BRICS: Deve mi kuş mu?

HAKAN HASTAOĞLU
Abone Ol

Rusya’nın dönem başkanı olduğu Genişletilmiş BRICS+ Zirvesi Tataristan’ın başkenti Kazan’da gerçekleştirildi. Ukrayna Savaşı sebebiyle uluslararası alanda zor zamanlardan geçen Putin için imaj tazeleme ve güç gösterisi imkânı sunan zirvenin, birliğin iddialarına ne kadar cevap verdiğini zaman gösterecek. Birbirinden çok farklı sosyal, kültürel, ekonomik ve coğrafi arka plana sahip ülkeleri bir araya getiren BRICS’in, bu birlikteliğin bir bulamaç değil anlamlı bir bütün oluşturması için alması gereken epey yol olduğu da aşikâr. Amerika’nın merkezinde olduğu uluslararası sisteme alternatif oluşturma çabasındaki örgütün dünden bugüne izlediği yola ve Türkiye için ne anlam ifade ettiğine yakından bakmakta fayda var.

Tarihi Kazan şehri aylar süren hazırlıkların ardından nihayet heyecanla beklediği o çok önemli misafirlerini ağırladı. Bütün tarihi boyunca farklı milletlerin, dinlerin bir arada yaşadığı bu olgun şehir, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dünyaya vermek istediği mesaj ve çizmek istediği imaj için adeta bir sahneye dönüştürüldü.

Dünya nüfusunun yüzde 45’ine ve dünya gayri safi yurt içi hasılasının yaklaşık üçte birine sahip ülkelerin lider ve temsilcileri olağanüstü güvenlik önlemleri altında misafir edildi. Farklı ülke ve coğrafyalardan binlerce akademisyen, basın mensubu ve devlet görevlisi, dünya düzeninde köklü değişiklikler yapma iddiasıyla yol alan BRICS’in yıllık olağan zirvesinde bir araya geldi.

Nereden çıktı bu BRICS?

Amerika Birleşik Devletleri’nin, G7, NATO, IMF, Dünya Bankası gibi kurumlarla inşa ettiği finansal düzen ve küresel hegemonyaya itiraz eden ülkeler, BRICS ismi altında buluştu. Her şey 2001 yılında Goldman Sachs analisti Jim O’Neill’in yazdığı bir makalede; Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in sahip oldukları toprak genişliği ve genç nüfus yoğunluğu sayesinde 2050 yılına kadar dünyanın en önemli ekonomileri haline geleceği öngörüsüyle başladı. Bu dört ülkenin isimlerinin baş harfleriyle (Brasil, Russia, India, China) oluşturulan BRIC kısaltması kısa sürede dünyanın konuştuğu bir fenomene dönüştü. Resmi bir hüviyet kazanması epey zaman aldı. 2006 yılındaki BM Genel Kurulu sırasında ilk olarak dışişleri bakanlarının bir araya gelmesinin ardından düzenli görüşmeler başladı. İlk zirve Rusya’nın Yekaterinburg kentinde 2009 yılında yapıldı, 2010 yılında ise Güney Afrika (South Africa)’nın katılımıyla oluşum adının sonuna bir “S” harfi ekleyerek BRICS’e dönüştü. 2014 yılına geldiğimizde ekonomik işbirliği imkânlarını geliştirmek ve kalkınma projelerine destek olmak için Yeni Kalkınma Bankası (NDB) kuruldu. Bu yıl itibariyle ise Mısır, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Etiyopya da ana üyeler arasına katıldı. Yeni katılan ülkelerle, ismine yeni harfler eklemek yerine bir artı koyarak BRICS+ olarak anılmaya başlandı.

BRICS’in derdi ne?

16'ncı BRICS Liderler Zirvesi.

