Amerika’nın eş başkanları

KEMAL ÖZER
Abone Ol

Başta ABD olmak üzere her ülkenin müesses nizamı o ülkenin asıl başkanıdır. Seçilmiş başkanlar ise müesses düzenin ete kemiğe bürünmüş hâli. Seçilmiş devlet başkanları her zaman ülkenin son sözü söyleyeni olmaz ve olamazlar.

Demokrasi denilen halkları oyalama yani bürokratik rejimlerde seçilmişlerin boynundaki davulun tokmağı genellikle kendini müesses nizamın hâmisi gibi gören derin ve kalantor yapıların elindedir. Her şekle girebilme ve her mesuliyetten sıvışabilme becerisine sahip bir kurum olan bürokrasi ise borusu en çok öten, halkın üzerinde tepinen fildir.

ABD diye yazılsa da Amerikan Birleşik Şirketleri diye de okunan Amerika’da ise müesses nizama ek olarak hiçbir zaman son sözün söyletilmediği başkanlık makamına Trump ikinci kez oturacak. Bu Amerikan sistemine ‘üçüncü eş başkan’ diyebileceğimiz bir başkan daha eklendi.

Bu yeni başkanın adı Elon Musk. Sosyal medya, ödeme sistemleri, robot, uzay istasyonu, beyin çipi, elektrikli araç, uydu internet sistemleri gibi birçok X’in sahibi olan bu kişi güya ABD’nin harcamalarından sorumlu bakan gibi gözükse de ABD Başkan Yardımcısının da önünde neredeyse Başkanın karar ortağı gibi duruyor.

Peki, bu yeni dönemde Amerika ve dünyayı ne bekliyor?

İki deliden bir akıllı çıkar mı?

Musk’ın da Trump kadar sıyrık olduğu ayan beyan ortada. Güney Afrika Pretoria doğumlu Musk’ın ABD anayasasına göre başkan seçilmesi imkânsız. Çünkü ABD’de doğmayan ve sonradan vatandaş olan biri ABD başkanı seçilemez. Bu yüzden onun olabileceği şey sadece gölge veya eş başkan…

Musk’ın Trump’a ne kadar etki yapabileceğini ve kişiliğini kestirmek güç değil. Zira biz Musk’ı israile gidip, sahte beşik önünde emir aldıktan sonra yaptığı tavır değişikliğinden çok iyi biliyoruz. Hatta 2021’de Yahudilerce kazıklanan Trump’ın yanına yerleştirilme ihtimali de asla gözardı edilemez.

İçerideki dosyalarımızda da göreceğiniz üzere Trump, dolunay günlerine benzer. Çünkü dolunay gelgit günleridir ve ayın yeryüzü üzerindeki etkisi sebebiyle herkes yorgun ve sinirler gergindir. Her söz yanlış anlaşılabilir, sözlerden birkaç gün içinde 180 derece dönüşler yaşanabilir. Hâsılı dolunay her nevi menfiliğe gebedir.

Trump’ın ilk dönemi, ikinci dönemi hakkında yeterli kanaati sunsa da tecrübeli Trump ve biriken kin başka şeylere de sebebiyet verebilir. Körfez ülkelerini haraca bağlamasını bilen Trump, yeni dönemde eski tecrübesini de kullanarak yeraltı örgütleri gibi misliyle tahsilatlar yapacaktır.

Rusya-Ukrayna geriliminde Rusya ve AB ülkelerine keseceği fatura ile savaşı durduracaktır. Türkiye ile Biden dönemine nazaran daha fazla gelgitleri kaçınılmaz olarak yaşanacak. Özellikle de Suriye ve YPG hususunda tarafları sürprizler bekliyor.

Türkiye’nin Trump gelmeden Suriye’ye yapacağı iddia edilen ve günlerce konuşulan operasyon birden gündem dışı kaldı. Bunun nedeni, Trump cenahından alınan bir sinyal midir şimdilik meçhul. Aşikâr olan ise Suriye ve YPG meselesinin Türkiye’yi çok daha uzun bir süre yoracağı.

Filistin yani Batı Şeria ve Gazze soykırımında Trump, meseleyi ilk dönemde olduğu gibi yahudi damadı üzerinden çözmeyi kalkarsa bu tek boyutlu savaş ve soykırım kolay kolay bitmez. Daha önce defaatle sevmediğini söylediği ve UCM tarafından yakalama kararı çıkarılan neyantahunun yolsuzluk soruşturmasıyla düşürülüp bir nebze liberal bir iktidar tesis edilirse yeni bir ateşkes gelebilir. Aksi halde Gazze’de ateşkes pek gözükmüyor. netanyahuyu endişelendiren tek şey, yolsuzluk nedeniyle israilde hapsedilmesi.

Türkiye’de ise iki sağlık terörü yaşanıyor.

İlki ‘Yenidoğan Çetesi’ olarak adlandırılan ve buz dağının küçücük bir kesitine hapsedilen yapı hakkındaki dava. Bu çete, medyada Narin cinayeti kadar bile gündem olmayı beceremedi. Nedense bu konuyu polis, jandarma, adli tıp, istihbarat ve savcılardan daha iyi bildiğini zanneden ve üstünde tepinmekten zevk alan medya, yenidoğan terörüne yerince ilgi göstermedi.

Bir diğer terör ise Türkiye’nin nüfusunu düşürme ve devleti soymak için yapılan sezaryen işlemleri. Dünyada her yüz kadından 85’i normal, 15’i ise sezaryen ameliyatı ile (anormal) doğum yaparken Türkiye’de her yüz kadından 60’ına anormal/sezaryen doğum yaptırılıyor.

Vicdan sahibi doktorlar, bu hususu şunlarla izah ediyor: Kadınların acı, ölüm ve engelli doğumla korkutulması. Sıcak tutulması gereken doğumhanelerin soğutularak normal doğumun engellenmesi. Bir güne yakın beklenecek doğum yerine 30 dakikalık işlemle doğum yaptırılması. Az işleme çok büyük fatura kesilmesi. Özel hastanelerin devleti soyma konusundaki engellenemeyen yarışı…

Bırakınız başkalarını, ‘İngiltere bu işi nasıl çözmüş’ diye merak eden bir Allah’ın kulu olsa bu işi bir haftada çözer ama maalesef bu ülkede Allah’ın o tür kullarından bir yetkili çıkmıyor.

Daha hayırlı bir gelecek niyazı ile…

Vesselam!