Yazar olacaklar için önemli sorulara kısa cevaplar

HABER MASASI
Abone Ol

Bu köşede bir yazar, editör ve öğretmen olarak yazmaya yeni başlayanların ya da başlayacakların, yazmak için gayret gösterenlerin, yazarlığı profesyonel bir meslek olarak yapmak isteyenlerin önemli sorularına kısa cevaplar vereceğim.

Yazacak bir hikâye nasıl bulurum?

Ezra Pound sanatçıların değişik bir ırk olduğunu düşünür. Kafalarının üzerinde hassas böcek antenleri olan bir ırk... Bu antenler etrafta olan biten ama pek kimsenin anlamadığı, anlamazlıktan geldiği, fark etmediği şeyleri algılar ve aynı ırktan olmayan kimseler için onları kelimelere döker, herkesin anlayacağı bir dile çevirir. Aynanın karşısına geçip antenleriniz var mı diye bakın. Henüz olmayabilir ama altmış yaşında bile çıkabiliyor, merak etmeyin. Antenleri görmeye başlayınca hikâye sıkıntısı çekmeyeceksiniz.

Yazmak için nasıl zaman bulacağım?

Ben hiç günler boyunca her şeyi yapıp da yemek yemeye vakit bulamayan kimse görmedim. Çünkü açlık çok güçlü bir dürtüdür ve kendisini önceler. Doyuma ulaşana kadar size başka hiçbir şey yaptırmaz. Yazmaya dair böyle bir iştah duymanız gerekiyor. Bu iştah da yetenekten evvel, bir hikâyenizin olup olmamasıyla ilgilidir.

Yazarlığımı nasıl destekleyebilirim?

Hemingway iyi bir yazar olmak için kötü bir çocukluk geçirmeniz gerektiğini düşünüyor. Muhtemelen artık bunun için yapacak bir şeyiniz yoktur. Olmasın da zaten. Umarım çok güzel bir çocukluk geçirmişsinizdir. Çünkü Hemingway haklı mı bilmiyoruz. Ancak Murakami, Koşmasaydım Yazamazdım kitabında bizi hem mental hem de fiziki anlamda daha iyi yapan şeylerin, yazılarımızı da iyi yaptığını söylüyor. Koşun. Yürüyün. Spor yapın. Çizin.

Yazma alışkanlığımı geliştirmem için ödev verir misiniz?

Kitap okurken etkilendiğiniz yerde durun ve kendinize neden etkilendiğinizi sorun. Bulduğunuz cevabı, o etkileyici kısımla beraber bir yere not alın. Yazarken o cevapları ve örnekleri sık sık karıştırın. Benzerlerini üretmeye çalışın. Her şey taklitle başlar. Yürümeyi, konuşmayı böyle öğrendik. Ama bu aşamada taklit ettiğinizi unutmayın, özgünlük için çabalayın.

Yazmak için dil bilgisi bilmek zorunda mıyım?

Bence evet. Gramer ve imla bilgisini önemsiyorum. Ancak bu neredeyse her yıl değişen kurallara sıkı sıkı bağlı kalıp sizi bir şey yazamaz hâle de getirmemeli. Yazdığınız anlaşılmalı fakat bir bilgisayarın elinden çıkmış gibi de olmamalı. Yazar, yetkinliğine ve üslubuna göre bazı kuralların dışına çıkıp inisiyatif kullanabilir. Yani kuralları bilin bilmesine de her zaman uygulamasanız da olur.

Kurmaca eserle ilgili bir tüyo verir misiniz?

Mülksüzler'i okudunuz mu, bilmiyorum. Ama okuyun. Elbette iyi bir çeviriden. Kitapta mülkiyet kavramı olmadığından iyelik zamiri de kullanılmaz. Bu muhteşem bir dil ve kurgu uyumudur mesela.

Başka bir göz gerekli mi?

Gerekli. Yayınevinde ya da dergide size atanan editör metni dışarıdan bir göz olarak okur. Ama metni yayınevine ya da dergiye gönderene kadar hiç kimseye okutmayacak mısınız? Güvendiğiniz bir arkadaşınız varsa ne âlâ. Tabii bu arkadaş da yazdığınız her şeyi uzun uzadıya değerlendirecek zamanı bulamayabilir. Yazıyoruz diye herkes bize vakit ayırmak zorunda değildir. O yüzden tavsiyem metni teslim tarihinden önce hazır etmeniz. Azıcık ara verip başına yeniden geçtiğinizde metne biraz uzak düşmüş olacaksınız ve kısmen dışarıdan bir göz olarak okuyacaksınız. Bu aşamada önceden fark etmediğiniz bir sürü hata bulursunuz.

Gece mi yazmalıyım gündüz mü?

Julia Cameron'ın yazarlık derslerine katılan bir öğrencinin röportajını okumuştum. J.C.'nin sabah yazısı diye bir ödevi varmış. Öğrencilerinden sabah kalkar kalkmaz üç sayfalık bilinç akışı metin yazmalarını istermiş. Öğrenciler J.C.'ye metni tuvalete gittikten sonra mı, duştan önce mi, kahvaltıdan kaç saat sonra yazacaklarını sormaya başlamışlar. J.C. de, "Ben yetişkinlere ders veriyorum." demiş.

