CHP: Dosta korku düşmana güven

TEVFİK ŞAHİN
Abone Ol

Beyler ve hanımlar! Bugün aldığım bir haber nedeniyle çok mutluyum ve bunu sizinle de paylaşmak istiyorum. Konu, Türkiye’de yapılan bir anketin sonuçlarıyla ilgili. Bunu siz de görmüşsünüzdür. Beyler ve hanımlar, Türk kamuoyu şu anda Türk siyasî sistemine hâkim olan Yunan karşıtı hezeyana inanmıyor. Hatta Türkler bu düşmanlığa inanmadığı gibi bu iki toplumun (Yunan ve Türk) gelecekte tek bir ideolojide birleşip beraber yaşayabileceği görüşünü de savunuyor. Bunun için çok mutluyum. Türkiye’nin revizyonizmi bir kenara bırakarak rotasını yeniden Avrupa’ya çevirebileceğine inanan son ülkelerden biriyiz. Ve bence, Rusya’nın Ukrayna işgalindeki başarısızlığı, Türkiye için de bir ders olmalı.” Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, 15 Eylül günü Yunan meclisinde bu konuşmayı yaparken ağzı kulaklarındaydı. Uzun konuşmasının sonuna sakladığı bu müjdeyi Yunan halkına muzaffer bir komutan edasıyla anlatırken, meclisteki milletvekillerinden de alkışlar yükseliyordu.

Yunan Bakan ve meclisteki arkadaşlarını bu kadar sevindiren anket, Dendias’ın konuşmasından bir gün önce Metropoll araştırma şirketi tarafından açıklanmış ve şirket sahibi Özer Sencar tarafından da kamuoyuna duyurulmuştu.

Metropol, ankete katılanlara şöyle bir soru sormuştu: “Yunanistan ve Türkiye arasında son bir aydır süren gerginlik sizce seçime yönelik bir gündem yaratma çabası mıdır?”

Sorunun tam bir yönlendirme sorusu olması ve bu işin uzmanı akademik çevreler tarafından alay konusu yapılması bir tarafa, anketten çıkan sonuç şöyle diyordu: “Türkiye halkının yüzde 51.5’i Yunanistan’la yaşanan gerginliğin seçime yönelik bir hamle olduğu kanısındadır.”

Aslında anketin neye ve kime hizmet ettiği bu sonuç cümlesinden bile belli oluyor. Çünkü Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias bile ‘Türk halkı’ ve ‘Türk kamuoyu’ ifadelerini kullanırken, muhalefete göbekten bağlı Özer Sencar ve şirketi Metropoll ‘Türkiye halkı’ demeyi tercih etmişti.

Ve bu elbette bilinçli bir tercihti. Her ne kadar kendilerini ‘Türk milliyetçisi’ gibi göstermeye çalışsalar da, CHP ve peşine takılan partiler uzun zamandır ‘Türk milleti’ kavramını yıpratmaya çalışıyor. Bu yaptıklarının Türkiye’yi yekpare bir millet ve tek bir düşman olarak gören ülkelerin menfaatine olduğunu anlamamaları mümkün değil. Çünkü son zamanlarda hız verdikleri ve özellikle Yunanistan’a moral aşılamaktan başka işe yaramayan eylemleri, CHP ve yandaşlarının aziz vatanı cebren olmasa da hile ile zayıflatmaya çalıştığını gösteriyor.

Ateşi harlama görevi Soyer'e verildi

Tunç Soyer.

Geçtiğimiz ay yeniden alevlenen ‘düşmanı incitmeyip milleti rencide etme’ furyasının yeni kıvılcımını, CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yaktı. İzmir’in kurtuluşunun 100. yıl dönümü kutlamalarında konuşan Soyer “Yüz yıl önceydi. Bu toprakları yönetenler, gaflet, delâlet hatta hıyanet içindeydi. Gençleri, kadınları, çocukları, geleceği hiç düşünmediler. Sadece ve sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar. İnsanlık onurumuzu, bağımsızlık tutkumuzu ve yaşam hakkımızı ayaklar altına aldılar, teslim oldular. Bir sabah emperyalist ülkelerin askerleri, kirli çizmeleri ve kirli emelleriyle körfezin sularını ve güzelim şehrimizi işgal etti” dedi.

