Avrupa enerji krizi kıskacında: Peki, çıkış yolu mevcut mu?
Ukrayna-Rusya savaşı Şubat ayında başladığından beri Avrupa Birliği (AB), Ukrayna ile dayanışma içinde kalarak, enerji alanında son derece bağımlı olduğu Rusya’ya alternatif ülkeler bulma yolları üzerine çalışıyor. Hükümet yetkilileri halkları “tasarrufa” davet ederken, pandemiyle sabrı sınanmış halklar ise hükümetlere öfkelerini dile getirmek için sokağa dökülüyor. Rusya’ya karşı ortak ve tutarlı bir politika izlenmesi noktasında “çatlak sesler” sade vatandaştan geldiği kadar, Macaristan gibi AB üyesi ülkelerden de çıkıyor. Almanya ve Fransa gibi AB’nin temel direği olarak kabul edilen ülkeler arasındaki görüş ayrılıkları ve rekabet de şiddetleniyor. Peki, tahıl krizinin çözümünde olduğu gibi Avrupa’nın selameti yine Türkiye ile sıkı iş birliğinden mi geçiyor?
AB devlet ve hükümet başkanları, geçtiğimiz günlerde Belçika’nın başkenti Brüksel’de olağanüstü bir zirve düzenleyerek enerji krizine çözüm yollarını tekrar masaya yatırdı. Şu ana kadar Rusya’ya karşı 8 kez yaptırım planı kabul eden AB, “Rusya'nın ekonomisini çökertme” vaadiyle çıktığı yolda aksine kendisi sarsılarak devam ediyor. Rus gazına yüzde 67 oranında bağımlı olan Avrupa'nın 21 Eylül itibarıyla doğal gaz stoğu ortalama yüzde 86.67'ye ulaşmasına rağmen, AB, Rus gazına kalıcı alternatifler bulma noktasında sıkıntı yaşıyor. Avrupa 2022 kışını atlatabilse bile gelecek kışlarda hangi ortak yolu izleyeceği konusunda kararsız. Enerji krizinden en çok yara alan ülkelerden biri de Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya. Geçtiğimiz günlerde ülkenin Sağlık Bakanı Karl Lauterbach, hastanelerin iflas etme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu açıklamıştı. Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü'nün (IFO) yakın tarihte gerçekleştirdiği bir ankette ise, Almanya'daki şirketlerin dörtte biri işçi çıkaracaklarını duyurdu. Bu iç karartıcı tablo karşısında, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Alman ekonomisinin gelecek yıl yüzde 0,7 daralacağı tahmininde bulundu.
AB içinde çatlak sesler yükseliyor
Avrupa ülkeleri enerji krizi ile boğuşurken, kameralar karşısında gömlek-kravat yerine boğazlı kazakla demeç veren hükümet yetkilileri, halkı “özgürlüğün bedelini ödemeye” ve sıkı tasarruf tedbirleri almaya davet ediyor. Rusya-Ukrayna savaşıyla pek de ilgili olmayan, “bu bizim savaşımız değil” diyen halk ise hükümetleri sorumsuzlukla suçluyor. İlk önce pandemi, sonra da derinleşen gıda ve enerji krizi, yüksek enflasyon ve düşen alım gücü sebebiyle birçok ülkede vatandaşlar sokağa dökülüyor.
Örneğin, Eylül ayında Çekya'da 70 bin kişi sokağa inerek enerji fiyatları ve hükümetin Rusya politikalarını protesto etti. “Önce Çekya” diyen protestocular, hükümeti, Ukrayna’yı kendi halkından daha çok düşünmekle suçlayarak istifaya davet etti. Tekrar Almanya'ya dönüp baktığımızda, ülkede, enflasyonun düşürülmesi, nükleer enerjinin kapatılması, yoksullar için daha fazla enerji desteği gibi konulara dikkat çekmek için protesto gösterileri devam ediyor. AB’nin bir başka önemli gücü olan Fransa’da da benzer gösteriler dikkat çekiyor.
AB içinde “çatlak sesler” sadece halktan yükselmiyor. Örneğin, Rus gazına bağımlılığı yüzde 50’yi bulan Macaristan, AB üyesi olmasına rağmen AB’nin Rusya’ya “yaptırım” politikasından hoşnut değil. Macaristan Başbakanlık Ofisi geçtiğimiz günlerde “Rus gaz tedarikini etkileyen her türlü AB yaptırımını veto etmeye devam edeceğiz” açıklamasında bulundu. Macaristan hükümeti, Rusya’ya yaptırımlar konusunda halkın görüşlerini almak için ülkede “ulusal konsültasyon” bile başlattı.
Fransa-Almanya ilişkileri geriliyor
Macaristan gibi ülkeler, AB’nin birlik içinde hareket etmesi için tehdit oluştururken, AB’nin en büyük güçleri arasında da sürtüşmeler başladı. Son olarak, Almanya ve Fransa arasında her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen istişare toplantısının Ocak 2023’e ertelenmesiyle iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmaya başladığı yorumları yapılmaya başlandı. Bunun üç temel sebebi var:
Bunların başında, tüketici ve işletmelerin artan enerji fiyatlarıyla başa çıkmalarına yardımcı olmak amacıyla Sholz hükümetinin geçtiğimiz haftalarda duyurduğu 200 milyar euro'luk yardım paketi geliyor. Konu hakkında ünlü Fransız ekonomi gazetesine demeç veren Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a göre söz konusu destek planı AB içinde “bozulmalara” sebep olabilir. Bunun nedeni ise zengin AB ülkelerinin açıkladığı destek planının Avrupa piyasasında AB üyesi daha yoksul ülkelerin rekabet gücünü baltalama riski. Macron, Scholz'u Avrupa stratejisi değil de “ulusal” bir strateji izlemekle suçluyor.
