Bill Gates Vakfı bizi neden öpmek istiyor?

BAKİ MURAT
Abone Ol

Nice garabet planları hayata geçirecek teknolojilerin sahibi Bill Gates’e ait bir vakıf ile imzalanan “tarımsal dönüşümü sağlayarak, stratejik hedeflere odaklanmayı amaçlayan” protokollerin neler içerebileceğini merak etmek abes mi? Ya da bütün ilginin sadece küçük ölçekli çiftçilerin tarımsal verimliliğinin ve hane gelirinin artırılması, onların yıl boyunca güvenli, uygun fiyatlı, besleyici gıdaya adilce ulaşmalarının sağlanması ve her zaman olduğu gibi kadınların tarımda da güçlenmesi için yapıldığını söylemek biraz safdillik olmaz mı?

Microsoft’un 2018 yılında lenf kanserinden ölen kurucu ortağı Paul Allen, 2011 yılında çıkan “Fikir Adamı” kitabında Bill Gates için “çalışanlarını sürekli küçük düşüren ve iş ortağını soymak için arkadan her türlü numarayı çeviren acımasız bir entrikacı” diye tanımlıyordu.

Şimdi burada durup biraz akıl yürütelim.

Paul Allen ve Gates

Bir insan düşünün ki 20 yaşında kurduğu firma birkaç yıl içinde uluslararası bir şirkete dönüşüyor. Halka açılan şirketin hisse senetlerinin değeri öyle bir artıyor ki, hem kendisi, hem de ortağı bir anda dolar milyarderi oluyor.

Şirket ‘işletim sistemi’ pazarıyla sınırlı kalmıyor. Büyük çaplı kurumsal alımlar yaparak farklı alanlarda şirketleri ekliyor zincire. Aralık 2016'da 26,2 milyar dolar karşılığında alınan LinkedIn o güne kadar satın alınan 196. şirket olarak yazılıyor envantere.

Halkın deyimiyle paraya para demeyen bir adam olup çıkıyor Bill Gates.

D10’un komünist yapay zekayla yeni soğuk savaşı
Gerçek Hayat

Fakat gelin görün ki dünyanın gördüğü en büyük yazılım şirketinin sahibini, çocukluk arkadaşı ve ilk yazılımı birlikte yazdığı Microsoft’un kurucu ortağı “acımasız bir entrikacı” olarak tanımlıyor.

Bill’in Microsoft’ta sanıldığı kadar büyük bir payı olmadığını dahi iddia ediyor Paul.

Onun milyarlarca dolar değerinde olan hisselere zorbalıkla sahip olduğunu söylüyor. Çalışanlarıyla sürekli kavga ettiğini, onları aşağıladığını, kafasında planladıklarını gerçekleştirmek için dalavereler çevirdiğini yazıyor.

Bütün bu verilerle elde edilecek yargı, “demek ki değeri 1 trilyon dolara ulaşmış bir şirketin sahibi geçimsiz, entrikacı, zorba olabilir” değil elbette. Bu çıktı için akıl yürütmeye gerek var mı? Biliyoruz ki “çok söz yalansız çok para haramsız olmaz.” E, haramın olduğu yerde günah da bol olur, entrika da, zorbalık da.

Bill Gates Gerçekten İnsancıl Biri Mi?

Bu verilerin aklıma düşürdüğü soru şu; bunca menfi ve itici huylara sahip entrikacı biri ne oluyor da kendini sağlığın, çevrenin, tarımın korunmasına adıyor?

Size inandırıcı geliyor mu bu değişim?

Gerçekten de hangi dağda kurt ölüyor da 2000 yılında dev şirketi Microsoft’un CEO’luğundan, 2020 yılında ise Teknoloji Danışmanlığı görevinden ayrılıp kendini insanlığa vakfediyor?

  • Nasıl bir hidayete eriyor da entrika ustası Gates, Afrika’nın sömürüden iflahı gevremiş coğrafyalarında her yıl çoğunluğu 5 yaşın altında olan yüzbinlerce sıtma, kolera, verem kurbanı çocuk için kendini paralamaya başlıyor?

Nasıl bir ruh hali yaşıyor da sürdürülebilir doğal kaynak yönetimiyle tarımda çeşitliliği artırarak Anadolu’nun fakir köylüsünün gelirini kendisine ‘dert’ ediniyor?

2018 Yılında 36 Milyar Dolar

  • Bill ve Melinda Gates Vakfı bugün para gücü açısından dünyanın en büyüğü. Sadece 2018 yılında kendi şirketlerinden vakfa aktarılan para 36 milyar dolar. Çalışma alanları ise deyim yerindeyse dünyanın en stratejik alanları.

