Yeryüzü hareketleri insanlık için olumsuz bir süreçtir

HABER MASASI
Abone Ol

Büyük Patlama’dan beri dünya’nın üstünde ve altında, yeryüzünde ve magmada sürekli patlamalar yaşanmakta. Bunların sonucunda da yeryüzü ve yer altı hareketleri oluşmakta ve bunlar doğal bir süreç olarak değerlendirilmektedir. İlk olarak tek bir kıta, Pangea, olarak var olan dünyamız milyarlarca yıl sonrasında yani günümüzde ise 7 kıta olarak dönüşümünü sürdürüyor. Bugün ise burada doğal afetlerin tetiklemeleri sonucu oluşan yeryüzü hareketlerinin ve kıtaların ayrılmasının insanlık için olumlu mu olumsuz mu olduğunu konuşacağız.

Hükûmet

Yeryüzü hareketleri ve kıtaların ayrılması genel perspektifte baktığımızda insanlığı olumsuz etkileyecektir. Bunları birçok farklı başlıkta ele alabiliriz. Bunlardan ilki politik bazda oluşacak sorunlardır. Yüzyıllardır devletlerin kurmuş olduğu antlaşmalar, sınırlar ve faaliyetler belirlenmiş sınırlara göre yapılıyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan itibaren genel olarak anlaşılan sınırları 80 yıl boyunca kimse değiştirmedi ve büyük bir savaş çıkmadığı sürece de sabit kalacak gibi görünüyor. Fakat kıtaların ayrılmasıyla kara parçalarında oynamalar ve sınırlarda değişimler olacağı kesin. Bu da yeni politik problemlerin kapısını aralayacak gibi duruyor. Mesela Kahramanmaraş depremleriyle Türkiye’nin Akdeniz’e doğru 3 metre kaydığı iddia ediliyor.

Kıtaların hareketi devletlerin oluşumlarına da zarar verecektir. Örnek olarak iklim kriziyle birlikte kıtaların da ayrılmasıyla su seviyesi yükselecek ve böylece İtalya’nın Venedik şehri sular altında kalacak. Turistlerin en gözde mekanlarından birisi olan ve İtalya’ya ekonomik anlamda yüksek katkıları bulunan şehrin sular altında kalması büyük bir zarara sebep olacaktır. Buna benzer şekilde farklı ülkelerdeki şehirlerin sular altında kalması, yıkılması veya zarar görmesi ülkeler açısından ekonomik, kültürel ve sosyal anlamda olumsuz yönleri olan bir süreç olacaktır.

Yeryüzü hareketleri ülkeleri ekonomik olarak olumsuz yönde etkilemektedir. Devletler birçok farklı altyapı yatırımları ile ön plana çıkmaktadır. Mesela Çin; Bir Kuşak, Bir Yol projesine trilyon dolara yakın bir bütçe ayırmıştır. Aynı zamanda farklı devletler baraj, demir yolu vb. kara projelerine devasa bütçeler ayırmaktadır. Ek olarak Panama Kanalı gibi stratejik baraj ve kanal yatırımlarını da unutmamak gerek. Bunların yanı sıra bina stoklarına ve inşaata çok ciddi yatırımlar yapılmaktadır. Fakat Kahramanmaraş depremlerinde olduğu gibi yer altı hareketlerinin oluşturduğu depremler ülkeye 80 milyar dolara yakın bir zarar getirmiştir. Buna benzer olarak karayolları ve demir yollarını da tehdit eden bu hareketler hem lokal hem küresel bazda tehlike oluşturmaktadır.

Kıtaların ayrılması insanlığın varoluşunu tehdit etmektedir. Depremlerde binaların çökmesiyle hayatını kaybeden insanların yanı sıra Japonya’da oluşan tsunamide de binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Deprem sonucu oluşan tsunamiyle birlikte Japonya anakarası 3 metreye yakın kaymış, nükleer santralleri etkilemesiyle dönülemez zararlara sebebiyet vermiştir. Bunların yanı sıra tetiklediği iklim değişikliği ile insanlardan öte tüm ekosistemi tehdit eden bir süreç ortaya çıkarmaktadır. Sonuç olarak kıtaların hareketleri ve bunları tetikleyen yer altı faaliyetleri insanlığı ekonomik, sosyolojik ve hayati olarak olumsuz yönde etkilemektedir, diyebiliriz.