Konuşması boyunca Osmanlı Devleti ve padişahlara hakaretler yağdıran Soyer, yarım ağızla düşman askerlerinden bahsetmeyi de unutmadı. Ama konuşmasındaki kelimeler o kadar incelikle seçilmişti ki, kimse 100 yıl önce Türkiye’den kovulan düşmanın Yunanlılar olduğunu anlamadı bile. Çünkü kullandığı ‘emperyalist ülkelerin askerleri’ ifadesi, o dönem emperyalistlerin maşası olan Yunanistan’ı değil, kim olduğu bile belli olmayan bir ‘kitleyi’ temsil ediyordu. Yunanlılar tarafından bile yazılsa bundan daha objektif olabilecek konuşma, Türkiye tarihine ‘en kıvrak konuşmalardan biri’ olarak geçti.

İzmir'e ayrı bir bayrak ve para birimi

Tunç Soyer’i bilenler, onun İzmir aşkını da çok iyi bilir. Hatta Soyer, İzmir’i Türklerle ve Türkiye Cumhuriyetiyle bile paylaşamayacak kadar çok sever. Başlıktaki talep de zaten ona ait. Soyer’in 5 Haziran 2020’de TÜRSAB üyelerine dijital ortamda yaptığı bir konuşmadan:

“Bir akademisyen hocamız, İzmir bayrağıyla ilgili bir çalışma yaptı ve çalışma ortaya çok ilginç bir sonuç çıkardı. 1800’lerde hatta biraz daha öncesinden itibaren İzmir’in bir bayrağı olmuş. Yeşil beyaz çizgili bir bayrak. Kentlerin bayrakları varmış o dönem ama çok az sayıda kentin bayrağı varmış. İzmir de dünyadaki bayraklı kentlerden biriymiş. Biz tabii büyük bir heyecanla dinledik. Sonra hoca bunu bir akademik makale haline getirdi, daha basmadı. Basacağız yakında galiba. Bunu şunun için anlattım. Benim aklımda bir İzmir parası çıkartmak vardı, hatta buna “İzcoin” diye bir isim de koymuştum... Blockchain teknolojisi kullanılarak yapılacak bir parayı hayata geçireceğiz.”

Soyer’in İzmir’i ayrı bir eyalet hâline getirme arzusu o dönem büyük tepki çekmişti. Soyer’in ‘ayrı devlet’ hayalini kibarca ‘buzağıya’ benzeten CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın Soyer hakkındaki açıklaması ise başka söze gerek bırakmamıştı: “Öküzün altında buzağı aramaya gerek yok.” Herkes öküzün de buzağının da kim olduğunu zâten biliyordu.

Yunanistan’ın CHP büyükelçisi gibi çalışan Tunç Soyer, 2021 yılının başında yine bir skandalla gündeme geldi. Konak Pasaport iskelesi bakıma alınınca, bölgeye yüzer bir iskele getirildi. Fakat iskelenin adının ‘Agamemnon’ olduğu görülünce, tabii olarak vatandaşlardan tepkiler yükseldi.

Biz de anlamadık, bu nasıl bir ruh halidir?

Yunanistan’ın CHP büyükelçisi gibi çalışan Tunç Soyer, 2021 yılının başında yine bir skandalla gündeme geldi. Konak Pasaport iskelesi bakıma alınınca, bölgeye yüzer bir iskele getirildi. Fakat iskelenin adının ‘Agamemnon’ olduğu görülünce, tabii olarak vatandaşlardan tepkiler yükseldi. Tepkileri küçümseyen ve her zamanki ‘üste çıkma’ refleksiyle romantik bir açıklama yapan Soyer “Yüzlerce, binlerce yıl biz bu topraklarda bunlarla iç içe yaşadık. Bunlardan yüksünmedik. Agamemnon isminden rahatsız olmak nasıl bir ruh halidir? Neden? Bunu anlamakta zorlanıyorum. Neden bu kadar rahatsız olunur?” dedi.

