Almanya: Avrupa'nın devi sendeliyor mu?
Avrupa'nın en önemli, dünyanın da en büyük dördüncü ekonomisine sahip olan Almanya'da Ukrayna savaşı başladığından beri birçok endişe verici gelişme yaşanıyor. Enerji krizi, resesyon riski, darbe girişimi derken Almanya değişimlere ayak uydurmak için politikalarında değişikliğe gidiyor. Ancak artık herkes Almanya’nın dönüşürken tarihte bir kez daha radikal bir yöne doğru ilerlemesinden endişe ediyor.
Kalite, disiplin, çalışkanlık, dakiklik deyince akla ilk gelen ülkelerden biridir Almanya. Öyle ki ünlü « Deutsche Qualität » (Alman kalitesi) tabiri birçok dilin lügatına bile girmiştir. Almanya bugün hâlâ Avrupa'nın en güçlü, dünyanın ise en büyük dördüncü ekonomisine sahip. Gayri safi değer üretiminin neredeyse dörtte birini oluşturan sanayisi, yüksek ihracat gücü, dünyaca ünlü ekonomik merkezleri ve tanınmış markalarıyla Almanya kuşkusuz bir dünya devi.
16 yıl boyunca iktidarda kalan eski Almanya şansölyesi Angela Merkel de güçlü Almanya'yı çok güzel temsil eden bir liderdi. Forbes dergisinin gerçekleştirdiği sıralamada, 2010 yılı hariç 2006-2020 yılları arasında tam 14 kez "Dünyanın En güçlü Kadını" unvanını korudu. Soğukkanlı, ılımlı, birleştirici ve çözüm odaklı duruşu, Merkel'i Almanya'da istikrarın sembolü haline getirdi. Olaf Scholz ile başlayan yeni dönemde ise Almanya’nın geleceği hakkında birçok soru işareti oluşmaya başladı.
Göçmenler Alman ekonomisinin lokomotifi
Almanya'nın ağırladığı göçmen nüfusu incelediğimizde, öncelikle bugün ülkede yaşayan yaklaşık 3 milyon Türk kökenli vatandaş da dâhil olmak üzere göçmenlerin ülke ekonomisinin lokomotifi olduğunu söyleyebiliriz. Frankfurt Anakent Belediye Başkanlığı adayı Uwe Becker'e göre, “Frankfurt da Almanya da göçmenler olmasaydı kat kat daha fakir olurdu”.
Somut verilerle konuşmak gerekirse, 2020 yılında Almanya Ekonomi ve Enerji Bakanlığı Müsteşarı Elisabeth Winkelmeier-Becker, Almanya’da bulunan 100 binden fazla Türk kökenli iş insanının yaklaşık yarım milyona yakın çalışanı olduğuna ve toplam 50 milyar euro ciro ile Almanya’nın refahına ve ekonomik gelişmesine katkı sağladığını ifade etti.
Almanya, göçmenlerin ülke ekonomisine katkısının farkında. Aslında bugün ülkenin karşılaştığı ciddi problemler mevcut ve bunların çözümünün de göçmenler olduğu düşünülüyor. Bunlar öncelikle, gittikçe azalan nüfus ve buna bağlı olarak oluşan iş gücü açığı. Ekonomi Bakanı Robert Habeck'e göre, “pek çok sektörde giderek artan kalifiye eleman ve nitelikli iş gücü açığı, Almanya'nın ekonomik kalkınmasının önünde ciddi bir engel teşkil ediyor”. Ülkede hâlihazırda 2 milyon çalışan açığı bulunuyor.
Merhametinden değil göçmenlere ihtiyacı olduğu için Almanya göçmenlere karşı diğer AB ülkelerine kıyasla daha ılımlı bir politika izliyor. Örnek vermek gerekirse, göçmenlerin topluma uyumunu ve siyâsî katılımını güçlendirmek amacıyla Alman hükümeti bir vatandaşlık reformu gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Bu sayede Türkler yıllardır beklediği “çifte vatandaşlık” hakkına kavuşabilecek. Almanya’nın ılımlı göç politikasına bir diğer örnek ise ülkenin, Avrupa'da en çok Suriyeli mülteciye (605 bin kişi) ev sahipliği yapıyor olması.
