AB’den tuzu kurulara vize şoku

HABER MASASI
Abone Ol

Türkiye’ye AB tarafından adı konulmamış bir vize ambargosu uygulanıyor. İstatistikler, AB ülkelerine girmek için yapılan her iki Şengen vize başvurusundan birinin reddedildiğini gösteriyor. Bu durum aslında iki yıldır böyle. Pandemi yasaklarının kalmasının ardından AB’nin Türkiye’ye uyguladığı vize politikası tamamen değişti ve bir daha da eski haline gelmedi. Türkiye’de bu konunun gündem olması ise seçim sonrasına nasip oldu. 6’lı masanın kazanacağına, Kılıçdaroğlu’nun da cumhurbaşkanı olacağına inanan hatırı sayılır miktardaki muhalif, istedikleri sonucu alamayınca millete hakaret edip ‘Bizim tuzumuz kuru, Türkiye’den kaçıp gideriz, kalanlar düşünsün’ diyerek bavullarını hazırladı. Fakat daha önce defalarca gittikleri AB ülkeleri bu tuzu kurulara vize vermeyince, kendini ‘beyaz Türk’ zanneden kalabalığın Avrupalının gözünde ‘koyu tenli bir Suriyeli’den farkı olmadığını anlaması uzun sürmedi.

Kemal Kılıçdaroğlu Nisan ayında katıldığı canlı yayında laf arasında “Biz iktidara geleceğiz, Cumhurbaşkanlığını kazanacağız, bu ülkeyi en geç bir yıl içinde rahat nefes alacağı ülke haline getireceğiz. Vize problemlerini çözeceğiz. Üç ay içinde vatandaşlarımız Avrupa'ya vizesiz girecek” dedi. Kılıçdaroğlu’nun her yalan gibi ‘büyük bir rahatlıkla’ söylediği bu sözlere izleyiciler bir anlam veremedi. Kendileri de bir anlam veremeyen programın sunucuları, Kılıçdaroğlu’na “Avrupa’ya vizeleri sadece Avrupa kaldırabilir. Siz bu konuda ne yapabilirsiniz?” deyince Kılıçdaroğlu da cevabı yapıştırdı:

“Gerekli düzenlemeleri yapacağız. Bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getireceğiz. Siz düşünce özgürlüğüne kısıtlama getirirseniz sizin ülkenizde demokrasi yoktur. Biz diyeceğiz ki, "Bizim ülkemizde her türlü düşünce özgürce paylaşabilir, medya özgürce yayın yapabilir. AB'nin öngördüğü bütün demokratik kuralları ülkemize getireceğiz.”

Çoğu zaman ne dediğini bilmeden konuşsa da Kılıçdaroğlu bu kez boş konuşmuyordu. Bunu anlamak da uzun sürmedi, zira Türkiye’nin önünde 2013 yılından beri AB ile devam eden bir vize mücadelesi vardı ve AB ülkeleri son iki yıldır bu mücadeleyi resmen savaşa dönüştürmüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan da 30 Mayıs’ta TOBB 79. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada “Son dönemde adeta bir siyasi şantaj olarak kullanılan bu vize sorununu en kısa sürede inşallah hal yoluna koyacağız” diyerek AB’nin vizeyi silah olarak kullandığını resmi olarak duyurmuştu.

72 başlıktan 66’sı çözüldü

Avrupa Birliği ile Türkiye 16 Aralık 2013’te bir yola girdi ve “Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Zaptı”na imza attı. Burada yer alan 72 kriter tamamlanırsa, AB ile Türkiye arasında vize muafiyeti gerçekleşecek ve Türkler, AB ülkelerine vizesiz girebilecekti.

Yıllarca bir umut olarak beslenen bu ‘vizesiz Avrupa hayali’nin boş olduğu gerçeği zaman içinde anlaşıldı ve AB, mutabakatta olmayan kuralları zaptın içine sokuşturmaya başladı. 2018’de mutabakatın terörle mücadele kriterine Türkiye’nin PKK ile mücadeleyi bırakması eklendi. Kişisel verilerin korunması ve transferi kriterinde ise Güney Kıbrıs’ın tanınması özellikle zorunlu kılındı. Üstelik Rum yönetimi Şengen bölgesinde olmamasına rağmen..

Hatta o günlerde bu mutabakat haberi gazetelere “3 yıl içinde AB’ye vizesiz gidebiliriz” şeklinde yansıdı. Çünkü kriterler 3 yıl içinde tamamlanırsa anlaşma yürürlüğe girecek ve vizeler kalkacaktı. Tüm engellemelere rağmen 2018’de 72 kriterin 66’sını tamamladık. Ama AB elini daha çabuk tuttu.

