Avrupa’yı nasıl günler bekliyor?

ÖZNUR KÜÇÜKER SIRENE
Abone Ol

Dünyadaki istikrarsızlık ve güvensizlik her geçen gün şiddetleniyor. Suriye ve Ukrayna savaşlarının yol açtığı mülteci ve enerji krizi, kendini köşeye sıkıştırılmış hisseden Putin’in nükleer tehdidi A’dan Z’ye herkesi endişelendiriyor. Avrupa bu kışı “sert” geçireceğinden dolayı geleceği için çözümler arayışında. Bir yandan savunma alanında güçlenmeye yönelik adımlar atarken diğer yandan da genişleyerek dünyadaki nüfuzunu arttırmayı istiyor. Ancak Avrupa ne yaparsa yapsın artık bütün denklemlerde karşısına Türkiye faktörü çıkıyor. Doğu ve Batı arasında mekik dokuyan Türkiye ise belki de dünya barışını sağlayacak çözümün anahtarını avucunda tutuyor.

Dünyada her şey çok büyük bir hızla değişiyor. Pandemi ve Ukrayna savaşı derken şimdi kalkıp “Üçüncü Dünya Savaşı çıkabilir mi?”, “nükleer silah kullanılabilir mi?” diye konuşur olduk. Hâlbuki pandemi henüz Çin’de yeni ortaya çıktığında, Fransa eski Sağlık Bakanı Agnès Buzyn’in “Pandeminin Fransa’ya yayılma ihtimalinin çok düşük olduğunu” beyan ettiği, birçok dış siyaset uzmanının Rusya’nın Ukrayna’ya girme konusunda “blöf yaptığını” düşündüklerini ifade ettikleri zamanları hatırlıyorum.

Bugün de devlet liderleri peş peşe birbirinden sert ve korkutucu açıklamalarda bulunuyorlar. Biliyorsunuz ki, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, askerî (kısmî) seferberlik ilan etti. Putin açıklamalarında Batı’nın, ülkesine “nükleer şantaj yaptığını” ve Rusya’nın da karşılık vermek, toprak bütünlüğünü korumak için her türlü silahı kullanabileceğini, bunun bir “blöf olmadığını” ifade etti. Benzer bir beyan da, Sırbistan Radyo Televizyonu’na konuşan Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’ten geldi. Sırp lider “bir veya iki ay içinde dünyanın İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş büyüklükte bir çatışmaya girebileceğini” söyledi.

Peki, böyle bir dünya felaketi başımıza gelebilir mi? İnsanlık iki dünya savaşından yeterince ders almadı mı? Koronavirüs ve Ukrayna örneklerinde de gördüğümüz gibi her an her şey olabilir. Dengelerin kırılgan fay hatlarına benzediği bir dünyada yaşıyoruz. Asıl sormamız gereken Avrupa buna ne kadar hazır? Ya peki Türkiye?

Bütün dünyayı etkisi altına alan bir savaş patlak verir mi bilinmez ancak şu bir gerçek ki son aylarda bölgesel gerginlik ve çatışmalarda bir artış başladı. 2020 Karabağ savaşından sonra düzelmeye başlayan Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri, bölgeyi karıştıran güçlerin devreye girmesiyle yine bozuldu ve iki ülke arasındaki çatışmalar alevlendi. Sırbistan-Kosova arasındaki gerginlik de “Avrupa’nın barut fıçısı” olarak anılan Balkanlardaki dengenin hâlâ hassas olduğunu gösteriyor. Batı basını “Türkiye-Yunanistan arasında bir savaş başlar mı?” sorularını sorarken bir de İran’da büyük çaplı halk ayaklanmaları yaşanmaya başladı.

Enerji krizi bu kış Avrupa'yı sert vuracak

Dünyadaki tansiyon artarken, AB ülkeleri de çetin bir kışa hazırlanıyor. Rus enerji şirketi Gazprom, Avrupa’ya gaz akışını tamamen durdurduğunu açıkladığından beri Avrupalı hükümetler de, bireyler de bu kışı nasıl geçireceklerini kara kara düşünmeye başladılar. Avrupa’dan her geçen gün yeni bir “şok edici” tasarruf planı duyuyoruz. İsviçre hükümeti, enerji tasarrufuna uymayanların hapse girebileceğini açıklıyor. Alman siyasetçi “duş almayın, ıslak bez kullanın” diyor. Hollanda hükümeti, enerji tasarrufu için 5 dakikada duş alınması için kampanya başlatıyor. Fransa’da Macron, halkına “özgürlüğünüzün bedelini ödeyeceksiniz” diyor.

Şu anda AB›nin enerji tasarrufu noktasında nasıl bir yol haritası takip edeceği belirsiz. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Rusya›dan Avrupa ülkelerine boru hatlarıyla gelen doğal gaza tavan fiyat uygulanması için bir düzenleme teklifinde bulunabileceğini bildirdi. Putin de buna tepki göstererek, Rusya›nın çıkarlarına ters düşecek bir durumda ülkesinin Avrupa›ya “petrol, doğal gaz veya kömür hiçbir şey göndermeyeceği» uyarısında bulundu.