Küresel Sağlık Bölümü, bulaşıcı hastalık yükünü ve gelişmekte olan ülkelerde çocuk ölümlerinin önde gelen nedenlerini azaltmak için yeni araçlar ve stratejiler geliştirerek sağlıktaki eşitsizlikleri azaltmayı amaçlıyor. Bu alandaki çalışmalar korona günlerinde ayyuka çıktı.

Bu arada uzaktan kontrol edilebilir biyoçipli aşılarla sağlıkta insanların nasıl eşitleneceği de görülmüş oldu.

Küresel Kalkınma Bölümü, dünyanın en fakir toplumlarına yüksek etkili sağlık ürünleri ve hizmetlerinin sunulmasına odaklanıyor. Ülkelerin sağlık kapsamına erişimini genişletmelerine yardımcı olmaya çabalıyor. Bu noktada DSÖ’nün Türkiye’de ofis açma isteğiyle Gates Vakfının ülkelerin sağlık kapsamının genişletilmesi çalışmaları arasında bir ilişki olabilir mi diye düşünmeden edemiyor insan.

Küresel Büyüme ve Fırsat bölümü kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi teşvik etmek ve pazar tabanlı yenilikleri artırmaya ve ölçeklendirmeye odaklanıyor. Dünyanın birçok ülkesi ile birlikte bizimle de imzalanan tarım protokolleri bu bölümün sorumluluğunda.

Vakfın bugüne kadar çalıştığı alanların başında sağlık ve tarım geliyor.

Ülkedeki lise ve ortaöğretim sonrası eğitimi geliştirmek, Washington Eyaletindeki savunmasız çocukları ve aileleri desteklemek için projeler yürüten ABD Bölümü’nün dışında bir de Küresel Politika ve Savunma Bölümü var. Burası stratejik ilişkiler ve sosyal sorumluluk(!) projeleri için politikalar geliştirmeyi amaçlıyor. Artık o sorumluluk projelerinin neler olduğunu ve stratejik ilişkilerin kimle, nasıl, ne üzerine kurulduğunu varın sizler tahmin edin.

En Başta Sağlık Ve Tarım Var

Vakfın bugüne kadar çalıştığı alanların başında sağlık ve tarım geliyor. En önde sıtma, HIV / AIDS dâhil cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve tüberküloz çalışmaları var. Yine hiç şaşırtıcı olmayacak şekilde

  • ● Üreme Sağlığı Bakımı,
  • ● Aile Planlaması,
  • ● Sağlık Politikası ve İdari Yönetim,
  • ● Temel Sağlık Hizmetleri,
  • ● Temel Beslenme,
  • ● Temel Sanitasyon da ilgi alanları içinde.
Tarım alanıyla ilişkili olarak da Tarımsal Araştırma ve Geliştirme, Tarım Politikası ve İdari Yönetim ve Kalkınma Bilincinin geliştirilmesi yer alıyor.

Özellikle üreme ve aşı alanındaki çalışmalara bakıp fikir yürütüldüğünde imzalanan tarım protokollerinin Afrika’da, Asya’da ya da ülkemizdeki çiftçilerin kapasitelerinin geliştirilmesinden ve hayat standartlarının iyileştirilmesinden çok, GDO ve azot salınımı çalışmalarına ilaveten nano-partiküller ve 5G teknolojilerinin verdiği imkanlarla ülkelerin tarım potansiyellerinin kontrol edilmek istendiğini söylemek mümkün.

Gerçi bilimsel çalışmalar, standartlar, teknoloji denildiğinde mutluluklarını ifade edemeyen bizim bilim sevici çevre için Bill Gates gibi hatırı sayılır biri hakkında bu lafları ima etmek dahi abes.

5G: Teknolojik Pandemi

Başımıza “teknolojik pandemi” belasını saracak 5G sayesinde üretimin artacağını, kalitenin zirveye ulaşacağını, hastalık ve zararlılarla mücadele etmenin etkinleşeceğine ciddi ciddi inanan o kadar çok akademisyen, bürokrat, mühendis var ki, teknoloji devi Gates’in vakfıyla ilgili farklı düşünceler gözlerinde “Türk tarımının gelişimini engelleme” ihanetine denk düşebilir.

5G başımıza “teknolojik pandemi” belasını saracak.

Şimdiden ilaçlamadan toprak analizlerine, meteorolojik verileri değerlendirmeden bitki gelişim dataları toplamaya, özel gübre rejimleri geliştirilmesinden coğrafik bilgi sistemi haritalarının hazırlanmasına kadar birçok alanda 5G teknolojisini kullanacak olmanın heyecanı içindeler.

Keşke her şey o kadar basit olsa. Daha önceleri yazdık, yazıldı. 5G teknolojisi pembe hayaller kurduracak sıradan bir teknoloji değil diye. Radyasyon yayma yoğunluğu belki biz insanlardan daha fazla bitkileri ve özelikle tarımsal zehirlerin kullanımını azaltıcı rol oynayan nice yararlı böceklerin, kuşların hayatını tarumar edebilecek bir teknoloji.