Yıllarca bir umut olarak beslenen bu ‘hayal’in boş olduğu gerçeği zaman içinde anlaşıldı ve AB mutabakatta olmayan kuralları zaptın içine sokuşturmaya başladı. 2018’de mutabakatın terörle mücadele kriterine, Türkiye’nin PKK ile mücadeleyi bırakması eklendi. Kişisel verilerin korunması ve transferi kriterinde ise Güney Kıbrıs’ın tanınması özellikle zorunlu kılındı. Üstelik Rum yönetimi Şengen bölgesinde olmamasına rağmen...

Vize alamamanın 4 adımı

Türkiye’ye vize serbestisini hayata geçirmeye en başından beri niyeti olmadığı anlaşılan AB, vize yasağını uygulamak için de farklı yollar uyguluyor. Bu yolların hepsi de kendi konsolosluk ve büyükelçiliklerinden geçiyor.

Başvurular AB için gelir kapısı

- Şengen bölgesindeki ülkelerin tamamının bir başvuru kotası var. TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya’ya göre bu kota bu yıl yüzde 80 oranında düşürüldü. Eğer kota dolmuşsa daha siz belge toplamaya bile başlamadan başvurunuz reddedilmiş oluyor. Ama tabii ki bundan sizin haberiniz olmuyor, çünkü başvurmadan ret cevabı alamazsınız. Başvurmak için de bir miktar para yatırmanız gerekiyor. Türkiye’de Şengen bölgesinden vize almak için yılda yaklaşık 100 milyon euro başvuru ücreti ödeniyor. Ve AB bu başvuruların hiçbirini onaylamasa da paranın tamamını alıyor.

Herkes potansiyel mülteci

- Başvuru için kota kaldıysa, sıra başvuru belgelerini toplamaya geliyor. Bu tecrübeyi bir kez yaşayanlar bile, AB ülkelerinin bu konuda ne kadar ileri gidebileceğini biliyor. Ülkeden ülkeye fark göstermekle birlikte başvuru belgelerinde AB’nin istediği iki temel nokta var:

1- Gelip başıma bela olacak işe yaramazın teki olmadığınızı kanıtlayın.

2- Gelip başıma bela olacak işe yaramazın teki olmasanız bile geri döneceğinizi kanıtlayın.

Çünkü AB ülkeleri, işlerine yaramayacak herkesi ‘potansiyel mülteci’ olarak görüyor.

Kraldan çok kralcı vize şirketleri

- Belgeler toplandıktan sonra sıra ‘vize şirketi’ eşiğini geçmeye geliyor. Pek çok Şengen ülkesi vize vermek için Türkiye’deki aracı kurumlarla anlaşmalı çalışıyor. Böylece vize alacak kişiyle hiçbir şekilde muhatap olmuyor ve gelen şikayetler için de araya bir bariyer koyuyor. Bu aracı şirketlerin temel özellikleri bir bakıma ‘mahşer yeri’ gibi olmalarıdır. Orada zengin, fakir, yönetici, işçi, üst, alt ayrımı olmaz. Arada elden iş takibi yaptıranlar olur ama herkese “bir şekilde AB’ye kapağı atmaya çalışan mülteciler” gözüyle bakılır.

Eğer AB ülkelerinin bu yıl yüzde 80 oranında azalttığı vize kotası dolmuşsa daha siz belge toplamaya bile başlamadan başvurunuz reddedilmiş oluyor. Ama tabii ki bundan sizin haberiniz olmuyor, çünkü başvurmadan ret cevabı alamazsınız. Başvurmak için de bir miktar para yatırmanız gerekiyor. Türkiye’de Şengen bölgesinden vize almak için yılda yaklaşık 100 milyon euro başvuru ücreti ödeniyor. Ve AB bu başvuruların hiçbirini onaylamasa da paranın tamamını alıyor.

Avrupa Komisyonu, 2022 yılında bu bakışı daha da sertleştirdi. Vizeye başvuranların eksik evraklarından, şüpheli durumlarından hatta vize verildikten sonra gittiği ülkeden dönmeyen kişilerden, aracı şirketleri sorumlu tutmaya başladı. Ve bunun için şirketlere çeşitli cezalar verdi. Bu da bu şirketleri kraldan çok kralcı yaptı ve ‘gözünün üstünde kaşı olanlara’ bile vize vermemeye başladı. Yani daha başvuru yapılan ülkenin bu başvurudan haberi bile olmadan vizeler reddedildi.