Bunların haricinde, Almanya nitelikli göçmenler için bir cazibe merkezi olmak amacıyla göçmenlerin ülkede iş bulup yerleşmelerini kolaylaştıracak “puan sistemi” üzerine kurulu yeni bir göç yasası çıkarmaya hazırlanıyor.
Enerji krizi en sert Alman ekonomisini vurdu
Alman ekonomisinin bu kadar güçlü olmasının sebeplerinden biri de ucuz Rus gazıyla ilerleyen sanayisiydi. Bu nedenle Alman hükümeti, Rusya-Ukrayna savaşının ilk zamanlarında uzun süre tepkisiz kaldı. Ukrayna'ya yardım konusunda isteksiz görünen Berlin, kısa süre sonra eleştirilerin hedefi haline geldi. Uzun bir bekleyişin ardından Almanya’nın yardım amacıyla Ukrayna’ya gönderdiği 50 bin miğfer çok konuşuldu. İlk aylarda yaşadığı tereddüt anlarından sonra Almanya mecburen Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Rusya'ya karşı yürüttüğü yaptırım politikasına uymak zorunda kaldı.
Ukrayna savaşının Almanya için enerji faturası ağır oldu. Krizin etkilerini azaltmak için hükümet bir dizi tedbir aldı. Enerji tasarrufu sağlamak adına alınan tedbirler kapsamında ülkedeki kamu binaları, üniversiteler, kiliseler hatta federal meclis bile alınan kararlar gereği en fazla 19 dereceye kadar ısıtılabiliyor.
Almanya'nın 2035'e kadar yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçmesini sağlayacak bir yasa hazırlanmıştı. Ancak Ukrayna savaşı, Almanya'nın enerji politikasında değişikliklere sebep olacak gibi gözüküyor. Örneğin savaşla birlikte kapalı olan kömür santralleri tekrar kullanıma açıldı ve 3. çeyrekte kömür kaynaklı elektrik üretimi, geçtiğimiz senenin aynı dönemine kıyasla yüzde 13,3 arttı.
Enerji krizinin Almanya ekonomisi üzerinde ciddi etkileri oldu. Almanya'da hükümet, ekonomide bu yıl yüzde 1,4 büyüme, gelecek yıl ise yüzde 0,4 daralma bekliyor. Alman hükümeti, savaşın başlangıcından bu yana artan enerji fiyatlarını kontrol altına almak, tüketici ve iş yerlerini enflasyona karşı korumak için 200 milyar euro'luk bir fon ayırdıklarını açıkladı. Ayrıca geçtiğimiz günlerde AB, Almanya'nın enerji krizinden etkilenen firmalarına toplam 49 milyar avro mâlî destek sağlamasına yönelik programa onay verdi.
Aşırı sağ tehlikesi büyüyor
Ekonomisi zayıflayan ve toplumu farklı milletlerden oluşan bütün devletlerin karşılaştığı en büyük tehlikelerden biri, ekonomik sorunların baş göstermesiyle ırkçılık ve yabancı düşmanlığının da hortlamasıdır. Böyle kriz zamanlarında sorunların faturası genelde ülkedeki yabancı ve göçmenlere kesilir.
Almanya da, Nazi geçmişiyle neonazi görüşlerin tekrar hortlayıp güçlenmesine müsait bir ülke. Maalesef böyle bir durumdan en çok etkilenecekler arasında ülkede yaşayan Türkler de var. Geçmişte Türkler Almanya'da bu tür trajik olaylara maruz kaldılar. 1993 yılında bir Türk ailesinin müstakil evinin neonaziler tarafından kundaklanması sonucu 5 aile ferdinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan Solingen faciası hala hafızalarda. Bu tarz olaylar belli ölçüde devam ediyor. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı hedef alan nefret suçları, ayrımcılık ve hak ihlâllerine ilişkin raporlar hazırlıyor. 2020 yılında AB ülkelerinde vatandaşlarımızı hedef alan; Almanya’da 205, Fransa’da 40, Avusturya’da ise 37 saldırı olmak üzere toplam 28 ülkede 389 saldırı kaydedildi. Karşımıza çıkan rakamlardan Almanya'nın bu konuda hâlâ önde olduğunu görüyoruz.
Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV)'nın kamuoyuna açıkladığı Haziran 2021 raporunda, Almanya'da yaklaşık 33 bin 900 aşırı sağcının bulunduğu ve bunlardan 13 bin 500' ünün “şiddet eğilimli” oldukları ifade edildi.
