Ben Gurion kanalı uğruna mı?

BÜLENT TOKGÖZ
Abone Ol

Sisi’nin son günlerde Türkiye’yle yakınlaşmasının arka planında Ben Gurion Kanalı planından duyduğu korku yatıyor, zira bu Mısır’a diz çökertme azminden başka bir şey değil ve gidecek ikinci bir kapı yok. Miskin ve işbirlikçi Ürdün ise çoktan bu projeye bel bağlamış durumda. Suudi Arabistan’a gelince kendi çılgın Neom kentiyle Kızıldeniz’de komşu olacak olan bu projenin, müstakbel kenti besleyici bir rol üstleneceği hesabında.

‘Aksâ Tufanı’ daha ilk dakikalarından itibaren bölge için bir milat olacağını belli etmişti fakat saatler sonra sadece bölgeyle sınırlı kalmayabileceği fikrinin yayılmasına yol açacak muazzamlıktaydı. İsrail, tufan karşısında son derece hazırlıksız, darmadağın ve âciz bir profil çizse de daha ilk andan itibaren bunu bir savaş ilânı olarak tanımlayıp topyekûn harbe başladı.

İsrail’in normal zamanlarda bile ne denli agresif ve yıkıcı olduğunu bilen herkes Gazze’yi bekleyen büyük yıkımın boyutlarını tahmin edebiliyordu velâkin İsrail tüm tahminlerin ötesinde bir vahşet seviyesini şimdiden yakalamış durumda. Filistinliler günlük yüzlerce şehidi toplu mezarlara defnetmek için bombardımanların bir nebze olsun durmasını bekliyorlar ama bazı günler buna bile fırsat bulamıyorlar.

Gazze, adı dünya kamuoyunca duyulduğundan beri kuşatma altında bir şehir fakat hiçbir zaman bu kadar amansız bir ablukaya o bile tanık olmadı. Gazzeliler tek öğüne ve kirli suya çok erken mahkûm oldular. Elektrik, su ve yakıt olmaksızın hastanelerin hizmet vermesi mümkün değil, nitekim birçok hastane çalışmayı durdurduğunu ilân etmek durumunda kaldı. Ambulanslar daha büyük hastanelere yaralı taşırken, yarın o hastaneler de kapısına kilit astığında kenti bekleyen insânî felaketin hangi boyutlara varacağı suali endişeleri azamileştiriyor.

Güvenli bölge yok

Vahşi İsrail bombardımanlarında sadece apartmanlar değil, kentin mânevî kimliğini temsil eden mabetler de taammüden hedef alınıyor. Ömer Camii’nin yanı sıra Aziz Porphyrius Rum Ortodoks Kilisesi’nin de hedef tahtasına yerleştirilebilmiş olması İsrail’in gerçekten gözünün döndüğünün net bir delili olarak yorumlanabilir. Saldırının ilk haftasında Başbakan Benyamin Netanyahu, Gazze'nin güneyindeki bölgeleri "güvenli bölge" olarak adlandırmış olsa da İsrail askeri sözcüsü Nir Dinar ayrı bir telden çalıp “Güvenli bölge yok!” diye kestirip atıyor. Öyle ki güneyi güvenli sanıp kent içinde mülteci olan Filistinliler zorlu hayat şartları sebebiyle kuzeydeki evlerine geri dönmek zorunda kalıyor.

Can kurtarma halatı

Mısır, cep telefonu ışığıyla ameliyat yapılan hastanelere yakıt girişi için kendisiyle pazarlığa tutuşadursun İsrail’in derdi bambaşka. Hamas’ın BM tesislerinden yakıt aldığı gerekçesiyle BM yetkililerine gözdağı vermekle meşgul generalleri. Su, gıda, ilaç ve temel malzeme taşıyan çok sayıda kamyon Mısır tarafında ümitsizce bekliyor. BM Genel Sekreteri Guterres, “Bunlar sadece kamyon değil, aynı zamanda bir can kurtarma halatı. Gazze'deki birçok insan için yaşamla ölüm arasındaki farkı yaratan bunlar” diyerek durumu olanca trajedisiyle resmetse de Siyonist taraf ablukayı hafifletmeye hiç niyetli görünmüyor.

İsrail Genelkurmay Başkanı Halevi “Gazze asla eskisi gibi olmayacak!” demişti. İsrail pilotları onu doğrulamak için fazla mesai yapıyorlar fakat operasyonun sonraki aşamaları neye benzeyecek, bunu kimsecikler bilmiyor. Muhtemelen Halevi de Netanyahu da buna dâhil. Elbette ki gönüllerinden geçen, kafalarında uzun süredir taşıdıkları net planları var fakat onları nasıl hayata geçireceklerine dair ciddi boşluklar ve paradokslar kol geziyor.

