Çalış anne çalış!
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2023 yılı doğum istatistiklerine göre Türkiye’de doğurganlık hızı ciddi şekilde geriledi. 2001 yılında 2.38 olan doğurganlık hızı, yani bir kadının hayatı boyunca dünyaya getirdiği ortalama çocuk sayısı 2023’te 1.1'e düştü.
İstatistikler, Cumhuriyet tarihinin en dip seviyesini görünce hükümet, “en az 3 çocuk” hedeflerinden çok uzakta olduğunu fark edip çalışan anneler için bir paket hazırlığına girişti.
Yapılan hazırlıklar şu şekilde;
• Ücretli doğum izninin 4 aydan 1 yıla çıkarılması,
• İkinci ve üçüncü çocuğa kademeli olarak devlet desteği verilmesi,
• Kreş ve kira desteği,
• Kadın çalışanların özlük haklarında ve maaşlarında yapılacak düzenlemeler.
Tabii yukarıda saydıklarımız henüz ete kemiğe bürünmüş değil. Daha teklif aşamasında. Epey sıkı bir maliye politikası güden Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, “Bu konuda asla klasik maliye olarak hareket etmeyeceğiz. Bize ne düşerse varız” dediği haberlere yansısa da bu tekliflerden ne kadarının hayata geçeceği merak konusu.
Kadınların ekonomik sebeplerle anne olmadığı, olamadığı konusu da hükümetin masasında. AK Partili kurmaylar, “Kadın çalışıyor, çocuk sahibi olmak istiyor ama bakıcıların maaşı 30.000 - 40.000 liradan aşağı değil” diyorlar.
Bu yüzden ekonomik sıkıntılar çeken çalışan anneler için hükümet, Avrupa Birliği’nden fon da aldı. Belli şartları taşıyan sadece 7 bin anneye 12 ay boyunca 325 euro destek verilecek. Tahmin edilebileceği üzere buna da sayının katbekat üstünde başvuru yapıldı.
Tüm araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye’de çocuğa 3 kadın bakıyor. Anne, anneanne ve babaanne. Geleneksel aile yapısındaki tüm bozulmalara rağmen yüzde 60 oranındaki bu istatistik hâlâ taş gibi duruyor. Lakin annelerin, anneannelerin, babaannelerin erkeklerle eşit ancak hakça yer almadığı çalışma düzeni devam ettikçe, yenilenen bir nüfusa ve aile terbiyesi almış çocuklara sahip olmak mümkün değil.
Uzmanlarca 5 yaşına kadar olan dönemi çocuğun bakıma en muhtaç olduğu ve dolayısıyla bakım işinin en zor olduğu dönem olarak nitelendiriliyor. Tarihî olarak birçok kültürde bu iş büyük oranda çocuğun annesinin omuzlarında. Bu süreçte çocuk bakımı; 7/24 hizmet vermeyi, fazla enerji ve zaman harcamayı gerektiren yoğun bir emek işidir ve bu iş tabii olarak hem çalışan hem de çocuğuna bakan anneleri fena halde yıpratıyor.
Geleneksel aile düzeni mevcut olmayan anneler bu yükle baş edemeyerek, çocuklarına ya bakıcı tutuyor ya da kreşlere gönderiyor. Daha beter bir sorun da burada ortaya çıkıyor.
2007 yılında yapılan araştırmaya göre kreş ve benzeri kurumlarda bakıma erken yaşta başlayan ve uzun süreli buralarda kalan çocukların gelişimlerinin olumsuz etkilendiği ve psikolojileri üzerinde yıkıcı etkilerin olduğu raporlandı.
Hem çocuk hem çalışma mümkün değil
Tabiki kadınların çalışma hayatından tamamen uzaklaştırılması gibi bir durum düşünülemez. Ancak anneler için çalışmayı bir mecburiyet değil, tercih haline getirebilecek projelere gerek var. Mesela babaların maaşında yapılacak iyileştirmeler, çocuk sayısı arttıkça kadınlarda emeklilik yaşının ve mesai süresinin azaltılması gibi imkânlar hem teşvik edici hem de sürdürülebilir olacaktır. Hem çok çalışıp hem de çok çocuk doğurmanın kadınlar için mümkün olmadığı ortada. O yüzden geleceğimizi güvence altına almak istiyorsak, annelerin işgücüne yüksek katılımını değil, ailesine daha çok zaman ayırmasını desteklemeliyiz.
Dengeli ve kalıcı bir nüfus artışı isteniyorsa
Bunun için de daha esaslı çözümler üzerinde çalışmak gerekiyor.
- Kadın istihdamını artırmaktan ziyade erkeklerin istihdamının artırılması ve gelirlerinin iyileştirilmesi şart.
- Çalışan ve doğuran kadın düşünülürken, çalışmayan ama doğuran kadın ihmal edilirse bu da âdil bir durum değil.
- Şayet dengeli ve kalıcı bir nüfus artışı isteniyorsa (ki bu elzem bir durum) anne olan ve çocuğuna bakan her kadın veya ailenin desteklenmesi gerekiyor.
- Bunun bir başka yönü ise gençlerin erken yaşta evlenmesinin teşviki, gayri insânî ve gayri İslâmî nafaka zulmünün de sona erdirilmesi gerek.
Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay...