BAE’de İslâmî Hareketin tarihi
Islah ve Sosyal Rehberlik Cemiyeti, ülke siyasetine girdi ve 1979 yılında, kabinede dört bakanlığı temsilen iki bakanla temsil edildi. Doktor Said Selman hem Milli Eğitim Bakanı, hem de BAE Üniversitesi Yüksek Başkanı olarak görevlendirildi. Doktor Muhammed Abdurrahman El Bekir ise Adalet Bakanlığı yanında Vakıflar Bakanlığını üstlendi. Her iki bakan da 1983 yılına dek görevlerine devam ettiler. Başbakan ve Dubai Emiri Şeyh Raşid bin Said el Mektum’un hastalanıp komaya girmesiyle yapılan kabine değişikliği dönüm noktası oldu. İslâmî hareketin düşmanları, ülkenin lideri Şeyh Zayed’e baskı yaparak bakanların yeniden görev almalarını engellediler.
BAE toplumu, diğer Arap ve Müslüman toplumlar gibi bölge ve cihan düzeyinde birbiriyle mücadele eden ideolojik akımlardan etkilendi, iki ana akımın etkisi daha yoğun hissedildi.
- ● İlki Marksist, Milliyetçi temellere dayalı Sosyalist Baasçılık akımı,
- ● İkincisiyse başta Müslüman Kardeşler olmak üzere çeşitli ekollere mensup İslamcılık akımı oldu. Yirminci yüzyılın bilhassa yetmişli yıllarından itibaren Müslüman Kardeşler ekolünün çeşitli kanallar vasıtasıyla BAE toplumu üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Karadavî ve sakr öncü oldu
İlk olarak bilhassa Mısır’dan gelen akademisyenler ve öğretmenlerin Arap Yarımadası’na yerleşmesiyle etkileşim başladı. Katar’a yerleşen Şeyh Yusuf el Karadavî ve BAE’ye yerleşen Şeyh Abdulbedi Sakr bu yönde öncüler oldular.
Diğer yandan Mısır ve diğer Arap ülkelerinde öğrenim gören BAE’li öğrencilerin İhvan fikriyatından etkilenmesi söz konusu. Katar’daki Din Enstitüsü’nün bu bağlamda oynadığı rolü burada zikretmek gerekiyor. Netice itibariyle buralardan mezun olan talebeler ülkeye döndüklerinde gençlik üzerinde ciddi bir nüfûz alanına sahip olarak toplumda bir hareketlenmeye yol açtılar.
Hareketlenme kısa zamanda meyvesini verdi. 1974 yılında Dubai’de Islah ve Sosyal Rehberlik Cemiyeti kuruldu. Bunu daha sonra açılan birçok kurum izledi. 1976 yılında ise Arap dünyasında ciddi bir yankı uyandıran Islah Mecmuası yayınlanmaya başladı. Üniversite gençliği başta olmak üzere ülkenin geleceğini temsil eden yeni kuşakların Müslüman Kardeşler fikriyatına teveccühü büyük oldu. Nitekim 1981 yılında BAE yasalarının muhalefetine rağmen “BAE Talebeler Birliği” adıyla ülkedeki ilk hür gençlik teşkilatı kuruldu.
Müslüman gençlik sol zihniyete galip geldi
O zamanlar tek üniversite mevcuttu, öğrenciler üzerinde Milliyetçi Sosyalist zihniyetin hâkimiyeti vardı. Müslüman gençlik kısa zamanda bu hâkimiyeti kırdı ve çoğu fakültede liderliği ele aldı. Daha sonra yasaların izin verdiği meslekî teşkilatlanma yoluna gidildi. 1994 yılında feshedilip hükümet tarafından mallarına el konulana dek Öğretmenler Cemiyeti ve Hukukçular Cemiyeti bilfiil BAE toplumuna hizmet vermeye devam etti.
Islah ve Sosyal Rehberlik Cemiyeti ile birlikte Müslümanların davalarını destekleme yolunda hayır kurumları ve fonlar oluşmaya başladı. Başta Filistin olmak üzere Afganistan, Bosna, Somali, Keşmir, Arakan, Bangladeş ve Sudan Müslümanlarına yardım eli uzatıldı. Müslüman Kardeşler’in BAE dâhilinde kurduğu hayır kurumlarından birkaçını zikredecek olursak;
- - İslâmî Yardım Teşkilatı
- - Hayırsever Faaliyetler Kurumu
- - Abu Dabi Hayır Kurumu
- - Fuceyra Hayırsever Cemiyeti
- - Merhamet Fonu
- - Şarika Hayırsever Cemiyeti bunların arasında sayılabilir.
Islah hareketi iki bakan çıkardı
Islah ve Sosyal Rehberlik Cemiyeti, ülke siyasetine girdi ve 1979 yılında, kabinede dört bakanlığı temsilen iki bakanla temsil edildi. Doktor Sid Selman hem Milli Eğitim Bakanı hem de BAE Üniversitesi Yüksek Başkanı olarak görevlendirildi. Doktor Muhammed Abdurrahman El Bekir ise Adalet Bakanlığı yanında Vakıflar Bakanlığını üstlendi. Her iki bakan da 1983 yılına dek görevlerine devam ettiler. Başbakan ve Dubai Emiri Şeyh Raşid bin Sid el Mektum’un hastalanıp komaya girmesiyle yapılan kabine değişikliği dönüm noktası oldu.
İslâmî hareketin düşmanları, ülkenin lideri Şeyh Zayed’e baskı yaparak bakanların yeniden görev almalarını engellediler. İki Islah mensubu, kabinede bulundukları süre zarfında BAE toplumuna dönük büyük işler yaptılar. Onların döneminde Müslüman Kardeşler ilk kez BAE toplumu için eğitim müfredatı geliştirdi, müfredata İslam’ın damgasını vurdu. Hukuk ve adâlet alanında da ilk kez İslam şeriatından ilham alan kanunlar çıkartıldı. Yaz aylarında devlet okulları Kur’an Hıfzı Merkezleri olarak hizmet verdi.
İslâmî hareketin BAE hükümetiyle ilişkisini üç temel aşamada incelemek mümkün.
- ● İlk Aşama: İslâmî hareketi anlama ve ona yol açma aşaması olarak değerlendirilebilir. Bu aşama 70’li ve 80’li yıllar boyunca devam etti, ülke siyasetine ve kültürüne damgasını vurdu. Ülke lideri Şeyh Zayed ve yardımcısı Şeyh Raşid’in bu dönemdeki olumlu etkileri inkâr edilemez.
Bin Zayed ile her şey bitti
- ● İkinci Aşama: Hareketin faaliyetlerinin durma noktasına geldiği aşamadır. 90’lı yıllardan 2010’lara dek devam eden bu aşama esnasında en önemli gelişme, Muhammed bin Zayed’in genelkurmay başkanlığını üstlenerek devlet kademesini yavaş yavaş eline geçirmesi olmuştur. İslâmî hareket, bu dönem itibariyle ciddi zorluklar yaşamaya başlamıştır.
- ● Üçüncü Aşama: 2011 yılı itibariyle başlayan işkence ve baskı aşamasıdır. İslâmî hareket üyeleri artık zorla gözaltına alınıp kayıplara karışmakta, zindanlara tıkılmaktadır. 500 BAE’li münevverin bir dilekçeye imza atarak ülkede seçimlere gidilmesini ve anayasada bazı değişiklikler yapılmasını talep etmesi üzerine hükümet, İslâmî hareket üyelerini tamamen sahte iddialarla önce darbe hazırlığı içinde olmak, sonra da gizli teşkilat kurmakla suçlayıp gözaltına aldı. 2012 yılında hareketin 20 liderinin tutukluluk süreleri dolmasına rağmen onları serbest bırakmadı ve “millî güvenlik riski” bahanesini icat ederek her birine on yıla kadar ağır cezalar verip içeride tutmaya devam etti, hâlen de devam ediyor.
Dünyanın dört bir yanındaki insan hakları teşkilatları, BAE idaresinin konuşma hürriyetini kısıtlayarak tutukladığı insanlara ne tür insanlık dışı muameleler yaptıklarını belgelerle ortaya koydu. Hatta bu muameleler tutuklu ailelerini de kapsamına alarak genişledi ve insanları toplu şekilde cezalandırma gibi hiçbir hukuk literatüründe görülmeyen bir yöntem benimsendi. Mesela tutuklu ailelerinin kimliklerini ve pasaportlarını yenilememe, seyahat etmelerini engelleme, devlet dairelerinde işe almama, başka işlere girmelerine mâni olmak için iyi hal kâğıdı vermeme bu cezalandırma şekillerinden birkaçı.
BAE zulüm devletine dönüştü
BAE hâlen konuşma hürriyetlerini kullandıkları için İslâmî hareket mensuplarını zindanlarda tutmaya, maddî mânevî baskılar yaparak ailelerini sindirmeye devam ediyor. Polis ve istihbarat teşkilatı insanlara göz açtırmıyor, en ufak bir bahanede gözaltına alarak işkence yapmayı marifet biliyor. Hapishanelerde işkence gören mahkûmlar, aynı zamanda her türlü tıbbi destekten mahrum bırakılıyor, kasıtlı bir şekilde ölüme terk ediliyor. Aliye Abdunnur, zindanda en ağır işkencelerden geçtikten sonra kanser hastası olan ve tedavisi ihmal edildiği için şehid olan bir kadın mahkûm. BAE idaresi, vefatına dek ailesi ile görüştürmeyerek başka bir zulme daha imza attı.
Peki, suçu neydi dersiniz?
Suriye’de perişan vaziyetteki Müslüman aileler, çocuklar için ciğerinin yanması ve onlara yardım parası göndermesi.
BAE zulmü maalesef sadece ülke sınırları içinde değil, gücünün yettiği her coğrafyada etkisini gösteriyor. İslâmî hareket mensuplarına duyulan kin ve düşmanlık, bazı ülkelerdeki memurların cebine rüşvet sıkıştırmak yoluyla onları sığındıkları ülkelerden sınır dışı ettirebiliyor. 2015 yılının 18 Aralık günü Endonezya’nın başkenti Cakarta’dan Dubai’ye zorla getirtilen Abdurrahman bin Subeyh es Suveydi, bu durumun en bariz örneği.