“Vivian Maier’i Bulmak” (Finding Vivian Maier)

ALİ BURAK CESUR
Abone Ol

Vivian Maier’in fotoğraf çektiğini, çevresindeki hiç kimse bilmiyordu. 150 bin kadar negatifi olduğu hâlde yıkatmaya dahi götürmemişti hiçbirini. Peki, tüm profesyonel fotoğrafçıların, gördüklerinde her bir fotoğrafına hayran kaldıkları bu gizemli kadın kimdi?

“Fotoğraf çektiğinden hiç haberim yoktu,” diyor, onun hakkında mikrofon uzatılanlardan biri. Bu konuda yalnız değil. Vivian Maier’in fotoğraf çektiğini, çevresindeki hiç kimse bilmiyordu çünkü. 150 bin kadar negatifi olduğu hâlde yıkatmaya dahi götürmemişti hiçbirini. Öldükten sonra geride kalan eşyalarını, -sırf tarih merakı sebebiyle içinden bir şeyler çıkar diye- birisi alıp yıkatmasa bu negatifler çöp olup gidecekti hatta. Peki, tüm profesyonel fotoğrafçıların, gördüklerinde her bir fotoğrafına hayran kaldıkları bu gizemli kadın kimdi? Neden adını kimse duymamıştı, neden bunca fotoğrafı kimseye göstermemişti, neden fotoğraf çektiğini çok yakınındakilerden bile gizlemişti? İşte filme bu sorularla başlıyoruz.

Bu soruları ilk soran kişi, Şikagolu tarihçi John Maloof’tu. Kendisi açık artırmayla rastgele satın aldığı kutudan Maier’in fotoğraflarını ilk bulan kişi. Önce Maier ile ilgili bilgi almak için internet arama motorunu kullanmaya çalışsa da hakkında hiçbir bilgi olmadığını görünce diğer yöntemlere yöneliyor. Fotoğrafların kalitesinden emin olduğu için ilk iş olarak onları bir internet sitesine yükleyip çok sayıda kişiden de olumlu yorumlar görünce Maier adına bir sergi açmayı planlıyor. Sergi beklediğinden de büyük bir ilgiyle karşılanıyor ve Maier’in ünü, haber programlarından gazetelere kadar tüm yazılı ve görsel medya organlarına yayılıyor. John, bu ilgiyle birlikte bu fotoğrafların ardındaki kişiyi daha çok merak ediyor ve bir şekilde onun eşyalarını sakladığı depoya erişiyor. Bu adımla birlikte onunla ilgili çok ilginç bir detay daha öğreniyor. Meğer Maier, aynı zamanda iflah olmaz bir eşya biriktiricisiymiş. Biletler, notlar, reçeteler, broşürler… Hayatına bir şekilde giren, hatırası olan tüm eşyaları biriktirmiş meğerse Maier. Bu bilgi, John’un zihninde yeni bir kapı daha aralıyor. Asıl soru ise hâlâ listenin en başında duruyor: “Onu saplantılı bir şekilde bu kadar fotoğraf çekmeye iten şey neydi ve neden hiç kimseye göstermedi?”

Vivian’ın gazete biriktirme alışkanlığını da tespit ediyorlar, bir ev sahibinin şahitliğiyle.

Bu soru listenin başındayken bu sefer Vivian’ın çektiği bazı videolar çıkıyor ortaya. Bir cinayetin izini sürüp gerçekleştiği mekân, cenaze töreni gibi ayrıntıları kayda almış Vivian. Sanki bir araştırmacı gazeteci gibi… Ama gazetecilikte bu çekilen videoları insanlara göstermek esastır, aslında gazeteciliğin anlamı da buradadır ama Vivian neden bu görüntüleri de kimseye göstermemiş?