BRICS en temelde Amerika’nın hâkimi olduğu dünya düzenine bir itiraz. Amerika’nın, finansal araçları uluslararası ilişkilerde baskı aracı olarak kullanmasından rahatsız ülkelerin güç birliği çabası. Ukrayna Savaşı’yla birlikte ABD liderliğindeki ülkelerin yaptırımlarıyla karşı karşıya kalan ve uluslararası ödeme sistemi SWIFT’ten atılan Rusya ile ekonomide elde ettiği yeri dünya siyasetinde de göstermek isteyen Çin, BRICS’in en büyük destekçisi ülkeler. Latin Amerika’nın en büyük ülkesi Brezilya da dünya siyasetinde daha etkili olabilmek ve ekonomik avantajlar elde edebilmek için BRICS’e ciddi önem veriyor. Afrika kıtasına liderlik etmeye çabalayan Güney Afrika, BRICS üzerinden itirazlarını dile getirebiliyor.

Artık dünyanın en kalabalık ülkesi olan Hindistan ise birliğin yumuşak karnını oluşturuyor. Çin’le sınır problemlerinden ticari rekabete kadar önemli ayrışma noktaları bulunuyor. Amerika, başta teknoloji sektörü olmak üzere birçok önemli şirketin Çin’deki üretimlerinin Hindistan’a kaydırılmasını teşvik edici siyaset yürütüyor. Ayrıca, Çin’i sınırlamaya yönelik planlarında da Hindistan her zaman önemli bir yer tutuyor. Kısaca, içinde Hindistan’ın olduğu bir oluşumu anti-Amerikancı olarak tanımlamamız sağlıklı olmaz. Ayrıca yeni üye Birleşik Arap Emirlikleri’nin ABD ile ilişkilerinin seviyesini dikkate alırsak bu tespitin kuvvetlendiğini görürüz.

BRICS’in kimlik bunalımı

Tam olarak bu noktada, BRICS’in temel problemi karşımıza çıkıyor. Kendini tanımlayamamış bir birliktelikle yüz yüzeyiz. Ekonomik olarak çıkarları çatışan, dünya siyasetinin temel meselelerinde anlaşamayan, farklı kültürlere sahip ve yeryüzünün farklı coğrafyalarına dağılmış ülkelerden ortak bir yapı oluşturmak hiç kolay değil. Zaten kuruluş çalışmalarının bile uzun yıllar alması bu zorluğu gözler önüne seriyor. BRICS’in geleceği ve NATO, AB, G7 gibi platformlar karşısındaki durumunu netleştirmesi için ülkeler arasındaki ortak noktaları güçlendirmesi elzem görünüyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin, G7, NATO, IMF, Dünya Bankası gibi kurumlarla inşa ettiği finansal düzen ve küresel hegemonyaya itiraz eden ülkeler, BRICS ismi altında buluştu. Her şey 2001 yılında Goldman Sachs analisti Jim O’Neill’in yazdığı bir makalede; Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in sahip oldukları toprak genişliği ve genç nüfus yoğunluğu sayesinde 2050 yılına kadar dünyanın en önemli ekonomileri haline geleceği öngörüsüyle başladı. Grafikler: Anadolu Ajansı.

BRIC kavramının babası Jim O’Neill, oldukça olumsuz bir bakışla sorunlara şu satırlarla dikkat çekiyor: “BRICS zirvesi, Vladimir Putin gibi siyasi liderlerin ABD’nin liderlik etmediği bir dünya vizyonunu tanıtmalarına ideal bir ortam oluşturuyor. Ancak her yıl zirvede, bu gruplaşmanın sembolik jestler ve görkemli söylemler üretmenin ötesinde gerçek bir amaca hizmet etmediği de bir kez daha teyit ediliyor.”

Doların dünya ticaretindeki hâkimiyetine meydan okuyacak, yerel paralarla ticareti güçlendirecek bir uluslararası ödeme sistemi, BRICS liderlerinin masasındaki en önemli dosya. Yıllardır sürdürülen çalışmalarda henüz etkili bir çözüme ulaşılmasa da Kazan’daki son zirvede bu konuya güçlü bir vurgu yapıldı. Türkiye’nin yıllardır yerel paralarla ticaret konusunda gösterdiği çabayı akılda tutup bu konuda atılabilecek adımlar takip edilmeli.

Öte yandan ABD’nin kendi hegemonyasına anlamlı bir zarar vermeyen bu süreci uzaktan sessizce izlediğini not edelim. İleride daha ciddi adımlar atılmak istendiğinde, dünya hâkimiyetinin temelinde mevcut para sistemi bulunan ABD’nin bu sessizliğinin devam etmeyeceği ise kesin.