Muhalefet

Bugün yine insanoğlunun kendi ihmalkarlıkları yüzünden doğanın suçlandığı bir tartışmanın içindeyiz. Hükümet tarafı, insanoğlunu milyonlarca yıldır misafir eden Dünya gezegeninde oluşan kıta hareketlerinin insanlığı ve Dünya'mızı olumsuz etkilediğini savunmakta. Verilen argümanlara da bakılırsa bu tartışmada en büyük sorumlu ve hatalı; insanoğlunun ta kendisi. Kendi argümanlarımızla ve tezlerimizle kıta hareketlerinin insanlık için olumsuz etkisi olmadığını, olumsuzluğun insanoğlunun ihmalkarlığı yüzünden olduğunu tartışacağız.

Kıta hareketleri milyarlarca yıldır devam etmektedir. Pangea teorisinden itibaren Dünya tek bir kıta parçasından on binlerce farklı kara parçasına bölünmüştür. Bunun sonucunda insanlar farklı yerlere yerleşmiş, kıtalar ve ülkeler oluşmuştur. Günümüzde oluşan sınırların birçoğu siyasi sınırlardır yani doğal bir şekilde oluşmayan, siyasi antlaşmalar ile kararlaştırılan sınırlardır. Bu sınırları tehdit eden oluşumlar, doğa değil insanoğlunun ta kendisidir. Kıta hareketleri bu sınırları milyonlarca yılda değiştirebilirken insanoğlunun haz ve güç düşkünlüğü sebebiyle yapılan savaşlar neticesinde saatler içerisinde sınırlar değişebilmektedir.

Dünya; aldığını verir, verdiğini alır. Bu denklemde baktığımızda evet, birçok farklı yerleşim yeri ve kültürel miras yer altında kalacaktır. Fakat dünyanın bunun karşılığında yeni yerler verdiği aşikar. Örneğin ülkemiz genç bir kara parçası ve birçok farklı tektonik hareket sonrası oluşmuştur.

Deprem değil, ihmalkarlık öldürür. Yıllardır duyduğumuz fakat nedense bir türlü ders çıkaramadığımız bir söz. Evet, depremler büyük bir yıkıntı getirebilir fakat buradaki asıl sorun yapı stoğunun düzgün yapılmaması ve bile bile doğaya meydan okumaktır. Doğanın vereceği zarar minimize edilebilir fakat bunun için de yönetmeliklere uygun yapıların yapılması gerekmektedir.

Kıta hareketleri yatırımları olumlu yönde etkileyebilir. Yıllardır kullanılan doğal, fosil kaynakların birçoğu tektonik hareketler sonucu ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan fosil yakıtlarla insanlık çağ atlamış, hayatlarını olabildiğince kolaylaştırmışlardır. Günümüzde ise oluşan tektonik faaliyetlerle su seviyeleri yükselebilir bu da yeni limanların açılmasına, farklı lokasyonlara su yolu vasıtasıyla gitmeye vesile olabilir. Günümüzde en ucuz lojistik ağının deniz yolu olduğu göz önüne alınırsa yapılacak olan doğru yatırımlar ile kıta hareketleri olumlu yöne çekilebilir.

Sonuç olarak kıta hareketleri milyarlarca yıldır var olan bir olgu ve olmaya da devam edecek. Bu süreçte oluşan olumsuzluklar insanoğlunun kendini adapte edemeyişinden kaynaklanan problemler olarak göz önüne geliyor. Bu süreçte insanoğlu mücadele etmek yerine uyum sağlamaya çalışan bir yol izlerse herhangi bir olumsuzluk yaşanmayacak, aksine doğa ile bütünleşmiş bir yaşam sürdürülecektir. Milyonlarca yıldır olduğu gibi.