 milyar dolar. Fakat bu para “kirli”. Zira Madagaskar'daki gül ağacı gibi değerli ve korunan türlerin ticaretinden büyük vurgun yapılıyor. Gül ağacı ve diğer endemik türler, mobilya üretiminde bilhassa zenginlerin gözdesi.
Koruma Altındaki Ormanları Yağmalıyor
Kongo havzasında, üçte biri bu bölgeye endemik olan 10.000'den fazla tropikal ağaç türü var. 2000 ila 2013 yılları arasında yaklaşık 9 milyon hektar orman kayboldu. Biyolojik çeşitlilik için bunun bir felaket olduğu ortada.
Mesela Gabon'da, değerli bir ahşap olan Kevazingo'nun yasadışı sömürüsü devam ediyor. Geçen yıl, yasadışı kesim faaliyetine karşı mücadelenin bir parçası olarak 5 Çinli tutuklandı. Gabon, her yıl yaklaşık 18.000 m3 ihraç edilen bu nadir türün ana ihracatçısı. Bu ahşap, sağlam mobilyaların üretiminde, parke zeminler, pervazlar hatta müzik aletleri yapımında kullanılıyor.
Kevazingo'ya duyulan talep son yıllarda patladı ve fiyatı arttı. Bugün Çin'de metreküp fiyatı 1.500 ile 3.000 avro arasında değişiyor. Böylesine pahalı oluşu, ister istemez yasadışı faaliyetleri de cezbediyor.
Afrika ülkeleri pek çok sektörde olduğu gibi ahşap ürünlerinde de Çin'e o kadar bağımlı hale geldi ki, dayatılan tüm şartları kabul etmekle kalmıyor, çoğu kez yasadışı kesimleri de görmezden geliyor. Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsü'ne (IIED) göre, Mozambik kerestesinin yüzde 90'ı Çin'e gidiyor ve bunların yarısı yasadışı kesimlerden elde ediliyor.
Batılı Ülkeleri Geride Bıraktı
Pekin yönetimi yıllardır yaptığı yatırımın meyvesini topladı, 2009 itibariyle ABD ve Fransa'nın önüne geçerek Afrika kıtasının en büyük ticaret ortağı oldu. 2014 yılında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından başlatılan "Yeni İpekyolu" projesi Afrika’yı da kapsıyor. Çin, bugün devasa altyapı projeleri için Afrika ülkelerini milyarlarca dolar borçlandıran bir ülke konumunda. Peki, bunu niçin yapıyor? Ortada kazan-kazan ilişkisi mi var, yoksa Çin Afrika’yı ele geçirmeye mi çalışıyor?
Çin, Afrika’yı bir ahtapot iştahıyla sarmaladı. Kıtanın bir ucundan diğerine yollar yapıyor, hastaneler, demiryolları, rafineriler inşa ediyor. Pek çok ülkeyle atılan karşılıklı imzalar mevcut. Söz gelimi 2010 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile 20 yıllık bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma süresince Çin ülkeden ne kadar maden almaya hak kazandı, bilin bakalım. 10 milyon ton bakır, 620 bin ton kobalt ve yaklaşık 400 ton altın. Belki duymuşsunuzdur, Demokratik Kongo Cumhuriyeti tek başına dünya kobalt rezervlerinin yarısına sahip.
Anlaşmalara Uymuyor, Gözü Türlü Doymuyor
İşin kötüsü, Çin açgözlü ve bir türlü doymak bilmiyor. Ortada resmi imzalarla sağlanmış büyük haklar olduğu halde hep daha fazlasının peşinde.
100 tonluk tantal anlaşması olmasına rağmen hem Demokratik Kongo, hem de Ruanda’dan yasadışı yollardan 700 ton tantal madeni kaçırdığı biliniyor. Tantal, malumunuz, teknoloji açısından son derecede stratejik bir maden.
Çin, Afrika’ya yatırım yaptığında zincirleme olarak bütün sektörleri kendisine bağlamayı şart koşuyor. Bir Afrika ülkesiyle petrol anlaşması imzalandı diyelim. Rafineri mutlaka bir Çin şirketi tarafından inşa edilecek. Bu rafineriye giden yolu başka bir Çin firması yapacak. Buralarda çalışan personel Çinli uzmanlardan oluşacak. Eee, bunların hastanesi muhakkak olmalı. Maaşları için bir bankanın da bulunması gerekiyor. Çoluk çocuğa okul ve kreş lazım. Liste bu şekilde uzayıp giderken bir bakmışsınız; ulaşımdan sağlığa, eğitimden bankacılığa pek çok sektör Çinlilerin cirit attığı alanlar haline gelmiş.
Elini Taşın Altına Koyan Kim?
Afrika ülkelerinin sahip olduğu ekonomik göstergelere bakıldığında Çin’in aslında Batılı ülkelerden pek de farklı olmadığı ortaya çıkıyor. Öyle ya, kıtanın dört bir yanında at oynatan Çin gerçekten Afrika için elini taşın altına koyuyor olsaydı; kıta genelinde pek çok sorunun çözüldüğü, en azından çözülme eğilimi gösterdiği söylenebilirdi. Oysa durum hiç de öyle değil.
