Amerikan imzasıyla Körfez mutabakatı
Katar’a ve Emir Temim’e çamur atmak için açılmış pek çok geveze sosyal medya hesabı bir anda dut yemiş bülbüle döndü. Medya sektöründe çalışanlar yeni duruma intibak etmeye çalıştılar. Yüzlerdeki ifadeler ve sözlerdeki tonlamalar ister istemez değişime uğradı. Yöneticiler kucaklaşınca hikâye de sona ermiş oldu. Geriye ibret verici bir ders kaldı. O da şu: Arap yönetimlerinin aldığı kararlar, Amerikan çıkarlarına uygun düşmek şartıyla, yani ancak Amerika’nın rızası ve imzasıyla geçerlilik kazanır. Arap halkları olarak bir araya gelip özgürleşmemiz lazım. Yoksa bu kısır döngüden kurtuluş mümkün değil.
2017 yılının ortalarında Katar'a yönelik askeri bir saldırının Trump ve elbette damadı Kushner’in desteğiyle BAE, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Mısır tarafından sahneye konacağı kesin gibiydi. Neyse ki iki ülke arasında askeri işbirliğini güçlendirme amacıyla bir anlaşma imzalandıktan sonra TBMM Türk askerinin Katar’a gitmesini onayladı ve 18 Haziran 2017 günü intikal gerçekleşti. Böylece hadiselerin gidişatı tamamen değişmiş oldu.
Hikâye, Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasıyla başladı. Trump Körfez bölgesine yaptığı ilk ziyarette çevre ülkeleri kendisine boyun eğdirmek ve onları korkutarak para sızdırmak için bir oyun tertipledi. Ama Türkiye’nin kaya gibi hamlesi dengeleri değiştirdi, oyunu bozdu. 23 Mayıs 2017 sabahı Katar Haber Ajansı’nda yayınlanan bir haber bütün dünyayı şaşkınlığa düşürdü. Katar Emiri, Suudi Arabistan’ı hedef alan açıklamalar yapıyordu. Katar resmi bir açıklamayla böyle bir açıklamanın gerçekte mevcut olmadığını, bir bilgisayar korsanlığı hadisesiyle karşı karşıya kalındığını ilan ettiyse de kimselere yaranamadı. Peşinden Körfez krizi başgösterdi.
Türkiye askeri saldırı ihtimalini sıfırladı
5 Haziran 2017’de dört ülke (Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır) Katar ile ilişkilerin kesildiğini, tüm kara, hava ve deniz sınırlarının kapatıldığını duyurdu. Bu tam bir ablukaydı ve zalimceydi. Zira Katar Haber Ajansı’na komşu ülke BAE tarafından sızıldığına dair deliller her şeyi ortaya koyuyordu. Ne çare, Katar gözden çıkarılmıştı bir kere.
Fakat Türkiye’nin varlığı askeri saldırı ihtimalini ortadan kaldırmaya yetti. Abluka devletleri Katar’a 13 maddeden oluşan taleplerini dayattılar. Bu talepler yerine getirilene dek ablukanın ve Katar’a dönük boykotun süreceğini duyurdular. Bu taleplerin en önemlileri şunlardı:
- • El Cezire Haber Network’u faaliyetlerine son versin.
- • İran ve Türkiye ile ilişkiler azaltılsın.
- • Türk askeri üssünü kapatılsın.
- • İslami grupları desteklemekten vazgeçilsin.
Katar’ın bu talepleri kabul etmesi mümkün değildi ve reddetti. Abluka ülkeleri baktılar ki olmuyor, taleplerini 6’ya düşürmek suretiyle yeni bir hamle yaptılar. Bu hamle de netice vermeyince taraflar arasındaki gerilim tavan yaptı. Abluka devletleri diğer Arap ülkelerini de kendi yanlarında yer almaya zorladılar. Katar ile ilişkileri devam ettirenleri tehdit etmeye başladılar.