Sürdürülmekte olan operasyonun en az benzediği şey bir kurtarma operasyonu. İsrail elbette rehineleri gözden çıkarmış değil fakat Hamas’ın onları en büyük kozu olarak elinde tutmaya devam edeceğinden emin. Çünkü ‘Aksâ Tufanı’nın en büyük gayelerinden biri hapishanelerdeki tutsakları özgürleştirmek olduğu kadar İsrail’in hiç de sürpriz olmayacak misillemelerine karşı güvence olarak âzâmî sayıda rehine almaktı. İlkini ziyadesiyle başardı, er geç rehineler için masaya oturulacak ve İsrail hapishaneleri boşaltılacaktır. Bundandır ki son günlerde art arda zindanlardan ölüm haberleri gelmeye başladı. İsrail işkence ve infazla bazı isimlerin takasını şimdiden iptal etmenin telaşında. Bu planlı cinayetler önümüzdeki günlerde artarak devam edebilir.

Gazze şehir metrosu

Başından beri en ajite dili kullanarak ön plana çıkmaya çalışan Savunma Bakanı Gallant, Gazze sınırında boy vererek piyade birliklerine ateşli ve gösterişli konuşmalar yaptı. Askerlerin yakında “Gazze’yi içeriden göreceğini” söyleyerek “hazır olmaya” çağırdı. 360 bin yedek asker göreve çağrılmış ve on binlercesi Gazze sınırına yığılmış durumdayken bakan blöf yapmıyor olabilir.

Gallant'a bakılırsa Hamas’ın direniş altyapısını yok etmek için yüksek ateş gücünü ani bir kara harekâtı manevrası takip edecek. İkinci merhalede son kalan direnç noktalarını temizlemekle meşgul olacaklar. Üçüncü merhalede ise “yeni bir güvenlik gerçekliği yaratacaklar”. En muğlak ve işkillendirici merhale de bu zaten. İlk ikisinden geriye bir Gazze kalacağı bu kadar şüpheliyken finalde Gazze’nin ne olacağı konusu bir muamma olarak kalıyor.

“Gazze’yi Hamas’ın yönetiminden kurtarıp yeni bir rejimin inşası” tam olarak ne mânâya geliyor? Yeni bir ilhak ve işgal mi bu, yoksa Gazze nüfusunun Sina çölüne yollandığı ve yepyeni tampon bölgelerin kurulduğu gizli bir harita mı var kafalarında, meçhul. Sisi’nin acil itirazına bakılırsa böyle bir tehlike hiç de uzak değil.

Bombardımanın olanca şiddetine rağmen Hamas’ın yeraltı düzeneklerini devre dışı bırakabilecek bir derinliğe ulaşabilmesi ne derece mümkün? Hamas’ın altyapısı denen şey kelimenin tam mânâsıyla “Gazze Şehir Metrosu”. Bu hedefe yalnızca kara harekâtıyla erişilebilir ki binlerce İsrail askeriyle bile zafer garanti değil. Şu var ki birtakım alametlerden anlaşıldığı kadarıyla İsrail, Hamas tünelleri için ciddi bir kimyasal ve biyolojik silah tedariki yapmış durumda ve kullanmak için sabırsızlanmakta. Şayet kof bir propaganda ise veya Hamas’ın bunu etkisizleştirecek bir karşı hamlesi veya tedbiri söz konusu olur ise dengeler İsrail aleyhine süratle şekillenir ve Siyonist rejim iç kargaşaya sürüklenerek harpteki iddialarını kaybeder.

Projenin ilk rakibi Mısır

Evet, İsrail’in planı muammalarla dolu fakat başından beri öne sürülen tezler içinde en ilgi çekici olanı muhayyel zaferinden sonra Hamas’sız-Arap’sız Gazze’yi çağın en büyük projelerinden birinin payandası kılmak. Ben Gurion Kanalı adındaki proje aslında İsrail rejiminin kurucularına, kuruluşuna kadar varan, hayli eski bir heves. İşgal rejimi, Gazze-Askalan hattından Kızıldeniz’e 260 km’lik bir su koridoru açmayı yıllardır aklından geçiriyor. Projeye destek çıkan ABD de nükleer patlayıcılar kullanarak maliyetleri azaltmayı düşündüğü sürecin içinde yer alma arzusunda.

Projenin ilk elde ve doğrudan rakibi Süveyş Kanalı, yani Mısır. Sisi’nin son günlerde Türkiye’yle yakınlaşmasının arka planında bu plandan duyduğu korku yatıyor, zira bu Mısır’a diz çökertme azminden başka bir şey değil ve gidecek ikinci bir kapı yok. Miskin ve işbirlikçi Ürdün ise çoktan bu projeye bel bağlamış durumda. Suudi Arabistan’a gelince kendi çılgın Neom kentiyle Kızıldeniz’de komşu olacak olan bu projenin, müstakbel kenti besleyici bir rol üstleneceği hesabında.

Gazzelilerin suâli ise: Bakalım Allah’ın hesabı ne?