Yazmak için yoğunum

Bu tamamen öncelik ve sevgi meselesi. Birilerinin yazıyor ya da kitap okuyor olması, onların hiçbir sorumluluğu olmadığı anlamına gelmez. Mesela benden bir yazı istendiğinde anında aklıma üç dört haftadır ertelediğim ne kadar iş varsa üşüşür. Hatta bazen unuttuğum işlerin aklıma gelmesi için birinin benden yazı talep etmesini beklerim. Yazmaya oturmadan o işleri yapmak yönünde büyük bir iştah hissedersiniz. Ama inanın, üç hafta beklediklerine göre bir hafta daha bekleyebileceklerdir.

Kitabım yayımlanmaz diye üzülüyorum

Yayımlanmayabilir. Ama mitolojide kahraman diye maceraya evet diyene denir. Ve kahraman kelimesinin kökenine baktığınızda hazine sandığını bulup zengin olan biri tanımını değil, hizmet eden ifadesini görürsünüz. Belki bu yazma serüveninde istediğiniz sonucu elde edemeyeceksiniz ama çıkmış olduğunuz yolculuktan bambaşka biri olarak döneceksiniz. Bir kahraman olarak yeteneğinize hizmet edeceksiniz. Hazine sandığından ziyade evet demiş olmak, yola çıkmak sizi kahraman kılacak. Yoksa hepimizin yayımlanmamış, çalışma masamızın bir çekmecesinde sararmış bir sürü dosyası var.

Kitaplarımız farklı yayınevlerinden çıkabilir mi?

Çıkabilir. İlk kitabınızı çıkardığınız yayınevi ile yaptığınız sözleşmede sonraki kitaplarınızın da oradan çıkacağı şartı yoksa diğer kitaplarınızı istediğiniz yayınevine verebilirsiniz. Bir yayınevinden çıkardığınız kitabın sözleşme süresi bitmişse onu da artık başka bir yayınevinden çıkarabilirsiniz. Bu tamamıyla yaptığınız sözleşmeyle ve yayınevine idiyet hissedip hissetmemenizle ilgili bir durum.

Kitabımızın çıktığı yayınevi önemli midir?

Elbette, yayınevi seçiminiz kitabınız hakkında okura bir şeyler söyler. Ama her şeyi değil. Prestijli bir yayınevinden vasat bir metin çıkarırsanız, yayınevinin prestiji sizi en fazla birkaç hafta idare eder, sonra okur metne puanını verir. Bir kitabın gerçek, organik ve sadık bir okur kitlesi yakalayıp yakalamadığı ilk hafta satışlarından değil, sonrasındaki birkaç ay içinde belli olur. Burada dikkat edilecek şey, kitabı okuyanın o kitabı bir başkasına önerip önermediğidir. Yine pek bilinmeyen bir yayınevinden iyi bir metin çıkardığınızda yayınevinin bilinirliğinin olmaması da metninizin önüne sandığınız kadar geçmez.

  • Dünyanın internet sayesinde küçücük bir köy hâline geldiği zamanlardayız. Eğer gerçekten metniniz iyiyse o metin okur tarafından er ya da geç fark edilir. Metniniz yeterince iyi değilse hiçbir yayınevi size istediğiniz tatmini vermez. Metin esastır.

Hayal gücümüzü nasıl geliştiririz?

Hayal gücünüzü bir kas olarak düşünebilirsiniz. Üzerine ne kadar pratik yaparsanız o kadar gelişir. Sokaktan geçen insanlara hayatlar uydurmak, haberlerde gördüğünüz olayların devamlarını düşünmek, masalları farklı bir sonla bitirmeye çalışmak gibi basit egzersizlerin bile faydası olur.

Hayat zaten yeterince zor. Ben o güzel, pürüzsüz yaşamları yazmak istiyorum. Olabilir. Böyle istemenizde sorun yok ancak ne kadar gerçekçi bir kurgu olur ya da okur cephesinde karşılık bulur mu, emin değilim. Tüm hikâyeler tıkanıp kalmış bir sorunla başlar, der Jeanette Winterson. Kral hastadır, ejderha herkesi yiyordur, kralın kızına eş lazımdır... Üstelik sadece kitaplardaki karakterlerin değil, birçoğumuzun hikâyesi de ciddi bir zorlukla karşılaşınca anlam bulur.

Yazmaya başlayınca tüm dünyaya meydan okuduğumu hissediyorum. Bu fazla mı iddialı?

İddialı değil, hatta eksik. Çünkü tüm dünyanın yanında kendinize de meydan okursunuz. Nasıl spor yapmak insanın iradesini zorlar, hayatını değiştirmesini gerektirirse yazmak da buna benzer şeyler yapar. Rutinler oluşturmak, yeni öncelikler belirlemek, bazı arkadaşlıkları bitirmek, bir çalışma alanı oluşturmak, daha çok okumak, yalnız başına kalmak gerekebilir. Bu aslında diğer insanlardan evvel kendinize meydan okumaktır.

-Devam edecek.-

Tuğba Coşkuner