- Yapılan yatırımlar büyüme oranlarına (ortalama yüzde 4.5 ila 5) katkıda bulunuyor görünse de ülkelerdeki işsizlik oranlarında azalma yaşanmıyor. Bu konuda en bariz örnek Güney Afrika. Çin'in kıtadaki ilk ticaret ortağı ve en çok maden tedarik ettiği ülkelerden biri. Fakat ülke genelindeki işsizlik yüzde 40’lar civarında. Resmi rakamlar yüzde 25 dese de uzmanlar bu rakamı gerçekçi bulmuyor.
Kıta boyunca insanî gelişmişlik düzeyinde hatırı sayılır bir ilerleme kaydedilmiş değil. Zambiya'yı ele alalım. Son on yılda yüzde 5’lik büyümeden bahsediliyor ancak BM Kalkınma programının 2013 rakamlarına göre insani gelişmişlik düzeyi bakımından hala 169 ülke arasında 141. sırada. Petrol zengini Nijerya bile pek parlak durumda değil. Peki, bu ne demek oluyor?
Aslında Çin, Afrika’nın kalkınması adına hiçbir çaba sarf etmiyor. Sadece kendi çıkarına bakıyor. Afrika ülkelerini borçlandıran Çin’in sömürü taktiği şu:
- ■ Verdiği borcu, her ülkenin stratejik ürününe göre hesaplayarak fazlasıyla geri almak.
- ■ Bir ülke borcunu ödeyemez duruma gelmişse stratejik madenlere ve işletmelere el koymak.
Örnek mi? Borca mukabil Cibuti limanı 99 yıllığına Çin’in kontrolüne geçti. Mafyanın sıradan vatandaşa boş senete imza attırıp istediğini yaptırması gibi, Çin de yönetici elitleri borçlandırıp Afrika ülkelerinin yeraltı zenginliklerini yasadışı ve kayıt dışı yollardan oluk oluk kendi topraklarına kaçırıyor.
Çin Afrika'yı Aslında Hiç Sevmiyor
Son günlerde Guanco başta olmak üzere Çin’in birçok kentinde, bilhassa Afrikalıları koronavirüs dalgasından sorumlu tutarak alışveriş merkezleri, restoranlar ve hastaneler dahil kamusal alanlara sokmayan; hatta evlerinden ve kaldıkları otellerden çıkarıp sokaklarda darp eden bir zihniyeti ibretle izliyoruz. Aslında bu yeni bir olay değil. Çin ve Avrupa ülkelerinde yaşayan Afrikalılar sık sık ayrımcılığa maruz kalıyor. Bunun nedeni, Afrikalılara saygı gösterilmemesi. Ve ne yazık ki hiç bir Afrika ülkesinin, hiç bir Afrikalı liderin bu ayrımcılığa dur diyememesi.
- Oysa mesele son derece basit. Gıdadan tekstil malzemelerine değin Afrika kıtasında hemen her şey Avrupa ve Çin’den geliyor. Sana saygı göstermeyenin sattığı ürünü almayacaksın. Gördüğün muameleye tepki vermiyor ve halen satın almaya devam ediyorsan küstah Avrupalı ve Çinliyi daha da şımartmış oluyorsun.
Oysa Afrika insanı Çinlilere hoşgörüyle bakıyor. Krallar gibi, zenginlikler içinde yaşıyorlar. İnşaat sektöründen süpermarketlere kadar pek çok sektör Çinlilerin kontrolünde. Çinlilere kimse ırkçılık ve ayrımcılık yapmıyor. Koronavirüs hadisesi ilk Çin’de görüldüğü, dünyaya Çin üzerinden yayıldığı halde Afrika’da yaşayan Çinliler evlerinden tahliye edilmediler, sokaklarda darp edilmediler. Her türlü alışveriş ortamına girip çıkıyor, normal hayatlarına devam ediyorlar.
Uşak Ruhlu Yöneticiler Yüzünden
Çin’deki rezil muamelenin en can sıkıcı boyutu ise, bütün siyahilerin değil sadece Afrika’dan gelenlerin hedef alınması. Çin’de pek çok Amerikalı siyahî de bulunmakta. Fakat Amerikan pasaportu taşıyan siyahilere karşı bir ayrımcılık veya kötü muamele yok. Hatta bazıları ülkeye giriş yaptığı zaman 14 günlük zorunlu karantinadan bile muaf. İstedikleri yere, kalabalık eğlence mekânlarına bile girip çıkabiliyorlar.
Peki, bu ayrımın sebebi ne? Afrika’ya, Afrikalıya sahip çıkmayan idareciler... Kıtanın dört bir yanındaki yönetimler, Afrika için çalışacakları yerde Avrupalı ve Çinli patronları için çalışıyorlar. Afrika’dan klima satın almak için sadece bir ayda Çin’e giden para, tam donanımlı klima fabrikası kurmaya yeter de artar bile. Afrikalı yöneticiler gerçekten kendi ülkelerine ve insanlarına hizmet etseydi; dünyanın en zengin kıtası böyle yağmalanmaz, yeryüzünün en müreffeh bölgesi olabilirdi.