Komisyonun bu düzenlemesi, aracı şirketlerin sorumluluğu kadar gücünü de artırdı. Ülkelerin istemediği belgeleri bile isteme yetkileri oluştu. Bugün her iki Şengen başvurusundan biri reddediliyor ve bu retlerin yüzde 70’i belgeler daha başvurulan ülkenin yetkililerine teslim edilmeden bu şirketler tarafından gerçekleştiriliyor.

AB’nin değerlendirme kriteri: Kafamıza göre

Eğer evraklarınız tamamsa, vize şirketleri eşiğini aştıysanız başvurunuz o zaman ilgili ülkenin yetkilileri tarafından inceleniyor. Burada da ret oranları çok yüksek. Ama neden reddedildiği konusunda bilgi almanız imkânsız. Bunun için bir itiraz süreci var ama bu süreçler ‘iş işten geçtikten sonra’ yani uçak kaçtıktan sonra sonuçlandığı için çoğu ret itiraza bile ihtiyaç duymuyor. İtiraz edenlere de zaten açıklayıcı cevap verilmiyor. Son zamanlarda ret oranlarıyla birlikte itirazların da artmasına bir çözüm bulan AB, geçtiğimiz ay vize retlerine itiraz etmeyi de yasaklayarak sorunu kökünden çözdü.

Tüm bunların nedeni ise AB’nin bu konuda kurallara değil tamamen ‘kafasına göre davranması’. Ve AB’nin kafasına göre Türkiye’deki herkesin AB’ye iltica etme niyeti var. Hiçbir şekilde ‘gereksiz’ mülteci istemeyen AB, botlarla gelen mülteci ile ülkesine gelip ‘hiçbir işe yaramayacak’ bir Türk arasında fark görmüyor.

Kendilerine göre haklı tarafları da var. Örneğin Frontex'in rakamlarına göre 2021 yılında sığınma talebinde bulunan Türk vatandaşı sayısı 21.000 civarındaydı. 2022 yılında bu sayı 42 bine ulaştı. Şengen vizesiyle gidip geri dönmeyenlerin oranında da artış var. Ama bunların hiçbiri, Türkiye’nin vize başvurularında en fazla ret alan ülke olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

  • Şengen vizesi nedir?
  • Avrupa Birliğinde 1995 yılında imzalanan Schengen Sözleşmesi kapsamında bu Sözleşmeye taraf olan ülkeler arasındaki sınır kontrolleri kaldırılarak, sözleşmeye taraf olan ülke vatandaşlarına Schengen bölgesinde serbest dolaşım hakkı tanımıştır. Schengen bölgesi kapsamında sözleşmeye taraf olan ülkelerin dış sınırlarında yapılan kontrollerde ortak kurallar ve uygulamalar çerçevesinde vize kontrolleri yapılıp, Schengen sözleşmesi tarafları arasında emniyet güçleri ve yargı alanlarında işbirliği yapılmaktadır. Schengen bölgesinin dışında kalan üçüncü ülkelerin vatandaşları bu ülkelere girebilmek için Schengen vizesi almalıdırlar.
  • Almanya, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İspanya, İsveç, İtalya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Yunanistan Schengen Sözleşmesini imzalayan Avrupa Birliği üyesi ülkelerdir. Avrupa Birliği üyesi olmayan Lihtenştayn, Norveç, İzlanda ve İsviçre de Schengen bölgesine dâhil olup Schengen Sözleşmesinin tarafı konumundadırlar.
  • Schengen vizesine tabi olan ülkelerin vatandaşları 180 gün içinde 90'ı aşmayacak şekilde Schengen ülkeleri arasında serbest dolaşım hakkına sahip olmakla birlikte, Schengen vize rejimi yönetmeliğine göre, Schengen vizesinin ilk kullanımında vizenin alındığı ülkeye giriş yapma zorunluluğu vardır. Örneğin Fransa Konsolosluğundan alınan bir Schengen vizesi ile ilk olarak Fransa'ya giriş yapılması gerekmektedir. Vizenin süresine göre bu ülkeden sonra diğer bir Schengen üye ülkesine seyahat edilebilmektedir.