Almanya'da aşırı sağ sorunu ne derece büyüyebilir diye düşünürken, geçtiğimiz günlerde ülkede ilginç ve hiç beklenmedik bir gelişme yaşandı. 7 Aralık’ta darbe girişimi planladıkları gerekçesiyle ve terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla aralarında eski asker, polis ve yargıcın da bulunduğu 25 şüpheli gözaltına alındı. Almanya gibi bir ülkeden “darbe girişimi” açıklamasını duymak tabii ki hepimizi şaşırttı. Yapılan açıklamalarda “İmparatorluk Vatandaşları” ideolojisine sahip faşist bir grubun parlamentoyu basacağı ve ellerinde 18 kişilik bir ölüm listesi bulunduğu iddiaları ortaya atıldı. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, darbe girişimi konusunda, “Devlet düşmanlarına karşı sert duruşumuzu sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.
Tabii ki ülkede yaşananlar bizi, Almanya'nın Türkiye'de yaşanan 15 Temmuz darbe girişimine karşı takındığı tutumu sorgulamaya sevk ediyor. Kendi ülkesinde ortada henüz hiçbir saldırı yaşanmamışken şüphelileri bu kadar kolay “terörist” ilan edebilen Almanya, Türkiye'deki darbe girişiminde 251 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuş FETÖ terör örgütü mensuplarına kucak açarak aslında kendisiyle çelişiyor.
Sonuç olarak Almanya hâlâ güçlü bir ülke olmaya devam ediyor ama sendelemeye başladı diyebiliriz. Ukrayna savaşı esnasında aslında kendi zayıf halkalarının da farkına vardı. Tek başına aldığı kararlar nedeniyle Fransa gibi AB ortakları tarafından bencillikle suçlandı. Olaf Scholz'un Çin'e ziyareti ve ülkenin en büyük limanının hisselerinin bir bölümünün Çinli Cosco şirketine satılması, Almanya'nın ABD'ye olan bağımlılığından da kurtulmak istediği ve kendisine alternatif ortaklar aradığı şeklinde yorumlandı. Bütün bunlar yaşanırken acaba sendeleyen dev, eski ihtişamına kavuşmak mı istiyor? Almanya'da hazırlanan bir rapora göre Alman Ordusu, NATO görevlerini yerine getirmek için bile yetersiz bir durumda. Peki, olası bir dünya savaşında Almanya'nın durumu ne olur? Olaf Scholz, durumun ciddiyetinin farkında olacak ki, Ukrayna savaşı başlar başlamaz savunma harcamaları için 100 milyar euroluk “özel fon” kurulacağını açıkladı. Kısaca, değişen dünya gibi Almanya da değişiyor ve yeni jeopolitik dengelere ayak uydurmaya çalışıyor. Ümit edelim ki, Alman devinin bu ânî değişimi insanlık için yeni bir drama sebep olmasın.
- Macron rotayı Ortadoğu’ya kirdi
- Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu hafta Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı'na katılmak üzere Ürdün'e gitti. Macron’un bölge ülkelerinin lider ve üst düzey yetkililerini bir araya getirme girişimi, Türk ve Fransız basınında “Türkiye-Fransa arasında Orta Doğu’da da rekabet başladı”, “Fransa, Türkiye'nin operasyonlarına karşı konferans düzenliyor” tarzında yorumlara yol açtı. Konferans sonrasında Macron, Rusya-Ukrayna arasındaki savaşa değinirken “Bana kalırsa ben, Çinlilerin ve Türklerin bundan sonraki aşamada ne olacağını görüşmek için yalnız müzakere etmelerini istemiyorum” ifadelerini kullanarak Türkiye karşıtlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Orta Doğu'da nüfuzunu arttırmaya çalışan Fransa, Afrika'da ise güç kaybediyor. Fransa, Mali'den sonra Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki son askerî birliğini de çekeceğini duyurdu. Öte yandan, Dünya Kupası'nı Arjantin'e karşı kaybeden ve yarı finallerde Fas ile de karşı karşıya gelen Fransa, ikili ilişkilerini güçlendirmek amacıyla Fas'a vize kısıtlamalarını kaldıracağını bildirdi.