Avrupa’da şu anda doğal gaz depolarındaki doluluk oranı yüzde 85’i aşmış durumda. Avrupa bu kışı zar zor atlatsa bile enflasyon artışları, hayat pahalılığı gibi meseleler nedeniyle Fransa’daki Sarı Yelekliler eylemlerine benzer gösterilerin Avrupa geneline yayılacağını düşünüyorum. Daha şimdiden Çekya’da 70 bin kişi, enerji fiyatları ve hükümetin Rusya politikalarını protesto etmek için sokaklara döküldü. Kışın faturalarını ödemekte zorlanan insanların da artmasıyla Avrupa’da neler yaşanacağını tahmin etmek pek zor değil.

Enerji krizinin de etkisiyle şimdiden Fransa’da bir cam devi olan Duralex de dâhil olmak üzere birçok şirket üretimini durdurmak zorunda kaldı. Benzer şekilde, kışın birçok önemli şirket iflas edebilir. Ayrıca ekonomistlerin büyük kısmına göre, Euro Bölgesi için önümüzdeki 12 ayda 2 çeyrek art arda daralma yaşanma riski çok yüksek.

AB askerî gücünü arttırmak ve genişlemek istiyor

Halk ayaklanmaları ve ekonomik kriz, siyasî krizi de tetikleyebilir. Zaten yükselişe geçmiş olan aşırı sağcı partiler daha da güçlenip, Avrupa’daki ırkçılık, yabancı ve göçmen düşmanlığı, islamofobi vakaları artabilir. Geçtiğimiz sene generaller, Macron’u “iç savaş” tehdidine karşı uyarırken acaba bir bildikleri mi vardı?

Ortam böyleyken AB, dünya sahnesindeki itibar ve nüfuzunu arttırmak için girişimlerde bulunuyor. Savunma ve güvenlik alanında AB’nin takip etmek istediği eylem planında, bir krizde hızla konuşlandırılabilecek 5000 askere kadar hızlı bir yanıt gücünün oluşturulması da mevcut.

Bu noktada en şaşırtıcı adımlar Almanya’dan geliyor. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, ülke savunması için her yıl Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde 2’si kadar kaynak ayıracaklarını belirtti. Ayrıca Scholz “Alman ordusunun Avrupa’da savunmanın temel taşı, en iyi donanımlı silahlı kuvveti olması gerektiğini” de ifade etti. Bu açıklamalardan hareketle ileride Almanya ve Fransa arasındaki rekabetin şiddetlenebileceğini de düşünebiliriz.

AB sadece askerî anlamda güçlenmeyi planlamıyor. Aynı zamanda hem genişleyip hem de yakın çevresiyle stratejik ilişkiler kurarak nüfuzunu da arttırmak istiyor. Olaf Scholz, Batı Balkan ülkelerinin Avrupa’nın parçası olduğunu ve AB’ye alınmaları gerektiğini düşünüyor. Ayrıca, Macron’un teklif etmiş olduğu “Avrupa Siyasi Topluluğu” projesini de destekliyor. Bir çeşit “yavru AB” kurma planı artık bir “hayal” olmaktan çok öte. AB, Ekim ayı başında Türkiye dâhil 17 ülkeyi, Çekya’da düzenlenecek olan ilk “Avrupa Siyasi Topluluğu” zirvesine davet etti.

Türkiye'nin uluslararası sahnedeki önemi artıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Avrupa Siyasi Topluluğu” zirvesine katılıp katılmayacağı konusunda henüz karar vermediğini belirtti. Kanaatimce 52 yıldır AB tarafından oyalanan Türkiye bu sefer de AB’nin “bekleme odasına” girmek için çaba sarf etmemeli. Kaldı ki şu anda ortak görüş, Avrupa’nın Türkiye’ye her zamankinden daha çok ihtiyacı olan bir döneme girildiği yönünde. Pandemiyle Çin’den, Ukrayna savaşı ile de Rusya’dan tedarik sağlayamayan AB ülkeleri gün geçtikçe rotalarını Türkiye’ye çevirdiler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şanghay İşbirliği Örgütü’nün zirvesine ilk kez katılmak için Özbekistan’a ve daha sonrasında da Birleşmiş Milletler 77. Genel Kurul toplantısına katılmak üzere ABD’ye gerçekleştirdiği ziyaretler, Batı ülkelerinde büyük yankı buldu. Bugün Şanghay’dan New York’a, Türkiye, Doğu ve Batı arasında başarıyla yönettiği denge politikasıyla ezber bozuyor. Sahip olduğu eşsiz jeopolitik konumu ve dış siyasette attığı cesur adımlarla hem Batı hem de Doğu ülkelerini kendine mecbur kılıyor. Kısaca artık bütün yollar Türkiye’ye çıkıyor.

Bugün Ukrayna savaşının ilerlemesini de durdurabilecek; Azerbaycan, Kosova, Libya, Suriye gibi farklı bölgelerdeki gerginlik, çatışma ve savaşlara gerek başarılı arabuluculuğu gerek askerî desteğiyle çare olabilecek olan yegâne bölgesel güç Türkiye. Zaten Fransız devlet kanalı France 24’te, Türkiye’nin mercek altına alındığı “Erdoğan bütün cephelerde” başlıklı programda da belirtildiği gibi “Cumhurbaşkanı Erdoğan son yirmi yılda ülkesini uluslararası denklemin merkezine yerleştirdi.” Avrupa ülkeleri, kendileri için daha iyi bir gelecek hayal ediyorlarsa, er ya da geç bunun farkına varmaları iyi olacak.