3. Dünya Savaşı mı? Azdan az çoktan çok gider
Suriye ve Irak’ta yıllarca katliam ve tehcir faaliyeti yönetmiş Brett McGurk ise Joe Biden’ın başkan olmasıyla yeniden ‘sahaya’ döndü; bu kez daha geniş bir alanda, ‘Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü’ sıfatıyla Türkiye’ye karşı türlü dolaplar çevirecek. Nitekim PKK, McGurk’e ‘hoşgeldin’ mesajı vermekte gecikmedi. Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı bölgelerinde ardı ardına bombalı saldırılar meydana geldi. Suriye’de Mehmetçik kontrolündeki alanlara sızma girişimleri hız kazandı. Aynı günlerde Biden yönetimi, “Türklerin ve Rusların Libya’dan çıkması gerektiği” mesajı yayınladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin: “İçinde bulunduğumuz dönem 1930’lu yılları andırıyor. 20. yüzyılda çözülmeyen problemler 2. Dünya Savaşı felaketini tetikledi. Her an her şey olabilir. Bir kıvılcım herkesin herkese karşı savaşmasına yol açabilir. Bu da uygarlığımızın sonu olur.”
Moskova’nın Puşkin Meydanı’nda Aleksey Navalni liderliğindeki muhaliflerin eylemleri, iktidarının 22. yılında Putin’i hayli ürkütmüş görünüyor. Ajanları Türkiye’de bombalı saldırılar için güvenlik kameralarının kör noktasını tespit ederken, yahut S-300 katili SİHA’ların sırrını öğrenmek üzere Baykar tesislerini gözetlerken yakalanan Putin, çayına Noviçok adlı kimyasal madde koydurmasına rağmen bir türlü öldürtemediği ‘Navalni’ gerçeği sonrası rakip ülkelere şu mesajı vermekten geri durmadı: “Beni yakarsanız herkes yanar.” Viyana çetesi dünyayı yaktı
Putin, 12 yıl aradan sonra katıldığı Davos oturumunda 3. Dünya Savaşı’nın patlak verme ihtimalinden bahsetti. Blöf ya da değil; Putin’in bahsettiği savaş riski bilhassa koronavirüs belasının ekonomilere indirdiği darbenin ardından iyice arttı. 1929’daki Büyük Buhran sonrası başgösteren felaketler zinciri 30’lu yıllar boyu devam etmiş ve insanlık, sahneye sürülmüş Viyana Çetesi marifetiyle, sonu Yahudilerin 2 bin yıl sonra resmen devlet kurmasıyla bitecek sürece mecbur bırakılmıştı. Viyana Çetesi mi? Hitler, Stalin, Tito ve Troçki’nin 1913’te Viyana’da aynı semtte yaşamış olmasından bahsediyorum. Zaten aynı Hitler, Yahudi bankerlerce cebine 6 milyon dolar konularak İsviçre’den Sovyetler’e giden mühürlü trene bindirilmiş Lenin’le 1909’da yine Viyana’da bu kez başka bir Yahudi ailenin evinde başbaşaydı!
Amerikan menşeili fabrikaların savaş boyunca Almanya’da üretim yapıp Hitler’e güç verdiği, Stalin’in etnik temizlik ve sürgünlerle Türkistan coğrafyasını dizayn ettiği, bombalar altındaki İngiltere’nin ise ‘pirus zaferi’ ile aslında yenik ayrıldığı savaşın galipleri Washington ile Moskova oldu. Yahudilerin 2 bin yıllık rüyası İsrail devletiyle gerçeğe dönüşürken, Alman teknolojik birikimi bu andan itibaren ABD ve Sovyetler’e gidiyor, dünya ise ‘Soğuk Savaş’ aygıtıyla ikiye bölünüyordu. 2020’lere gelirsek; Türkiye’nin batı tahakkümünden kurtulduğu her dönemeçte karşısına çıkarılan Büyük Ayı, hele ki Tel Aviv’le paralel çizgisi düşünüldüğünde, savaş tehdidi konusunda ciddiye alınmayı hak ediyor.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping: "Her ülke kendi tarihi, kültürü ve sosyal sistemi ile benzersizdir ve hiçbiri diğerinden üstün değildir. Ambargo, yaptırım ve tehditlerle yeni bir Soğuk Savaş başlatmak, dünyayı yalnızca bölünmeye ve hatta çatışmaya itecektir.”