Körfez krizini en başından takip eden bir kişi, zamanlamasının gayet manidar olduğunu farkedecektir. Zira ABD Başkanı "Donald Trump"ın Riyad'ı ziyaret etmesinden yaklaşık iki hafta sonra hadiseler gelişti. Bu ziyarette konuya ilişkin bazı hususların dillendirildiği biliniyor. Trump’ın amacı zaten açıktı. Körfez ülkelerinden birtakım anlaşmalar yoluyla milyarlarca doları ele geçirmekten ibaretti. Nitekim kriz ABD’nin silah satışları yoluyla kasasını doldurmaya yaradı. Ülkesine dönen Trump, Körfez ziyaretinde yaptığı dolgun anlaşmaları propaganda unsuruna dönüştürmekte gecikmedi. Velev korsanlık yaparak olsun, neticede büyük bir başarı elde etmişti. Hem ülke hazinesine ciddi bir para akışı temin etmiş, hem de istihdama katkı sağlamıştı.
Biden geldi hesap döndü
Amerikan başkanlık seçimleriyle manzara değişti. Biden’in kazanması, seçim kampanyası sırasında verdiği sözü tutması halinde Suudi Arabistan’ın epey başının ağrıyacağına işaret oldu. Sinyali alan Suudi yönetimi yeni konjonktüre hazırlıksız yakalanmamak adına uzlaşma adımlarını hızlandırma kararı aldı. Zaten Suudi Arabistan‘daki toplantıda dikkatinizi çekmişse ne Bahreyn Kralı, ne BAE Veliaht Prensi Bin Zayed, ne Umman Sultanı, ne de Mısır Cumhurbaşkanı Sisi mevcuttu. Bu durum, uzlaşmanın Suudi kararı olduğunu, geri adımın bizzat Riyad yönetimi tarafından alındığını ortaya koyuyor. Trump, başkanlık görevini bırakmadan önce dikkate değer bir başarıyı gelecekteki siyasi kariyeri adına haneye yazdırma niyetinde. Damadı Kushner’i yanında getirmesi de bunun en açık göstergesi.
Arap halklarının olan bitene müdahil olma durumu söz konusu değil. Kendi ülkelerindeki zalim idarecilerin karşısında fikirlerini açıkça söyleme imkânından mahrum durumdalar. Sopanın karşısında susmaktan başka çareleri maalesef yok.
İşin çilesini halk çekti
Elbette bu alınan kararların ceremesini her zaman olduğu gibi yine halk çekti. Verilen talimatları yerine getirmek suretiyle Arap yöneticileri koltuklarını sağlama almış oldular. Abluka ve boykot kararı aileleri böldü, ortak işler sıkıntıya girdi, çoğu insan işinden oldu, itiraz edenler hatta boykot kalksın diye dua edenler zindanı boyladı. Katar’a muhabbet beslemek korku ve endişe vesilesi haline geldi. Boykota destek verme adına eşini boşayanlar bile görüldü.
Her krizin fırsatçıları olduğu gibi Katar krizinin de fırsatçıları çıktı. Rejimin borazanı gibi çalışan elektronik sinekler, yani trol orduları sanal âlemde cirit atmaya başladılar. Tek görevleri vardı: Emir Temim ve ailesi dâhil Katar ile ilgili ne varsa saldırı konusu yapmak. Bu krizden vurgunu vuranlar sadece sanal medya trolleri olmadı. Medyada yer alan yazar ve çizer takımı da ulufe kuyruğundaki yerlerini aldılar. Anlaşma sonrası hepsinde insanı hayretler içinde bırakan ani bir tavır değişikliği görüldü.
Amerikan çıkarları belirliyor
Arap âlemine genel bir mutluluk havası yayıldı. Sınırların açılması ve ilişkilerin normalleşmesiyle ilgili ülkelerin vatandaşları kutlamalar yaptılar. Katar boykotuna dair tutumları sebebiyle zindana girenlerin çıkmaları için dualar edilmeye başlandı. Katar’a ve Emir Temim’e çamur atmak için açılmış pek çok geveze sosyal medya hesabı bir anda dut yemiş bülbüle döndü. Medya sektöründe çalışanlar yeni duruma intibak etmeye çalıştılar. Yüzlerdeki ifadeler ve sözlerdeki tonlamalar ister istemez değişime uğradı. Yöneticiler kucaklaşınca hikâye de sona ermiş oldu.
Geriye ibret verici bir ders kaldı. O da şu: Arap yönetimlerinin aldığı kararlar, Amerikan çıkarlarına uygun düşmek şartıyla, yani ancak Amerika’nın rızası ve imzasıyla geçerlilik kazanır. Arap halkları olarak bir araya gelip özgürleşmemiz lazım. Yoksa bu kısır döngüden kurtuluş mümkün değil.