Şengen ülkelerinin silahı: 10. Madde

Vize reddi sonrası yapılan başvurulara AB, soğuk ve standart bir formla cevap veriyor. Ve diğer maddelerin çoğu ‘kanıt’ gerektirdiği için neredeyse bütün ret gerekçeleri 10. maddeye dayanıyor. Bu maddede “Planlanan kalışın amacı ve şartlarına ilişkin sunulan gerekçe inandırıcı değildir” deniliyor. Yani aslında ‘sana inanmıyorum ve hiçbir gerekçe göstermeden reddediyorum” demek istiyor. Bu durumu ‘alt sınıf için’ kabul edilebilir gören ‘elit Türkler’ ise kendilerinin AB gözünde ne kadar kıymeti olduğunu seçimlerden sonra gördü. Sosyal medyadaki yorumlara göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin ardından ‘artık bu ülkede yaşanmaz’ diyerek gitmek isteyen beyaz Türkler, karşılarında ‘kapı duvar’ bir Avrupa buldu.

Vize reddi sonrası yapılan başvurulara AB, soğuk ve standart bir formla cevap veriyor. Ve diğer maddelerin çoğu ‘kanıt’ gerektirdiği için neredeyse bütün ret gerekçeleri 10. maddeye dayanıyor.

Sadece ülkeden kaçmak isteyenler değil, Türkiye’nin elit sanatçıları da AB’nin vize zulmünden nasibini aldı. Sumru Yavrucuk 10. Frankfurt Türk Tiyatro Festivali'nde sahneleyecekleri oyunda ekip arkadaşları vize alamadığı için sahneye tek başına çıkmak zorunda kaldı.

‘Ayakları kokanlar Anıtkabire alınmasın’ diyecek kadar Kemalist olan türkücü Volkan Konak ve solcu türkücü Onur Akın, seçimlerin ikinci turundan önce vize alamadıkları için Almanya konserlerini iptal etti. İngiliz medyasına konuşan özel bir turizm şirketi sahibi olan Barış Öztürk, 10. maddenin bir silah olarak kullanılmasını “Seyahat gerekçenize inanmıyoruz” diyor. Bunlar çok yuvarlak gerekçeler. Esası şu: Ülkeye geri dönecek misiniz, dönmeyecek misiniz? Bunu öğrenmek istiyor. Seni ülkeye yeteri kadar bağlayan sebep var mı, yok mu, ona bakıyor” şeklinde açıklıyor.

Yani AB ülkeleri, kendi yaşadığı ülkeye âidiyet duymayan herkesi muhtemel bir ‘parazit’ olarak görüyor. Ünlü bir türkücü olmanız da bir işe yaramıyor. Volkan Konak isimli türkücünün Almanya tarafından iki kez reddedilmesine de “Volkan Konak ne yapacak orada, gidip Mercedes fabrikasında mı çalışacak?” şeklinde isyan eden Öztürk de ‘tuzu kurular’ gibi bir gerçeği atlıyor: Almanya’nın ihtiyacı olan şey, kendi ülkesine düşman olduğu için gelen bir türkücü değil, Mercedes fabrikasında çalışacak kalifiye eleman.

Avrupa’nın arabı, ABD’nin latiniyiz

Türkiye’den gayrimenkul alarak vatandaşlık kazanan yabancılara, özellikle de Araplara nefret kusan elitlerimizin AB’den mülk alarak oturum izni kapma yarışı da son sürat devam ediyor. TÜİK verilerine göre 2020'de 35 bin 184 Türk, yurt dışından konut satın alarak vatandaşlık peşine düştü. Bu sayı 2021'de 46 bine fırladı. Türklere Avrupa’dan ev satan bir emlak şirketinin verilerine göre özellikle kira artışına sınır getiren düzenlemeden sonra evlerini satıp yurt dışına kaçanların sayısında yüzde 40 artış söz konusu. Yatırım tutarı Yunanistan’da 250 bin euro, Portekiz’de 280 bin eurodan başlıyor. İspanya’da 500 bin euroyu buluyor.

Evini satıp, Avrupa’nın ‘Arabı’ olamayanlar ise şansını ABD sınırında Meksikalı numarası yaparak denedi. ABD Gümrük ve Sınır Koruma Dairesi’nin son verilerine göre, 2020 yılında 2 bin, 2021’de 5 bin, 2022 yılında ise yaklaşık 25 bin Türk, Meksika sınırından ABD’ye sığınmacı olarak geldi. Dahası bunlardan 253’ünün çocukları da yanındaydı. 23 çocuk ise yanında hiç kimse olmadan ABD sınırına dayandı.

