Afrika’nın yağmalanması artık bitmeli

MAMADOU ABDOUL - AKADEMİSYEN / ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ
Abone Ol

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan soruşturmaya göre, çokuluslu şirketler genel olarak Afrika'da ve özellikle de Demokratik Kongo'da silahlı çatışmalarda rol oynuyor. Silahlı grupları destekliyorlar ve hammaddelere erişim sağlamak için savaşların puslu ortamından yararlanıyorlar. Ekim 2002’de yayınlanan bir raporda, Belçikalı işadamları Georges Forrest ile John Bredenkamp’ın Demokratik Kongo'nun yağmalanmasına karıştıkları görülüyor. Afrika'nın yağmalanmasından bahsettiğimizde, aklımıza hemen Batılı çokuluslu şirketler geliyor. Ancak Afrikalı liderlerin suç ortaklığı yaptığını unutmamalıyız.

Afrika'nın yağmalanması, kanuna ve mülkiyet haklarına zarar verecek şekilde, kıtayı, özellikle toprak altı zenginliğini yıkıcı bir şekilde soymaktan ibarettir. Afrika'nın işgalinden bu yana çok fazla servet Afrika topraklarından ayrıldı. Bağımsızlıktan bugüne bu felaket aynen devam ediyor. Peki, neden?

Afrika, az gelişmiş ülkelerin ekonomilerinin gelişimi için hayatî ehemmiyet taşıyan kaynaklar bakımından zengindir. Bununla birlikte toprağı, mâden yataklarını, enerji kaynaklarını ve hammaddeleri ele geçirmek için uğraşan yabancı çokuluslu şirketler tarafından yağmalanmaktadır. Afrika Devletleri sağlıklı rekabet ilkesini korumak için etkili politikalar uygulamadığından, çok uluslu şirketler genellikle yerel rakiplerini devirmek için güçlerini ve bağlantılarını kullanırlar.

Bu kayırmacılık sistemi, onları Afrika pazarlarında baskın konuma taşır. Düzenlenmeyen pazarlar, hem iktisadî, hem de sosyal gasp için tercih edilen araçtır. Mesela, Afrika ülkelerinde tüketicinin korunması ve antitröst yasalarının yokluğu büyük sıkıntıdır. Tuz, şeker, süt, un, yağ ve çay gibi emtia pazarlarına hâkim olan sadece iki veya üç büyük şirket bulunmaktadır. Benzer şekilde bu çokuluslu şirketler, özellikle ciddi çatışmaların olduğu ülkelerde, değerli tabiî kaynakları da kontrol ediyorlar.

Savaşı Batılı şirketler körüklüyor

BM tarafından yapılan soruşturmaya göre, çokuluslu şirketler genel olarak Afrika'da ve özellikle de Demokratik Kongo 'da silahlı çatışmalarda rol oynuyor. Silahlı grupları destekliyorlar ve hammaddelere erişim sağlamak için savaşların puslu ortamından yararlanıyorlar. BM uzmanlarının 2 Ekim 2002’de yayınladığı bir raporda, Belçikalı işadamları Georges Forrest ile John Bredenkamp’ın Demokratik Kongo'nun yağmalanmasına karıştıkları görülüyor.

Afrika'nın yağmalanmasından bahsettiğimizde, aklımıza hemen Batılı çokuluslu şirketler geliyor, ancak Afrikalı liderlerin suç ortaklığı yaptığını unutmamalıyız.

Afrika'nın yağmalanmasından bahsettiğimizde, aklımıza hemen Batılı çokuluslu şirketler geliyor, ancak Afrikalı liderlerin suç ortaklığı yaptığını unutmamalıyız. Bu açık veya örtülü destek, çeşitli biçimlerde oluyor: Yerli toplulukların mülkiyet haklarının ihlali, şeffaf ve adil ihale ilkesine uyulmaması, rakipleri devirmek için adaletin araçsallaştırılması gibi.

Liderler kendi halkından çalıyor

Halkın çıkarlarını koruması beklenen liderler, kamu fonlarını zimmetine geçirmekten çekinmiyorlar. Mesela, 1979'dan 2017'ye kadar iktidarda olan Angola Cumhurbaşkanı Jose Eduardo Santos, 2018 yılında Forbes dergisi tarafından dünyadaki en zengin siyahi Devlet Başkanı olarak kabul edildi. Peki, bu nasıl oldu? Cabinda bölgesinden elde edilen petrol gelirlerini zimmetine geçirmesiyle.

İktidarda kaldığı yıllar boyunca, İsviçre başta olmak üzere Avrupa’nın önde gelen şehirlerinde gayrimenkul koleksiyonu biriktirdi. Yüklü banka hesapları da cabası.