Çin meydan okuyor
Trump taraflarlarının Kongre baskını sonrası başkanlık koltuğuna temkinli oturmak zorunda kalan Joe Biden, Çinli mevkidaşı tarafından geçtiğimiz günlerde böyle uyarıldı. Batı başkentlerinde çöküş sirenlerinin çaldığı, kukla terör örgütlerinin coğrafya dizaynı için tek başına yetersiz kaldığı, ABD Doları’na endeksli ticaretin ülkelerin bağımsızlığına vurulmuş en büyük darbe olduğu ve demokrasi-insan hakları gibi kavramların Washington merkezli işgallerin maskesi olarak kullanıldığı artık iyice anlaşıldığından beri ‘öteki dünya’, Pekin’e giderek daha da artan bir hevesle yaslanır oldu.
Küresel ticarette 100 birim malın 80 kadarının denizden nakledildiği düşünüldüğünde Pekin’in atardamarı olan konteyner gemilerini Güney Çin Denizi’nde boğmak isteyen Washington, Putin’in bahsettiği kıvılcımı çakmaya hevesli görünüyor. ABD, istediği her ülke ve şahsa yaptırım uygulamasına olanak sağlayan dolar merkezli sisteminde, her cebe bir göz yerleştiren teknolojik imkanların da el değiştirmesini istemiyor. Zira duvarda gedikler açılması halinde kalenin tümden yıkılacağını iyi biliyor. Çin’in derin sulardan gelen ablukayı tren yoluyla delme hamlesi ise yarışı iyice kızıştırdı. Pekin’den Londra’ya dek uzanan Bir Kuşak Bir Yol projesi, hegemonik güce karşı çok büyük bir meydan okuma.
ABD İsrail aşkına harita çiziyor
Gelgelelim, Büyük İsrail ideali uğruna o ünlü Kanlı Sınırlar haritasını gerçekleştirmek için milyonlarca insanı tehcir edip onbinlercesini öldür(t)mekten çekinmeyen Sam Amca’nın, mevzu Çin projesi olduğunda Uygur Türkleri’nin acılarını dert edinerek duyar kasması ise son yılların çok acıklı bir komedisi oldu. En kritik kavşağı Yavuz Sultan Selim köprüsü olan Çin tren hattının bir durağı Doğu Türkistanlıların topraklarından geçiyor. Beyaz Saray, Uygurlar’ı örgütleyerek Bir Kuşak Bir Yol’un Sincan durağını sabote etmeyi amaçlıyor. Çin’in sistemik zulmüyle yıllardır inlerken aynı zamanda ABD çıkarlarına kobay olma riski altında bulunan Uygurlar, çok kritik projelerde işbirliği halindeki Ankara ile Pekin arasında en hassas konu durumunda.
Hindistan İstihbarat Komitesi eski Başkanı S.D. Pradhan: “Çin ve Kuzey Kore, Türkiye’ye Pakistan üzerinden nükleer teknoloji ve fırlatma sistemleri gönderiyor.”
Varyaga mukabil nükleer teknoloji
Uçak gemisi Varyag’ın Boğazlar’dan geçişine onay verilmesi karşılığında Ankara’nın Pekin’den balistik füze teknolojisi transfer ettiği iddiası henüz yalanlanmazken, ABD’nin Çin’e karşı en önemli partneri Hindistan’dan çarpıcı bir çıkış geldi. Keşmir’in yüzde 20’sini kontrol eden Çin ordusu tarafından onlarca askeri öldürülmüş ve Pakistan’la restleşme sırasında savaş uçakları düşürülmüş Yeni Delhi yönetiminden bir yetkili, Pekin ve İslamabad’ın Ankara’ya nükleer silah tedarik ettiğini öne sürdü.
- Pakistan’da inşa ettiği kuzey-güney yönlü tren hattı ve dev limanlarla İran denizine açılan Çin, eğer nükleer iddiası doğruysa Türkiye ile ilişkilerde yeni bir safhaya geçmiş görünüyor. 2019 yılı sonlarında Londra’ya gönderdiği treni Marmaray’dan geçiren Çinliler, tek trene yüklenmiş 42 konteyner dolusu beyaz eşyayı ise 8 bin 693 kilometrelik yolculuğun ardından 2020 sonunda Türkiye’den ithal etti.