AB ülkeleri, kendi yaşadığı ülkeye âidiyet duymayan herkesi muhtemel bir ‘parazit’ olarak görüyor. Ünlü bir türkücü ya da oyuncu olmanız da fark etmiyor. Volkan Konak isimli türkücünün Almanya tarafından iki kez reddedilmesine “Neden vize verilmiyor? Volkan Konak ne yapacak orada, gidip Mercedes fabrikasında mı çalışacak?” şeklinde isyan eden turizm şirketi patronu da ‘tuzu kurular’ gibi bir gerçeği atlıyor: Almanya’nın ihtiyacı olan şey kendi ülkesine düşman olduğu için gelen bir türkücü değil, Mercedes fabrikasında çalışacak kalifiye eleman.

Eğer aklınıza ‘Amerikan rüyasına kapılmış fakirlerin’ bu yolculuğa çıktığı gibi fikir gelirse onu çürüten de yine ABD’li yetkililer olur. Eski bir ABD Sınır Koruma memurunun ABD basınına verdiği bilgiye göre Türkler en çok “Cinsel ya da dini tercihleri” nedeniyle ayrımcılık gördüklerini öne sürerek sığınma istiyor. Yani bu kaçak ‘göçmenlerin’ neredeyse tamamı Türkiye’deki ‘tuzu kuru’ ekibinden geliyor. Aynı yetkiliye göre, ABD sınırına dayanan bu zavallı mültecilerin önemli bölümü doktor, mühendis ve avukat gibi beyaz yakalılardan oluşuyor.

Zâten öyle olmayanların Meksika sınırına gelmesi bile çok zor. Zira bir Türk’ün Meksika sınırından ABD’ye girişi, aracılara da verdiği paralarla birlikte 10 bin doları buluyor. Yakalandıktan sonra kefaletle serbest kalması için ABD’deki şebekeye ise en az 5 bin dolar ödüyorlar. Bir o kadar da kefalet ödendiğinde ‘tuzu kuruların’ ABD’de mülteci olma macerası 30 bin doları buluyor.

  • ‘Bize iş yapacak adamlar lazım’
  • Vize işlemlerinin zorlaştırılmasında da Türklere ikinci sınıf insan muamelesi yapılmasında da AB’nin lokomotifi Almanya başı çekiyor. Ama Almanya bunu yaparken gerçek niyetini de ortaya koyuyor: “Bana çalışıp, iş yapacak adam lâzım.”
  • Örneğin bu yıl 29 Mart’ta çıkan ‘Nitelikli İşçi Alımına İlişkin Yasa’ başlığını taşıyan yasa tasarısı öncelikli olarak 2022 yılında büyük oranda sıkıntısı çekilen yaklaşık 2 milyon “nitelikli ya da vasıfsız eleman” açığını kapatmayı hedefliyor. Almanya Federal İş Ajansı'na göre Almanya’da çarkların dönmesi için her yıl 400.000 vasıflı işçinin ülkeye göç etmesi ve kalması gerekiyor. Ancak 2021'de bu sayı sadece 40.000'de kaldı. Aynı yasayla birlikte onaylanan ve “Avrupa'nın en modern göç yasası” olarak gösterilen yasa ise tek bir şeye odaklanıyor: Gerçekten çalışmaya niyetli herkesi ülkeye almak.

  • Tuzu kurular kapıda beklerken ‘ötekiler’ çiçekle karşılanıyor
  • Vize problemlerinin gündeme oturduğu geçtiğimiz ay, Almanya yeni bir düzenlemeye daha gitti. Türkiye’den binlerce ‘elit’ vize alamazken, Almanya turist vizesiyle ülkeye gelenlerin iş bulabilirse otomatik olarak çalışmaya başlayabileceği bir yasa çıkardı. Buna göre meslek diploması ve deneyimi bulunan nitelikli iş gücü, diplomasının Almanya tarafından tanınmasını beklemeden Almanya’ya gelebilecek. Üstelik sadece eğitimini aldığı meslekte değil, benzer alanlarda da çalışabilecek.
  • İş bulan kişi, yasada belirlenen niteliklere uygun bir iş teklifi aldığında doğrudan Almanya’da çalışmaya başlayabilecek. Nitelikli iş gücünün ailesini yanına alması da kolaylaştırılacak. Bu düzenlemede ‘siyasi, cinsiyet, dini’ hiçbir ayrıcalık yer almıyor. Yani Almanya öncülüğünde Avrupa açıkça şunu söylüyor: AB’de yeterince Erdoğan karşıtı var ve bir işe yaramıyorlar. Yenilerini istemiyoruz. Onlar artık Erdoğan’ın sorunu. Bize Türkiye’nin ‘ötekileri’ lâzım.