Soyer’in anlamakta zorlandığı şey ise aslında çok basit: Agamemnon, Yunan mitolojisinde zâlim bir kral. Truva savaşında Anadolu’ya saldırmasıyla biliniyor. Zâten bu yüzden İngilizler, 1906’da yaptıkları büyük savaş gemisine bu ismi veriyor. Ve gemi ilk büyük saldırısını da 1915 yılında Çanakkale Savaşında Türklere karşı yapıyor. İngilizler, Agamemnon’un Çanakkale’de yaşadığı hezimeti unutturmak için 1918 yılında Osmanlı’nın ölüm fermanı olan Mondros Ateşkes Anlaşmasını yine bu gemide imzalatıyor. İmzalar atıldıktan sonra da gemi, İstanbul’un işgaliyle görevlendiriliyor. 1918’de İstanbul’a demirleyen gemi, işgalin tüm zulmünün simgesi oluyor. Ve sanki sadece bu iş için yapılmış gibi 1920’de ilk ve tek savaşından sonra emekli ediliyor. Ama bunların hiçbiri Soyer’in bir şeyleri anlamasına yetmiyor veya …

Erdoğan rest çekince Soyer Atina'ya koştu

Yunanistan Başbakanı Miçotakis, ABD Senatosu’nda Türkiye karşıtı bir konuşma yapmış, ABD’den Türkiye’ye F16 vermemesini istemiş ve bu düşmanca tavrı ABD’li muhatapları tarafından ayakta alkışlanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Mayıs’taki kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada Miçotakis’e sert tepki göstererek “Biz bu yıl stratejik konsey toplantısı yapacaktık. Artık benim için Miçotakis diye birisi yok. Kendisiyle böyle bir görüşme yapmayı asla kabul etmiyorum. Çünkü biz, sözünde duracak şahsiyetli, onurlu siyasetçilerle yola gideriz. Bundan sonrasını Miçotakis kendisi düşünsün. Kimlerle görüşecekse, kimlerle nerede nasıl üsler kurduracaksa buyursun kurdursun” demişti.

Bu hâdiseden sadece bir gün sonra İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer, tabiri caizse koşa koşa Yunanistan’a gitti ve Atina Belediye Başkanı Kostas Bakoyannis ile görüştü. Görüşmenin özel bölümlerinde ne konuşulduğunu bilmiyoruz. Ama Bakoyannis’in görüşme sonrası sosyal medyadan yaptığı açıklama bile durumun vahametini ortaya koymaya yetiyor: “Erdoğan’ın iki ulusun ilişkilerini rehin almasına izin veremeyiz... İzmir Belediye Başkanı dostumuz Tunç Soyer ile anlaştık.”

“İzmir tek başına AB’ye girsin”

İzmir’i Türkiye’den ayrı, Avrupa’ya ait bir bölge olarak görme geleneği, CHP’li İzmirlilerin kronik sorunudur. Ve pek çok sebep bir yana, bu sorunun temelinde eziklik duygusu yatar. Daha da ilginci, İzmirli olmayan pek çok CHP’lide de İzmir’e karşı bir eziklik duygusu vardır.

Bunlardan biri de eski CHP milletvekili Ali Yiğit… Aslen Kayserili olan Yiğit, 15 Temmuz’da FETÖ ve avânesi Türkiye’nin işgali için ABD ve AB adına darbe yapmaya çalıştığı sırada, CHP’nin İzmir milletvekiliydi. Ve darbe girişiminden kısa süre sonra yaptığı bir açıklama, CHP zihniyetinin ‘kemiksiz’ fotoğrafını sergiliyordu: “57 yıl bu kapıda bekledik. AB’ye girmek için kanun değişiklikleri yaptık yüzlerce. Biz Avrupalı olmaya hazırız. Hele İzmirliler bu işe çok hazırlar. Orası demokrasiye açılan, Avrupa’ya açılan bir kapı gibidir. Biz bâzen diyoruz ki ‘Gerekirse de İzmir ayrılsın’ yani biz istemeyiz, bu şartlarda bunlarla yaşamayı. Biz Avrupalı olmaya çalışıyoruz. Türkiye’de yaşayan demokrat, aydın, çağdaş insanlar Avrupalı olmaya hazır”

Türkiye’deki en büyük ‘Yunan muhiplerinden’ biri de Ekrem İmamoğlu.

Elleri ‘bir tarafında’ gezmek suç mu?

Türkiye’deki en büyük ‘Yunan muhiplerinden’ biri de Ekrem İmamoğlu. İstanbul’un başına geldiğinden beri bu özelliğini saklamaya bile çalışmayan İmamoğlu, her skandalından sonra daha büyük bir skandalla gündeme geldi.