Bin Zayed artık hesap vermeli
Gerçek Hayat

En başta zehir kullanımını düşürecek teknik ve uygulamaları anlamsızlaştırıp, ekosistemi olumsuz etkileyecek, nano-partiküller yüklenmiş uzaktan kontrollü zararlıların etkilerini artabilecek bir uygulama potansiyeline sahip 5G.

Nano Teknoloji Bir Kara Delik

Nano-teknoloji ise adeta kara bir delik. Sunduğu imkânlarda(!) yok yok.

Oluşturulan biyo-nano-sensörlerle havada uçuşup duran polenlerin kontrolü dahi mümkün diyeyim de gerisini siz düşünün. Bunun anlamı istenildiğinde polen kontaminasyon ayarı yapılabileceği için bitkilerimizin genetik saflığının değiştirilmesinin önünde artık bir engel yok. Laboratuvar şartlarında elde edilmiş kodlanabilir, makineler tarafından okunabilir, nano-barkodların yardımıyla izlenebilen yeni genlerin tohumlarımıza musallat edilebilmesi de muhtemel.

Hastalık etmenlerini tohumlarımıza yaymak, depoladığımızı düşündüğümüz tohumları uzaktan kontrollü patojenler tarafından öldürebilmek de bilim-kurgu olmaktan çıkıyor. Akıllı tohum olarak adlandırılan tohumlarda spesifik bakteri gerilimleriyle tohum çimlenme kapasitelerine müdahale edilebiliyor. Yani ideal toprak ve hava koşullarında dahi ürün performansınızın dibi görebilme ihtimali var. Bitki hastalıklarını kontrol edeceğim diye geliştirilen pestisit içeren nano-parçacıklar yapmak ve davranışlarını uzaktan kontrol etmek de mümkün artık.

Elbette Merak Ediyoruz

Nano-teknoloji ise adeta kara bir delik.

Şimdi bunlar gibi daha nice garabet planları hayata geçirecek teknolojilerin sahibine ait bir vakıf ile imzalanan “tarımsal dönüşümü sağlayarak, stratejik hedeflere odaklanmayı amaçlayan” protokollerin neler içerebileceğini merak etmek abes mi? Ya da bütün ilginin sadece küçük ölçekli çiftçilerin ziraî verimliliğinin ve hane gelirinin artırılması, onların yıl boyunca güvenli, uygun fiyatlı, besleyici gıdaya adilce ulaşmalarının sağlanması ve her zaman olduğu gibi kadınların tarımda da güçlenmesi için yapıldığını söylemek biraz safdillik olmaz mı?

  • Bu noktada tepkiler sonrası geriye çekilen gıda alanındaki endüstriyel yalanları ve tehlikeleri dile getiren kişileri susturmaya yönelik yasa teklifi bir süre sonra geri getirilip kabul edilirse benzer yasal çalışmaların tarımsal üretim ile ilgili alanlar için geleceğini tahmin etmek de zor değil.

O zaman Gıda Komisyonundakilerin endüstriyel gıdalar konusunda samimi uyarı yapanlar için söylediği şekliyle biz de aklımızdakini söyleyelim gitsin “ya dünyanın farklı ülkelerindeki şaibeli çalışmalarıyla tanınan bir vakıfla imzalanan protokollerin amacı, ülke tarımını geliştirmekten çok bütünüyle tarumar etmek içinse?”

Tarım Ve Gıda Son Derece Stratejik

Tarımının geleceğini düşünen bir ülkenin önceliklehibridizasyon ve GDO’dan sonra böylesi tuhaf müdahaleleri sürdürülebilirlik olarak lanse edenlere temkinli yaklaşması gerekiyor.

Tarım ve gıdanın ne kadar önemli stratejik alanlar olduğunu gösteren korona günleri, herkese ne idüğü belli uluslararası oluşumlarla ilişkilerde dikkatli olunması gerektiğini de göstermeli. Hiç kimse tarımda atılacak yanlış adımların gıda güvenliğiyle birlikte ülke neslinin güvenliğini de tehlikeye atacağını aklından çıkarmamalı.

Yıllardır toprağımızda, suyumuzda, havamızda, bitki örtümüzde hatta yararlı böcek, kuş popülasyonlarında yaptıkları olumsuz etkileri bilinmeyen protokolleri, programları, yardımları, projeleri, uygulamaları ağzımız kulaklarımızda hem davet ettik hem alkışlayıp durduk. Bu açıdan etkilerini detaylı araştırmadan, olası değişimlerine yeterince kafa yormadan uygulanan o program ve projelerin ardından en azından bugün dünyanın şaibeli bir vakfının çalışma isteğine mesafeli durulması stratejik bir tutum olacaktır.

Her zaman kendi kendine yeten kadim Anadolu’nun bereketli topraklarına karışan zehir yeter artık.