Afrikalı liderler mümkün olduğunca uzun süre iktidarda kalmak için siyasi, mâlî ve askerî destek karşılığında çok uluslu şirketlerin şaibeli sözleşmelerine gözlerini kırpmadan imza atıyorlar. Gine ve Togo devlet başkanlarının seçim kampanyalarında Bolloré grubuyla iş tutması karşılığında limanlardaki fırsatları vaat ettikleri biliniyor.

Medya soyguna sessiz kalıyor

Gerçeği söylemek ve bizi bilgilendirmekle yükümlü medyaya gelince, bazı olumsuzluklara bilerek sessiz kalarak suç ortaklığı yapıyorlar. Afrikalı işadamları, politikacılar ve liderlerden oluşan reklam verenlerin mâlî desteğine bağımlı bir sektör olmayı tercih ettiler. 2012 yılında Uganda Başbakanlık ofisinde meydana gelen yolsuzluk vakası en bariz örneklerden biridir. Başbakanlık ofisinin ülkedeki en büyük reklam verenlerden biri olması nedeniyle bu skandal medyada layık olduğu ilgiyi görmedi, pek az yayın yapıldı. Daily Monitor'un Yayın Yönetmeni Don Wanyama'nın dediği gibi, reklamlardan elde edilen geliri kaybetme korkusu herkese sessizlik getirdi. Öte yandan haber kanalları, günlük gazeteler ve haftalık referansların çoğu, uluslararası firmaların 10 yöneticisine (Bouygues, Xavier Niel, Dassault, Bernard Arnault, Bolloré, vb.) aittir.

Afrika her yıl zengin ülkelere 58 milyar dolarlık yardım sağlıyor. Afrika'da 300 milyon insan (nüfusun yüzde 21'i) yeterli beslenemiyor.

Medyayı kontrol ediyorlar ve imajlarını düzgün tutmak için bir araç olarak kullanıyorlar. Bu şekilde Afrika'yı sessiz ve derinden sömürmeye devam ediyorlar.

Afrika yardım almıyor. Zengin ülkelere yardım ediyor.

Zengin ülkelerin Afrika'ya yardım ettiğine inanmaya yönlendiriliyoruz. Ancak doğrusu tam tersidir. Afrika her yıl zengin ülkelere 58 milyar dolarlık yardım sağlıyor. Afrika'da 300 milyon insan (nüfusun yüzde 21'i) yeterli beslenemiyor.

  • ● Çokuluslu şirketlerin her yıl Afrika'dan 224 milyar dolar veya saniyede 7.000 dolardan fazla vergi kaçırmasına göz yumuluyor.
  • ● Afrika kıtasının kölelikten sonra mâruz kaldığı vergi kaçakçılığı, her türlü yasadışı ticarî faaliyet, tabiî kaynakların, topraklarının, sanat eserlerinin yağmalanması ve çevrenin tahrip edilmesi gibi felaketler bugün de bütün hızıyla devam ediyor.
  • ● Vergi kaçakçılığı maksimum kar, yani ücret rekabeti gerektirir. Mesela Etiyopya, ürünlerinin üretimi için aylık 27 dolar veya günlük 0,85 dolara pazarlık yapan çokuluslu hazır giyim şirketleri için bir kazanç cenneti hâline gelmiş durumda.

Bu rakamlar Dünya Bankası tarafından belirlenen, aşırı fakirlik sınırı olan kişi başı günlük 1,90 ABD doların yarısı bile etmiyor. 100. yılını kutlayan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün bundan bahsetmemesi tam mânâsıyla skandal.

Son zamanlarda Etiyopya'yı yüzde 10'dan fazla büyüme oranı ile dünyanın en dinamik ülkesi olarak belirleyen IMF'nin kendisiydi. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Ruanda, Fildişi Sahili ve Tanzanya yüzde 7'nin üzerinde büyüme yaşadı. Afrika'nın gerçek bir ekonomik patlama yaşadığı ortada ama Batı’nın tatmin olmayan aç gözlülüğü Afrika kıtasının muhteşem potansiyelini bozuk para gibi harcıyor. Ekonomik faaliyetlerden Afrika halkları gerektiği gibi faydalanamıyor, parsayı yine açgözlü Batılı şirketler topluyor.

Zengin ülkelerin Afrika'ya yardım ettiğine inanmaya yönlendiriliyoruz. Ancak doğrusu tam tersidir. Afrika her yıl zengin ülkelere 58 milyar dolarlık yardım sağlıyor. Afrika'da 300 milyon insan (nüfusun yüzde 21'i) yeterli beslenemiyor. Çokuluslu şirketlerin her yıl Afrika'dan 224 milyar dolar veya saniyede 7.000 dolardan fazla vergi kaçırmasına göz yumuluyor.