2020 Mayıs ayında yani görevdeki birinci yılında Fatih Sultan Mehmet’in kabrini ziyaret eden İmamoğlu, yönetmeye çalıştığı İstanbul’un Fatihine karşı büyük bir saygısızlığa imza attı. ‘Esnaf denetleyen zabıta’ edasıyla ellerini arkada bağlayıp kibirli tavırlarla kabre giden İmamoğlu tepkilerin odağı oldu.

İçişleri Bakanlığı’nın açtığı soruşturmada İmamoğlu’nun bu tepkilere verdiği cevap ise tam kendinden beklendiği gibiydi: “Bu benim doğal yürüyüşüm. Hem ceza kanununda “Fatih Sultan Mehmet’e ait türbede ellerin arkada bağlı bir şekilde gezinmek suretiyle saygısızlık yapmak” diye bir suç mu var?”

‘Atalarını ziyarete geldi̇’

Fakat ‘ellerini bir tarafında bağlayarak’ yürümenin İmamoğlu’nun doğal yürüyüşü olmadığı birkaç ay sonra ortaya çıktı. İmamoğlu 2021 yılının Eylül ayında, Atina Belediye Başkanının davetlisi olarak Yunanistan’a gitti.

Fakat ‘ellerini bir tarafında bağlayarak’ yürümenin İmamoğlu’nun doğal yürüyüşü olmadığı birkaç ay sonra ortaya çıktı. İmamoğlu 2021 yılının Eylül ayında, Atina Belediye Başkanının davetlisi olarak Yunanistan’a gitti. Burada tam bir ‘Yunan’ gibi karşılanan İmamoğlu, Yunan anıtları ve dînî yapılarını gezerken bırakın ellerini arkadan bağlamayı, saygıda kusur edecek hiçbir harekette bulunamadı.

Zâten Greek City Times gazetesinin Atina müdürü Paul Antonopoulos’un twitter paylaşımı da, İmamoğlu’nun Atina’da neden bu kadar hassas olduğunu ortaya koyuyordu: “İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bugün atalarının binlerce yıl önce Atina’da inşa ettiği eserleri ziyaret etti.” Antonopoulos’un bahsettiği ataların Türkler olmadığını ise herkes anladı.

Kimi yendiği belli olmayan ‘Fatih’

Ekrem İmamoğlu, Yunanlı ‘soydaşlarının’ gönlünü fethetmek için Atina’ya gitmesinden sadece birkaç hafta önce Türkiye yeni bir ‘fetih tartışması’ yaşıyordu. İBB’nin düzenlediği 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlamalarının baş konuğu olan İP Lideri Merak Akşener, kürsüden yaptığı konuşmada aynen şu ifadeleri kullanmıştı: “1453, Fatih Sultan Mehmet aynı senin gibi dedi ki; ‘Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u alırım. Bizans’a, Avrupa’ya rağmen, Haçlılara rağmen ya İstanbul’u alırım ya İstanbul beni alır.’ İki kararlı lider ve İstanbul alındı.”

Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u Haçlılardan almıştı. Akşener’in sözde fatihi İmamoğlu İstanbul’u kimden aldı? Müslüman Türklerden mi haçlılardan mı? Akşener, bununla ne demek istedi? Bazı Bizans artıklarının Taksim’de yazdıkları ‘Zulüm 1453’te başladı’ cümlesinde de ifşa ettikleri 5 asırlık kinin bir öcünden mi söz ediliyordu? Kim bilir belki de…

Bazı Bizans artıklarının Taksim’de yazdıkları ‘Zulüm 1453’te başladı’ cümlesinde de ifşa ettikleri 5 asırlık kinin bir öcünden mi söz ediliyordu? Kim bilir belki de…

‘Dünya hepimize yetecek kadar büyük’

Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı boş tehditlerinin zirve yaptığı geçtiğimiz Haziran ayında İmamoğlu, Yunan dostlarını savunmak için yine sahneye çıktı. Bu kez sahne arkadaşları Yunanlı müzisyenler Vangelis Zografos ve ekibiydi.