John, Maier’in belgelerini araştırdıkça onun hakkında öyle ilginç bilgilere ulaşıyor ki… Örneğin Maier hiçbir belgeye gerçek ismini vermiyormuş. Adını soranlara “Bana Smith diyebilirsin,” dediği oluyormuş. İsmini sorduklarında farklı bir ad ve soyadı ile geçiştiriyormuş. Bir gün neden böyle yaptığı sorulduğunda ise şakayla karışık, “Ajanım da ondan!” demiş sadece. Ajan olan biri de böyle söylemeyeceğine göre neden böyle davrandığı da gizemli davranışları arasında yerini alıyor.

Ondan kalan eşyalar araştırıldıkça görüyoruz ki aslında fotoğraflarını bastırmak da istemiş Vivian. Hatta bu konuyla ilgili elinde çok güzel fotoğraflar olduğunu ve bastırmak için gönderebileceğini söylediği bir mektup da yazmış. O mektubun bir kopyası sayesinde öğrendiği bu bilgiler, John’u Fransa’ya, Maier’in yetiştiği köye gitmeye itiyor.

John, artık sadece Vivian’ın fotoğraflarını merak etmiyor, yaşam tarzına ve karakterine de ilgi duymaya başlıyor. Onunla ilgili öğrendiği her bilgi, Vivian’ı zihninde daha gerçekçi bir şekilde canlandırıyor.

Vivian’ın gazete biriktirme alışkanlığını da tespit ediyorlar, bir ev sahibinin şahitliğiyle. Yine kimse tam bir sebep söyleyemiyor ama anısı olan her şeyi biriktirdiği için gazeteleri de bu kapsamda değerlendirebiliriz diye düşünüyorlar. Bu biriktirdiği gazeteler öyle çoğalıyor ki artık dairesinde yer kalmadığı için dışarılara taşıyor. Bu taşmalar ev sahipleriyle arasında tartışmalara yol açıyor ve bu da işinden kovulmasıyla sonuçlanıyor.

Vivian Maier’in yukarıda da anlattığım tüm bu tezat özellikleri sebebiyle baştan sona sadece otobiyografik filmi de yapılsa eminim izlemeye doyulmaz bir iş çıkar ortaya.

Takıntı derecesinde eşya biriktirme alışkanlığı olan, yüz binlerce fotoğraf çekip istifleyen birisinin hayatı boyunca yaptığı iş nedir dersiniz? Bebek bakıcılığı. Çok garip geldi değil mi? Ondan bu hizmeti alan herkes, işini çok iyi yaptığı konusunda hemfikirdir ayrıca. Hem iyi bir çocuk bakıcısı hem çok iyi bir gözlemci ve fotoğrafçı… Diğer yandan sadece bir tomar gazetesi ev sahibi tarafından başkasına verildi diye ortalığı karıştıracak kadar da hırçın birisi. Vivian, her davranışıyla çoğunluktan ayrı bir karakter. Dehalar ya da deliler gibi…

Belgesel izlemeyi çok severim. İkinci sırada izlemeyi en sevdiğim filmler de otobiyografik filmler. “Vivian Maier’i Bulmak”, belgesel filmini de bu iki türle de ilgili olduğundan sonuna kadar gözümü kırpmadan izledim. Bence oldukça başarılı bir iş çıkarmışlar. Diğer yandan, Vivian Maier’in yukarıda da anlattığım tüm bu tezat özellikleri sebebiyle baştan sona sadece otobiyografik filmi de yapılsa eminim izlemeye doyulmaz bir iş çıkar ortaya. Umarım bir gün usta ellerden çıkan böyle bir film de izleriz.

Yazıyı aynı filmdeki gibi Vivian Maier’in kendi ses kayıtlarından alınmış aşağıdaki metinle bitirmek istiyorum: “Hiçbir şeyin sonsuza dek sürmeyeceğini biliyorum. Diğer insanlar için de bir alan bırakmalıyız. Bu bir döngü… Binersin ve sonuna kadar gidersin, sonra senin yerine başkası gelir. Şimdi de üzerime düşeni yapmak için bunu kapatıp hızla bir sonraki kapıya koşacağım.”