Yazar olacaklar için önemli sorulara kısa cevaplar-11

TUĞBA COŞKUNER
Abone Ol

Bu köşede bir yazar, editör ve öğretmen olarak yazmaya yeni başlayanların ya da başlayacakların, yazmak için gayret gösterenlerin, yazarlığı profesyonel bir meslek olarak yapmak isteyenlerin önemli sorularına kısa cevaplar vereceğim.

E-kitap şeklinde okura sunulacak bir kitabı yazmak, matbu şekilde okura sunulacak bir kitabı yazmaktan farklı mıdır?

İnsanların yazılarını birbiriyle paylaştığı ve belli bir okur kitlesine ulaştığı Wattpad gibi platformlar var. Bazı kişiler yazılarını sadece bu platformdan okuyucuya sunuyor. Çok okunan metinler, belli bir yayıncılık anlayışı olan yayınevlerinin dikkatini çekerse matbu hâle geliyor. Ancak bu ve benzeri platformları kullanmayan yazarlar, eserlerini hep matbu bir materyalle okura sunulacağı zannı ile hazırlar. Evet bu, en baştan beri e-kitap olarak ya da elektronik ortamda sunulacağı bilinen metinlerden daha farklı bir hazırlık süreci gerektirir.

E-kitap okuyucusunun dikkat süresi kısadır. Dikkat süresi e-kitaplar dijital metinden oluştuğu için değil, onları başka başka şeylerde yapabildiğimiz cihazlarda okuduğumuz için kısa aslında. E-kitapları derin odaklanma yapma gereği duymadan, sıra beklerken, cep telefonlarından veya toplu taşımada okuyoruz. Bir işin nerede ve nasıl yapıldığı da onun formunu ve kalitesini belirliyor. Bu yüzden e-kitap olarak okura sunulacak metinlerin kurgusu daha kısa hâle geldi. Sadece kurgu değişmedi, yazarların edebi kaygısı da azaldı. Bir kütüphane masasında, sessiz bir ortamda okunacak kitaba yazarının verdiği ehemmiyet farklıdır, dolmuş beklerken okunacak kitaba yazarının verdiği ehemmiyet farklıdır. Bence!

Yazar kime yazar?

Ranciere, “Edebiyat özellikle okumaması gerekenlere hitap eden bir yazma sanatıdır." der. Peki, bu ne demek? Kişiler genelde kendi ideolojisinde, kendi ilgi alanında, kendi çevresinin veya kültür endüstrisinin önerdiği doğrultuda okumalar yapar. Ranciere'e göre metin okuru rahatsız ve huzursuz etmeli. Onu hiç görmediği patikalara çağırmalı. Yeni şeyler öğretmeli, zihninde yeni pencereler açmalı. Yani Ranciere'e göre yazar aslında kendisini hiç okumayacaklara yazar.

Yazarın olmazsa olmazı nedir?

İnsanla kurduğu bağ. Yazar yazmak, düşünmek, olanı biteni yorumlamak için sık sık yalnız kalır. Ama bu, onu insandan uzaklaştırmaz; daha çok insana yaklaştırır. Öyle olmuyorsa bir şeyler yanlış gidiyor demektir. Calvino, "İnsana inan! Ona hayranlık duy, onda bir güzellik ve olağanüstülük bul." cümlesini boşuna kurmadı.

İyi bir kurgu okuduktan sonra hayatımızda ne değişir?

İnsan dört beş yaşından itibaren, hepimizin dünyayı farklı yorumladığını anlamaya başlar. Herkesin kendi gibi düşündüğünü düşünen özel çocukların (mesela otizmli çocuklar gibi) diğerleriyle iletişim kurmama tercihini bazı bilim insanları buna bağlar. Herkesin senin gibi düşündüğünü düşünüyorsan neden onların ne düşündüğüne dair merak duyasın ki? Roman, bize hayatımız boyunca belki de karşılaşma ihtimalimizin hiç olmadığı kişilerin kafasının içine girme ve onu anlama imkanı sunar. Chomsky, “Romanlardan insan hayatı ve kişiliği ile ilgili çok şey öğreniriz.” der. Kurmaca bizi daha empatik, daha anlayışlı, daha zihni açık, daha deryadil kişiler yapar.

Karakterleri iyi oluşturabilmek ve o karakterlerin okurda derin izler bırakabilmesi için onları nasıl kurgulamalıyız?

Kendinizi yeni insanlar tanıma, yeni yerler görme, fikri olarak farklı mahalleleri inceleme imkânından men etmeyin. Yazar ekseriyetle yazı masasında zaman geçirir ama zihni coğrafya coğrafya dolaşır. Okumak, izlemek, seyahat etmek, birileriyle tanışmak aklınızdaki karanlık odaların ışıklarını yakar. Böylece daha inandırıcı, daha köklü, daha derin karakterler inşa etmeniz kolaylaşır.