Yani şu an iki ülke demiryoluyla birbirine bağlanmış durumda. Üstelik Ankara-İslamabad-Pekin arasında kurulmuş bu derin ittifaka TSK destekli operasyonla Dağlık Karabağ’ı Ermeni işgalinden kurtaran Azerbaycan da eklendi. Dünya ekseninde kaymaya yol açabilecek bu hamleler birilerini elbette kaygılandırmış olmalı.
NATO Askeri Komite Başkanı Orgeneral Stuart Peach: “Rusya ve Çin'e karşı tek başına baş edemeyiz. Hazırlıklarımızı sürdürmeliyiz. Kuzey Amerika olsun, Avrupa olsun hiçbir toplum bu tür sınamaları tek başına karşılayamaz.”
Türkiye denklem kuruyor
Türkiye’yi paha biçilmez bir Kaşıkçı elması yapan budur. Rus askerî sistemlerini göstere göstere satın alan, bunu yaparken NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip çok önemli bir üyesi olarak boy gösteren, Fransa-Güney Kıbrıs-Yunanistan bloğunu İtalya, İspanya, Hollanda ve Almanya’yı yanına çekerek alt eden ve böylelikle Avrupa’yı fiilen parçalayan, insanî yardım ve yatırımlarıyla Afrika’da mazlumlara Batı ve Çin dışında üçüncü bir yol sunarak Kara Kıta’nın her yanına Ay-Yıldızlı bayrağı ulaştıran, Filipinler’de Moro’yu, Karabağ’da Bakü’yü, Somali ve Mali’de meşrû güçleri, Libya’da Trablus hükümetini, Suriye’de Suriyeli muhalifleri ayakta tutan, bunu yaparken aynı anda pek çok mazlumu da sömürgecilerin boyunduruğundan kurtaran bir ülke...
İsrail ile PKK aynı orduda
Hâl böyle olunca Türkiye’ye yönelik hamleler giderek daha da sertleşiyor. ABD, uzun yıllardır Avrupa Komutanlığı (EUCOM) sorumluluk alanında tuttuğu İsrail’i 2021 başı itibariyle Merkez Komutanlık (CENTCOM) bünyesine dahil etti. Pentagon’un gelişmeye ilişkin duyurusu, Türkiye-Suriye sınırını tamamen PKK’ya teslim etmeyi amaç edinmiş CENTCOM ekibinin, Ayn el-Arab (Kobani) tiyatrosu için terör örgütüne yıldönüm kutlaması mesajıyla peşpeşe geldi.
Yani İsrail, terör örgütü PKK/YPG ile CENTCOM çatısı altında resmen birleşmiş oldu. Suriye ve Irak’ta yıllarca katliam ve tehcir faaliyeti yönetmiş Brett McGurk ise Joe Biden’ın başkan olmasıyla yeniden ‘sahaya’ döndü; bu kez daha geniş bir alanda, ‘Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü’ sıfatıyla Türkiye’ye karşı türlü dolaplar çevirecek. Nitekim PKK, McGurk’e ‘hoşgeldin’ mesajı vermekte gecikmedi. Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı bölgelerinde ardı ardına bombalı saldırılar meydana geldi. Suriye’de Mehmetçik kontrolündeki alanlara sızma girişimleri hız kazandı. Aynı günlerde Biden yönetimi, “Türklerin ve Rusların Libya’dan çıkması gerektiği” mesajı yayınladı.
- Amerikan halkının yüzde 1’ini oluşturmalarına rağmen kabinede Yahudilere yüzde 50’den fazla sandalye ayıran Joe Biden, 2016 yılında Barack Obama’nın yardımcısı iken Türkiye’ye yönelik 15 Temmuz işgal girişiminin tam göbeğindeki isimdi.
Manzara böyleyken...
Çin-ABD, Rusya-ABD, Çin-Hindistan, Pakistan-Hindistan, İran-İsrail, İran-Suudi Arabistan, BAE-Katar, Etiyopya-Mısır, Türkiye-Rusya, Türkiye-Fransa, Türkiye-Yunanistan, Ukrayna-Rusya, Ermenistan-Azerbaycan, ABD-Kuzey Kore, ABD-Türkiye... ya da Türkiye-İsrail.
Herkesin herkesle savaşmasıyla sonuçlanacak o fırtına sizce hangi iki ülke arasında kopacak?