Siyasi işbirlikleri geliştirilmeye çalışılırsa, NATO üyesi, Türk Devletleri Teşkilatı’na liderlik eden, Pakistan gibi ülkelerle derin bağları olan, Kalkınma Yolu’yla alternatif lojistik hatları geliştiren Türkiye’nin mesela Rusya ve Hindistan’la bu yönde ilişkilerinin seyri gündeme gelecektir.

Putin istediğini aldı

Rusya dönem başkanlığında yapılan Kazan Zirvesi en çok Putin’in yüzünü güldürdü. Ukrayna Savaşı sebebiyle uluslararası arenada zor günler geçiren Putin, BRICS toplantısını kendi imajını güçlendirecek bir platforma dönüştürdü. Himalayalar’daki sınır problemleri sebebiyle 5 yıl görüşmeyen Çin ve Hindistan liderlerini buluşturmak ve bir anlaşmaya varmalarını sağlamak, zirvenin Putin açısından en önemli kazanımlarından biriydi. Dünyanın dört bir tarafından gelen güçlü liderlerle verilen pozlar zirvenin Putin’in beklentilerine cevap verdiğini gösterdi.

BRICS’te Türkiye’ye yer var mı?

Türkiye, Kazan’daki zirvede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat katılımıyla en üst düzeyde temsil edilirken, Kahramankazan'daki TUSAŞ tesislerine terör örgütü PKK’nın düzenlediği saldırıyla içeride ve dışarıda attığı adımların verdiği rahatsızlıkların etkisini de gördü. Cumhurbaşkanı Erdoğan zirvede yaptığı konuşmada “BRICS’in küresel ticaretin gelişimine, ekonomik büyümeye ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine hizmet ederek, daha adil bir küresel düzenin inşasına eşsiz katkılar sunduğuna inanıyoruz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, her platformda vurguladığı “Dünya Beş’ten büyüktür” sözüyle Türkiye’nin daha adil bir uluslararası düzen arayışını BRICS’te de yine ön planda tuttu.

BRICS

Çok taraflı platformlarda etkin olmak Türkiye’nin en önemli dış politika hedefleri arasında yer alıyor. BRICS’e de, potansiyel işbirliği imkânları ve iletişim fırsatları açısından bakarak aynı şekilde yaklaşılıyor. Teşkilatın kimliğini bulamama meselesi, Türkiye’nin ilişkileri geliştirmede atacağı adımları da etkiliyor. Üyeler arasında serbest ticaretin artırılması yönünde adımlar atılırsa, ihracatının büyük çoğunluğunu Avrupa Birliği’ne yapan ve en büyük dış ticaret açığını Çin’e karşı veren Türkiye’nin bu durumdan nasıl etkileneceğini düşünmek gerekir. Siyasi işbirlikleri geliştirilmeye çalışılırsa, NATO üyesi, Türk Devletleri Teşkilatı’na liderlik eden, Pakistan gibi ülkelerle derin bağları olan, Kalkınma Yolu’yla alternatif lojistik hatları geliştiren Türkiye’nin mesela Rusya ve Hindistan’la bu yönde ilişkilerinin seyri gündeme gelecektir. Fakat ABD ve diğer müttefiklerinin yaptırımlarıyla karşı karşıya gelmiş, uluslararası ticarette engellerle karşılaşan Türkiye açısından yeni bir uluslararası ödemeler sistemi oldukça avantajlı olacaktır. Türkiye diğer platformlarda olduğu gibi BRICS’te de fırsat ve tehditleri göz önünde tutarak ülke çıkarlarına uygun adımları serinkanlı bir şekilde atmaya devam edecektir. Türkiye’nin BRICS üyeliği konusunda aylar öncesinden servis haberlere rağmen resmi bir adımın henüz atılmamış olması da Ankara’nın titiz değerlendirmelerine devam ettiğini gösteriyor. Bu arada da BRICS’in kanatlanıp uçabilmesi için kendinin ne olduğuna, muhataplarına ne vaad edeceğine karar vermesi gerekiyor.

Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay...