Barış Pınarı Harekâtı’nın sembolik değeri ve Avrupa’nın şaşkınlığı
Harekâtın başarılı bir şekilde icra edilmesinden sonra Amerika ve Rusya ile imzalanan mutabakatlar, jeopolitik öneme sahip bir alanın emperyalist emellere terk edilmeyeceğini kayıt altına almış oldu. Yerli ve millî olanın kozmopolit olan karşısındaki bu başarısı coğrafya genelinde bütün dengelerin değişmesine sebep olabilecek bir önemdedir. Coğrafyanın aslî dinamiklerini önemsemek gerekiyor.
Yeni Şafak’ın haberine göre Barış Pınarı Harekâtı kısa bir sürede belirli bir hedefe ulaşınca AB Konseyi Başkanı Donald Tusk şöyle bir değerlendirmede bulundu:
“Türkiye konusunda gerginliği artırmak ve yeni gerginlik yaratmak istemiyorum. Türkiye ile AB arasındaki mevcut durum çok açık. Sözde ateşkese gelince, bunu beklemiyorduk. Zaten bu ateşkes de değil, Kürtlere (PKK’ya) silah bıraktırma. Kararlı olmamız gerekiyor. Türkiye’ye askerî operasyonunu tamamen sona erdirme, askerlerini çekme ve uluslararası insancıl hukuka saygı duymaya yönelik çağrılarımızı yineliyoruz. Bu beklentimiz Erdoğan-Pence anlaşmasıyla karşılanmıyor.”
AB Konseyi başkanının yukarıdaki ifadeleri Avrupa kamuoyunu ne kadar temsil eder, bilemiyorum fakat metne hâkim olan şaşkınlık hemen fark ediliyor. Türkiye’nin belirlediği hedeflere çok hızlı bir şekilde varmış olmasını kabullenememekten kaynaklanan bir şaşkınlık diyebiliriz. PKK-PYD yerine Kürtler denilmesi gibi sorunlu ifadeler olsa da asıl dikkat çekici olan şaşkınlıktır. Aynı şekilde “insancıl hukuka saygı duymak” çağrısı da dikkat çekicidir.
Türkiye mümkün olan en kısa zamanda hedeflerine ulaştığı gibi sivil unsurlara zarar vermemek konusuna azamî dikkat gösterdi.
Hem şaşkınlık hem de yapılan çağrı Avrupa’nın gerçeklikten kopma derecesine işaret etmektedir.
Metne hâkim olan düşünceye göre Avrupa Konseyi, Türkiye’nin operasyonunda bu kadar hızlı bir başarı beklemiyordu. Türkiye’de muhaliflerin kullandığı “bataklık” kavramı ile örtüşen bir beklentinin onları yanılttığı anlaşılıyor. Onlara göre Türkiye Fırat’ın doğusuna girince yıllardır destekledikleri PKK-PYD güçlü bir direnç gösterecekti. Amerika’nın verdiği silahlar, askerî eğitim desteği ve Fransa gibi ülkelerin lojistik yardımları Türk askerine zorluklar yaşatacaktı.
AMERİKA'NIN YIPRANDIĞINI DÜŞÜNÜYORLAR
Muhtemelen üzerine efsaneler yazacakları kahramanlık hikâyelerinin hayali ile kendilerinden geçmekteydiler. Anlaşılan herhangi bir riske girmeden çok önemli bir kazanç elde etmeyi ummuşlar.
Amerika başkanının Avrupalı ülkelere kızgınlığını önemsemeliyiz. Trump sürekli olarak Avrupalıların kendilerini kullandığını ima ediyor. 1991’den itibaren İslam’ın merkez coğrafyasını Batı adına sürekli olarak işgal altında tutan Amerika’dır.
- İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkeler bu işgal ile Amerika’nın yıprandığını düşünüyor olmalı. Amerika’nın Türkiye ile anlaşma masasına oturmuş olmasından doğan şaşkınlığı bu şekilde yorumlayabiliriz.
Avrupa Birliği Konseyi başkanı, Türkiye’ye insancıl hukuk konusunda uyarıda bulunurken terör örgütlerini korumaya aldığını biliyordu. Aksini düşünmek doğru olmaz. Milyonlarca Suriyeli memleketini terk etmek zorunda kaldığında ve kalanların da milyonlarcası öldürüldüğünde insancıl hukuk kaygısı gütmeyenlerin terör örgütlerine sahip çıkması tedirginlik vericidir. Değerler üzerinden siyaset yapılmadığını anlayabiliriz.
Terör örgütlerini ayakta tutmaya devam edecekler. Avrupa devletleri açısından terör örgütlerinin Avrupa ve Amerika’daki unsurları çok daha önemli hâle gelebilir.
Türkiye’den bu kadar etkin bir başarı beklemiyorlardı, çünkü yüz yıl önce coğrafyayı inşa etmişlerdi. Onların kurduğu yapı çökmeye başladı. Barış Pınarı Harekâtı ile yerli unsurlar yüz yıl önce coğrafyaya dayatılan sistemi değiştirip yeni bir coğrafya inşa etmek istediklerini göstermiş oldular. Suriye Millî Ordusu’nun Türkiye ile birlikte hareket etmesini basit bir gelişme olarak görmemek gerekir. Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere ve Fransa’nın başarısında sömürgelerden elde ettikleri devasa gelirler ve onlar adına savaşa giren sömürge askerleri büyük paya sahiptir.
Yeni sömürgeler elde etmek için eski sömürgeleri kullanmış oldular.
Aynı şekilde yeni sömürgeler oluşturabilmek için hedef alanda kendileriyle işbirliğinde bulunanlar da önemliydi. Suriye Millî Ordusu’nun Türk ordusu ile birlikte hareket etmesi bir genelleme yapmaya imkân vermeyebilir belki ama yerli unsurların birbiri ile dayanışmasına örneklik oluşturabilir. Bu da onların inşa ettiği coğrafyanın geçerliliğini yitirdiğine işaret eder. Onların çizmiş olduğu yapay sınırlar işlevini yitirmiştir. Barış Pınarı Harekâtı’nın sembolik değeri de yüksektir.
AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’ın ve diğer Avrupalı liderlerin şaşkınlığı aynı zamanda kibre de işaret eder.
Avrupa merkezci bir bakış ile dünyayı kavrayamadıkları ve değişimleri göremedikleri hâlde geçen yüzyılların üstünlük kompleksinden kurtulamadıkları anlaşılıyor. Coğrafyanın aslî unsurlarıyla yabancılaşmış unsurlar arasındaki mücadelede kazanan taraf muhakkak yerli ve millî olanlardır. Bu açıdan Barış Pınarı Harekâtı, uyandırdığı yeni fikirlerle de tarihe geçecektir.
Harekâtın başarılı bir şekilde icra edilmesinden sonra Amerika ve Rusya ile imzalanan mutabakatlar, jeopolitik öneme sahip bir alanın emperyalist emellere terk edilmeyeceğini kayıt altına almış oldu. Yerli ve millî olanın kozmopolit olan karşısındaki bu başarısı coğrafya genelinde bütün dengelerin değişmesine sebep olabilecek bir önemdedir. Zira başarı, yerel düzeydeki bağımlı yapılar karşısında bir dizi küresel müdahaleye rağmen elde edilmiştir.
Coğrafyanın aslî dinamiklerini önemsemek gerekiyor.