Ege Denizi’nde mültecileri katleden ve öldüremediklerini darp edip soyduktan sonra Türkiye’ye gönderen Yunanlılarla ‘göç’ konulu bir konser düzenleyen İmamoğlu, burada yaptığı konuşmada Rumların Türkiye’ye tehditlerini görmezden gelerek ‘barış naraları’ attı: “Dünya, hepimize yetecek kadar büyük. Biz yeter ki barışı, kardeşliği, eşitliği savunalım. Kendimiz için ne istiyorsak, komşumuz için de aynısını isteyelim. Bugün burada olacağı gibi hep bir ağızdan barış ve kardeşlik türküleri söyleyelim. Sesimiz, savaş isteyenlerin seslerini bastırsın.”

İmamoğlu bir sevgi kelebeği edasıyla bu sözleri sarf ettiği sırada, Emekli Yunan Koramiral Egkolfopoulos, Türk hükümetini hedef alarak “Önce uçaklarımız, İstanbul’daki Boğaziçi Köprülerini yok edecek, 3 adet SCALP füzesi fırlatılacak ve ardından onlara ‘şimdi gelebilirsiniz’ diyeceğiz” diye açıklama yapıyordu.

Maksat ‘Yunanlılar sevinsin’

CHP’nin Yunanistan ve Rumlarla yaşadığı alengirli ilişki herkesin malûmu ama parti içinde herkesin farklı görevi olduğu hemen belli oluyor. Örneğin Kılıçdaroğlu bu ilişkide ‘mikser’ görevi görüyor. Yaptığı neredeyse her açıklamada, Türkiye ile Yunanistan’ı çatışmaya sokmaya çalışan Kılıçdaroğlu, sık sık da Türkiye’yi saldırgan bir politika izlemediği için suçluyor. Ama tüm çabalarına rağmen Kılıçdaroğlu da içindeki Yunanistan sevgisini gizleyemiyor.

2020 yılının aralık ayında bir Türk ticaret gemisi, Yunan kaptanı olan bir Alman savaş gemisi tarafından hukuksuzca baskına uğradığında, bu saçmalığı savunma görevi Kılıçdaroğlu’na verilmişti. Türk gemisine yapılan baskında Yunanistan’a destek veren Kılıçdaroğlu “Akdeniz’de bir gemimiz arandı, Yunan komutan aradı. ‘Arama yapacağız’ diye Türkiye’ye bildiriyorlar. Dört saat geçiyor, cevap yok. Beşinci saatin sonunda NATO’nun “sessizlik yöntemi” diye bir kuralı var. Yani cevap vermezseniz, kabul ediyor anlamına geliyor. Bunlar da iniyorlar gemiyi arıyorlar” dedi.

NATO’nun bu duruma uygun böyle bir kuralı olmaması bir yana, aslında gemi baskınının NATO ile de bir ilgisi yoktu. Olay, İrini Harekâtı isimli bir Yunan tatbikatı sırasında yaşandı. Yani Türkiye’ye yapılacak bir saldırının provası sırasında. Kılıçdaroğlu’nun neden böyle bir açıklama yaptığı da ertesi gün anlaşıldı. Yunan medyasından Greek City Times, CHP’nin çıkışını “Türk muhalefeti: Yunan komutan, Libya’ya giden Türk gemisini aramakta haklıydı” cümleleriyle aktararak Rumlara müjdeyi verdi.

Bunlar tarihi de böyle yazmıştı

Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı’nın son dönemi ve cumhuriyetin kuruluşu konusunda kendi uydurdukları yalanlarla tarihi manipüle eden CHP, bu kez de Ege adalarını Yunanlılara ‘Ulu Önder’ ve ‘Milli Şef’in değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiğini iddia etti.

Böyle bir saçmalığa bile ‘yok artık’ diye tepki veremeyecek milyonlarca saf CHP seçmeninin aklıyla alay eden ise faşistliğiyle ün yapmış CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Yunanistan’a ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ demesine içerlenen Özcan şöyle konuştu: “Yunanlar 2004 yılından beri bize ait adaları teker teker işgal ettiler. Orada domuz çevirmesi yaptılar, mangalın kokusu buraya kadar geldi. 20 yıldır ülkeyi yöneten kişi olarak, Yunanlılar tek tek adalarımızı işgal ederken sesini çıkarmadın, seçimler yaklaşınca kendi toprağımıza gidebilmek için “bir gece ansızın gelebiliriz” diyorsun. Adamlar gündüz gündüz geldi ya...”