İki ülke arasında görüş ayrılığına sebep olan bir diğer mesele ise Almanya’nın savunma alanında attığı yeni adımlarla ilgili. Geçtiğimiz aylarda Alman hükümeti savunma bütçesine bir sefere mahsus ek 100 milyar euro ayrılması ve savunma harcamalarını yüzde 2'ye çıkarma konusunda anlaşmıştı. Almanya Şansölyesi Scholz'a göre bu karar, Almanya için olduğu kadar Avrupa'nın güvenliği için de “büyük bir adım”. Oysa Fransa, söz konusu savunma bütçesiyle Almanya'nın hava savunma sistemi için Avrupa’yı değil de ABD kuruluşlarını tercih etmesi nedeniyle Scholz hükümetine öfkeli.
Fransa-Almanya anlaşmazlığına sebep olan son konu da Rus gazı yerine alternatif tedarik ağı oluşturma girişimleri dâhilinde Almanya ve İspanya'nın Pirene dağları üzerinden geçecek bir doğalgaz boru hattı (MidCat) üzerinde görüşmeleri oldu. MidCat projesine itiraz eden Fransa, daha sonra Portekiz ve İspanya ile BarMar olarak adlandırılan “yeşil enerji koridoru” üzerinde anlaşmaya vardıklarını açıkladı.
Türkiye: Geleceğin enerji merkezi
Avrupa ülkeleri arasında bütün bunlar yaşanırken, aslında en önemli gelişmelerden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus mevkidaşı Putin ile son görüştüğü Astana toplantısında, Rusya Devlet Başkanı’nın Rus gazının Avrupa’ya transfer edilmesi için Türkiye'de büyük bir doğal gaz merkezi kurulmasını teklif etmesi oldu. Putin, bu merkezin sadece transfer için değil Rus gazının fiyatlandırması için de kullanılabileceğini söyleyerek “Türkiye'nin AB'ye gaz sağlamanın en güvenilir yolu olabileceğini kanıtladığını” da ifade etti.
Bu tekliften sonra her ne kadar Rus enerji kaynaklarını azaltma taahhüdünde bulunan Paris yönetimi böyle bir merkezin kendileri için “bir anlam ifade etmediğini” belirtse de Cumhurbaşkanı Erdoğan, merkezin kurulacağı yer olarak Trakya'yı işaret etti.
Türkiye, enerji merkezi olma yönündeki girişimlerine aslında Putin’in teklifiyle başlamadı. 10 yıl önce Azerbaycan doğal gazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya transfer etmesi için hayata geçirilmesi kararlaştırılan Trans Anadolu doğalgaz boru hattı (TANAP) bugüne kadar 30 milyar metreküp civarında gaz pompaladı. Enerji krizinde Rusya'ya alternatif arayan Avrupa'nın can damarı olan TANAP'ın kapasitesi iki katına kadar arttırılacak.
Türkiye’nin enerji alanındaki önemini arttıran bir diğer önemli boru hattı ise Türkçe “TürkAkım” veya uluslararası adıyla “TurkStream”. Boru hattının resmi internet sitesinde tanıtımı “TürkAkım, Rusya’daki dev doğalgaz rezervlerini doğrudan Türkiye’nin doğalgaz dağıtım şebekesine bağlayarak; Türkiye, güney ve güneydoğu Avrupa için güvenilir bir enerji kaynağı yaratıyor” şeklinde yapılıyor.
Avrupa dağınık halde
Geliştirdiği bu stratejik boru hatları haricinde Türkiye, özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) olmak üzere AB ülkelerinin bütün itiraz ve yaptırım şantajına rağmen Doğu Akdeniz’de kendi deniz yetki alanlarında hidrokarbon arama çalışmalarına tam gaz devam ediyor. Bu amaca hizmet eden 4 sondaj ve 2 sismik araştırma gemisi mevcut. Bunların en önemlisi dünyanın en gelişmiş 5 sondaj gemisinden biri olan Abdülhamid Han.
Sonuç olarak, enerji krizinin Avrupa’yı derinden sarstığını söyleyebiliriz. Yıllar önce Euro bölgesi borç kriziyle başlayan, Brexit ile güçlenen görüş ayrılıkları, AB ülkelerinde pandemi ve enerji kriziyle şiddet kazandı. Birlik ve uyum içinde değil de egemen ülkeler olarak kendi çıkarları doğrultusunda ve bencilce hareket etmeyi tercih eden Avrupa ülkeleri dağınık bir görüntü sergiliyor.
Bu noktada, doğal kaynaklar açısından zengin Azerbaycan ve Rusya ile stratejik ilişkiler geliştiren Türkiye, terörle mücadele, mülteci ve tahıl krizinin çözümü gibi önemli meselelerde olduğu gibi enerji alanında da AB’nin karşısına anahtar ülke olarak çıkıyor. AB, Türkiye’yi görmezden geldikçe, Türkiye göz ardı edilemeyecek bir öneme kavuşuyor. Çünkü Türkiye, Fransız basın kuruluşu RFI'de çıkan yazının başlığında geçtiği gibi dünya sahnesinde her geçen gün daha da önem kazanan “yeni bir jeopolitik güç” haline geliyor.