Beyni değil zihni yönetmek
Kurulu düzenlerinin devamı ve daha da etkili olması için insana, insan beynine, dünyaya ve uzay denilen kâinatın tümüne hükmetmek istiyorlar. Elbette İslam ve Müslümanlara daha fazla düşmanlar, ama asıl düşmanlıkları bir inanç ve kavme değil insanın kendisine. Bu uğurda büyük çaba harcıyorlar.
Gerçek ne kadar âşikâr olsa da yalanlarıyla kapatmaya çalışıyorlar. Ay ve hatta Mars’a gitmedikleri ve gitmek isteseler de gidemedikleri halde ‘gittik’ yalanını söylemekten geri durmuyorlar. 100-200 km yükseğe çıkmayı uzaya çıkmak olarak pazarlıyorlar.
Bütün yalanları ifşâ olduğu hâlde geçtiğimiz ay ABD medyasında yer alan haberlere göre, Gelişmiş Havacılık Tehdit Tanımlama Programı (AATIP) yetkilileri, nükleer patlayıcıların uzaya gönderilmesi ve Ay’ın yüzeyinde tüneller açma fikirlerinin uygulanabilirliğini araştırmaktaymış.
Haberi dikkatle okuduğumuzda bu palavranın yeni bir şey olmadığını anlıyoruz. ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki ‘soğuk savaş’ döneminde A119 adı verilen ‘çok gizli’ bir plan varmış. 1950’lerde tasarlanan bu planın amacı; ayda bir nükleer bomba patlatmak imiş.
Buna inananlar olabilir elbette ama bizce hepsi insanlarla dalga geçmekten başka bir şey değil. Henüz dünyanın bir ucundan öbür ucuna füze göndermeyi başaramamış, uçakların alçak irtifalarını bile tespit edecek bir teknolojiye sahip olmayanların; 70 yıl evvel Ay’a bugün ise Mars’a gitme iddiaları insan aklıyla alay etmekten öte bir şey değil.
Yarın gidilebilir mi, kim bilir belki ama bunun şu ana kadar stüdyo görüntülerinden öteye gitmediği ayan beyan ortada.
Diğer taraftan başta Elon Musk ve Bill Gates gibi kimseler, insan beynine hükmetmenin derdindeler. Bu yazı hazırlanırken işgalci ve merhametsizlikte sınır tanımayan yağmacı kavmin mensubu Yuval Noah Harari adlı ‘posta güvercini’nin ‘insanlar artık hacklenebilir hayvanlardır’ şeklindeki aşağılık sözleri haberlere konu edildi, üstelik hiçbir eleştiriye tabi tutulmadan.
Mâlum, Davos; küreselcilerin elemanlarını yıllık olarak bilgilendirme ve görevlendirme toplantısıdır. Küreselci çetenin yalan makinesi olan bu çapsız papağan, Davos’un 2020 toplantısında, vücuda çipler yerleştirileceğini ve bu çiplerin kimlik yerine geçeceğini, çip taktırmayı reddedenlerin ise müeyyidelere mâruz bırakılacağını söylüyordu.
Bunların aşağı tabaka elemanlarından Cüneyt Zabsu ise Yuval Noah Harari’den mülhem olarak, Davos 2020’de bir haber kanalına “Çok değil 15-20 sene sonra insanların bambaşka bir cins hâline gelme durumu var. Bu, şu anda yaşadığımız son normal insan jenerasyonu” diyordu. Biz de bunları Mart 2020’deki yazımızda eleştirmiştik.
- Korona plandemisinde sessizliğe bürünen sözcüler, kıtlık oyunlarının sahnelendiği bugünlerde yeniden hortladılar. Harari, insanları hekleyecek teknolojinin geliştirildiğini söylemiş. Peki, bu gerçek mi? Yoksa insanlığı keklemeye mi çalışıyorlar?
Bu mühim hususu, teknolojik keşifleri ve bu hususta cesur eleştirileri ile tanıdığımız mucit ve işadamı Tuncay Uludağ’a sorduk. Uludağ, Elon Musk’ın beyne çip takma çabalarının nâfile bir uğraş olduğunu, insan beyninin çiplerle heklenmesi ve yönetilmesinin mümkün olmayacağını dile getiriyor.
İnsan beyninin herhangi bir elektronik âlet gibi bir girişi bulunmadığını, bu yüzden beynin bir çip aracılığı ile yönetilmesinin de mümkün olamayacağını söylüyor. Asıl amacın; iddia edilen teknoloji ile insanı yönetme değil, yönetme iddiası ile hipnoz etme olduğunu belirtiyor.
Korku pompalanan korona plandemisinde insanlar yoruldu. Pek çok kimse ne denirse yapabilir duruma sokuldu. Söyledikleri vahiy gibi kabul edilen ‘bilim kurulları’ artık maskeye gerek yok dese de pek çok kimse maskeyi bir ‘güvenlik’ aracı olarak kullanmaya devam ediyor. Hatta devlet maskeyi yasaklasa bile devletle savaşmaya hazır milyonlar oluştu.
Bunu tek başına Dünya Sağlık Örgütü, DSÖ’nün ardındaki beyaz yakalı teröristler, devletler, bilim kurulları başarmış değil. Bu korku bombasının atılması ve her evde, her âilede ve her beyinde patlatılmasını sağlayan asıl yapı medya idi.
Şâyet medya olmasaydı bunu başaramazlardı. Bu yüzden egemen yapılar medya ayaklarını çok sağlam tutuyorlar. Onların taşeronları, sadece tıp dünyası, akademi ve bürokrasideki kimseler değil. Onların en büyük yardımcıları medya organlarında…
Hâsılı diyoruz ki, asıl mesele beyne çip takmak veya insanı teknik araçlarla yönetmek değil, aksine insanların bunun mümkün olduğuna inandırılması ve uygulanmadığı hâlde uygulanıyormuş gibi etki altına sokulması.
Medyada küreselcileri eleştiren pek çok kimse de, ne yazık ki bilerek veya bilmeden onların tezlerini abartarak anlatıp karanlık odaklara ‘hizmet’ ediyorlar. Gerçek gücün Allah (c.c.) olduğunu, O’nun izni olmadan kimsenin bir şey yapamayacağını, Allah’ın en mükerrem varlığı olan insanı, şeytanın askerlerinin maskarası ettirmeyeceğini söylemiyorlar.
- Unutulmamalı ki, tembelliğimiz ve dünyaya dalışımız nedeniyle, Allah-ü Teâlâ düşmanlarımız karşısında bizi istemediğimiz bir hâle sokabilir. Aslolan şey, bunun hikmetini anlayıp, ataletten kurtulmak ve yeniden Allah’a yönelmektir.
Hatırlayın, Francis Fukuyama adlı kişi, çeyrek asır önce ‘tarihin sonu’nu ilan etmiş, Samuel Huntington ise ‘Medeniyetler Çatışması’nı tedavüle sokmaya çalışmaktaydı. Fukuyama bu iddiasının yanlışlığını itiraf etmek zorunda kaldı. Batı ve İslam medeniyetinin çatışmasından söz eden Huntington’ın iddiasını ise Ukrayna-Rusya savaşı çökertti. Yeni savaş Batı ile Batı arasında varlık-yokluk savaşına dönüştü. Allah’a güvenen çâresiz değildir.
Allah ile savaşan kaybetmeye mahkumdur ve Allah’tan başka galip yoktur.
Vesselam!