Yunanlılar: Bu bizim bile aklimiz gelmemişti

CHP’nin üst yönetimi, Yunanistan’ın saldırı ve işgal hayallerini meşrulaştırmak için algı çalışması yaparken, alt yönetim algı çalışmalarını bir kenara bırakıp doğrudan icraata geçti. CHP’li Seferihisar Belediyesi, Yunanistan’la el ele verip Türkiye içinde bir ‘İon Birliği’ kurduklarını açıkladı. Antik kentleri bahane ederek, Ege bölgesindeki 10 ilçenin Rumca isimlerini kullanıp, yanına Samos ve Sakız adalarını ekleyen proje, turizm kisvesi altında açık bir ‘kültürel işgal’ girişimi. Ve Yunanistan’ın ‘megali idea’ hayallerine hizmet ediyor. Projenin resmi tanıtımı, Fazıl Say konseri ile geçtiğimiz ay Seferihisar’da yapıldı. Tanıtım partisinde sahneye konulan temsil bile, olayın ‘türklerle’ hiçbir ilgi olmadığını gösteriyor.

Samos Belediye Başkanı Alexandros Lymperis’in proje kapsamında yaptığı açıklama ise gerçek niyeti ortaya koyuyordu:

“Bizim için Seferihisar ve Samos birbirinden ayrı düşünülemez. Bizim kültürümüz, tarihimiz dünyada kimsenin olmadığı kadar ortak. Bu ortak değerleri yaşatmak için çalışmalar yapmamız gerektiğini düşünürken, Seferihisar bizden hızlı davranıp tam ihtiyacımız olan bir proje ile gelmiş. İON Kentler Birliği Projesi artık bizim geleceğimiz.”

Yunanlıların bile aklına gelmeyen bu sinsiliği hayata geçiren CHP’nin ‘İon Birliği’nde, yine CHP’nin yaptığı açıklamaya göre şu kentler yer alıyor: Kolophon, Miletos, Myus, Priene, Ephesos, Lebedos, Teos, Klazomenai, Erythrai, Phokaia, Samos, Chios...

CHP’nin sıraladığı bu ‘Yunan şehirlerinin’ gerçek isimleri ise aslında şöyle: Menderes, Didim, Söke (1), Söke (2), Selçuk, Seferihisar, Sığaçık, Urla, Çeşme, Foça, Samos, Sakız...

CHP’li belediyeler tarafından şehrin muhtelif yerlerine dikilen yarı çıplak Venüs heykelleri, 2005’te AK Partili Belediye Başkanı Menderes Türel tarafından kültürümüzü yansıtmadığı ve çıplak oldukları için toplatılarak depolara kaldırılmıştı. Heykel savaşında üçüncü perde, 2009’da yaşandı.

O heykelleri plastikten değil helvadan yapmalıydınız!

İçlerindeki Yunan ve Rum sevgisini göstermek için en ufak bir fırsatı bile kaçırmayan CHP’liler, kendi ideolojilerini vatandaşa dayatmak için de ellerindeki gücü kullanıyor.

Önceki CHP’li belediyeler tarafından şehrin muhtelif yerlerine dikilen yarı çıplak Venüs heykelleri, 2005’te AK Partili Belediye Başkanı Menderes Türel tarafından kültürümüzü yansıtmadığı ve çıplak oldukları için toplatılarak depolara kaldırılmıştı. Heykel savaşında üçüncü perde, 2009’da yaşandı. CHP’li Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, tüm heykelleri tekrar kente yerleştirdi. Son olarak Antalya Belediyesi’ni yeniden alan CHP, o heykelleri bu yıl yeniden gündeme getirdi.

Bu yıl 59’uncusu gerçekleştirilecek Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni bahane eden CHP’li belediye, büyük bir titizlikle onarıp altın rengine boyadığı 59 Venüs heykelini halkın ‘kullanımına’ sundu. Bu arada her ne kadar ‘Venüs heykeli’ denilse de, Antalya’nın her yerine dikilen bu ‘şeyler’ aslında Yunan mitolojisindeki bir ‘tanrıça’nın putundan başka bir şey değil.