Umut ya da umutsuzluk
Her birimizi en çok kaygılandıran konuların başında gelecek zamanın belirsizliği geliyor. Elle tutulamaz, hesaplanamaz bir sis bulutu gibi. Onun üzerinde düşünmek de ona karşı pozisyon almaya çalışmak da genellikle eşit derecede zor ve anlamsız bir çaba. Yine de hayatımızı o kadar çok etkiliyor ki geleceğe karşı bir yaklaşım geliştirmek zorunda hissediyoruz kendimizi. Umutla bakmak bu denklemi bizim adımıza çözülebilir mi kılıyor yoksa işleri daha da mı zorlaştırıyor?
Hükümet
1-Geleceğe umutla bakmamız gerektiğini savunmaya geleceğin ve umudun kendisini doğru anlamaya çalışarak başlamalıyız. Geleceğin üzerine düşünürken yapmamız gereken ilk iş, onu doğru tanımlamak ve ona dair bildiklerimizi tarafsızca ortaya koymak olmalı. Gelecek zamanın en can alıcı özelliği bilinemez olmasıdır herhalde. Geleceğe umutla bakmanın veya bakmamanın cevabı da buradan çıkacak gibi görünüyor. Şimdiki zamanı yaşarken hızlı hayatlarımızın, sorunlarımızın, yorgunluklarımızın tutsağı oluyoruz genelde.
Sıkıntı ve sorunları kalıcıymış gibi hissediyoruz. Boğuluyoruz kısa bir zamanda, gerçekliğin tuttuğumuz küçük bir ucunda. Umut; bu yaşantılarımızın içine, geleceğe dair bildiklerimiz ölçüsünde girebiliyor. Geleceğin bilinmeyen gizemi üzerinden sızıyor hayatlarımıza. Yarının ne getireceğini bilmiyoruz. Hangi kapıların kapanıp hangilerinin açılacağını bilmiyoruz. Yaşadığımız sıkıntılı günlerin sonuna mı geldik acaba, bilmiyoruz. O yüzden her yeni günün sabahı bu bilinmezler etrafında ihtimaller getiriyor hayatlarımıza. İşiniz, eşiniz, aileniz hem şu anda yaşıyor hem de zihninizde. Zihniniz bilinmezliğe tahammül edemiyor ama bilinmez sezdiği her boşluğu da kendi isteklerinizle şekillendiriyor.
Gelecek, zihninizin umutla doldurduğu boşlukta şekilleniyor demek pek de yanlış olmaz o yüzden. Böylece her sabah tekrar kalkıyoruz yataktan. Gökyüzüne yine aynı iştahla bakıyoruz. Yaşamanın kendisine tutunmaya çalışıyoruz. Bilinmeyene dair umut besliyoruz ve tekrar mücadeleye dönüyoruz anın içinde. Bilinmez bir gelecek olmasa zihnimizi ve gönlümüzü sıkıştığımız anın kargaşasından çıkarmak çok zor olurdu. O yüzden umut, bilinmeyene dair daha güçlü ve özel bir yaklaşım. Kendimize ve zamana sıkışmaktan kurtarıyor bizi.
2-Geleceğe umutla bakmamız gerektiğine dair ilk analizimiz geleceğin bilinmezliği ve yeni ihtimallerin varlığı üzerineydi. İkinci analizimizi ise kendimiz üzerindeki bilinmezliğe dair yapalım istiyorum. Elbette zamanın neler getireceğini bilmemek umut etmeyi kolaylaştırıyor. Acaba bizim seneler sonraki halimizde güçlü yanlarımız, zaaflarımız, yeteneklerimiz neler olacak? Bugünün ne kadar ötesine taşıyabileceğiz kendimizi.
Evet, etrafımızdaki hayat değişecek ama biz de değişeceğiz. Genelde karamsarlığa kapıldığımız anlar belirsizlikler veya zorluklar değil aslında kendimizin bu mücadelen çıkıp çıkamayacağına dair endişelerimiz oluyor. Ama yanıltıyoruz kendimizi. Bugünden geleceği düşünürken kendimizi bugüne sıkıştırıyoruz genelde. 22 yaşındayım ve iş hayatının, evlilik hayatının potansiyel tehditlerini düşünürken çaresiz ve zayıf hissediyorum kendimi çoğu zaman. Böyle düşündüğüm anların kaçında kendimi o an yaşadığım sorunların yaşında ve yetkinliğinde hayal ettim bilmiyorum.
Yanılgıdan kastettiğim şey tam olarak bu. Elbette 45 yaşımın sorunları ile 22 yaşındaki ben ilgilenmeyecek. Ben de değişeceğim, güçleneceğim. Hiç olmazsa hayatı nasıl okumam gerektiğini öğrenebilirsem daha doğru pozisyon alacağım. O yüzden umutla bakmaya devam etmem gerekiyor. Akışına bırakmam gerekiyor. Umutlu olmak, şartların ve değişimin farkında olarak tutunma çabası çünkü. Çevremiz adına her şeyi yorumlar ve şartları zorlaştırırken kendimize hiç hareket alanı tanımıyoruz. Gerçek öyle değil ama. Çevremizdeki değişimden daha çok bizleri hayrete düşüren şey kendimizin ne kadar değiştiği oluyor genelde.
Yaşayarak hızlı öğreniyor ve dönüşüyoruz. Hayata karşı reaksiyon veriyoruz. Genelde bu reaksiyon bizi denklemin içinde tutuyor ve hatta istediğimize yakın bir parça da koparabiliyoruz gelecek zamanın belirsizliğinden. O yüzden geleceğe umutla bakmak gerekiyor. Akışın, huzurla geçen zamanların rahatlığıyla ömür geçirebilmek için geleceğe ve kendimize doğru bir bilinçle bakmalı ve bunu umutla beslemeliyiz. Çünkü ancak o zaman kendimize ve geleceğimize haksızlık etmeyi bırakabiliyoruz ve ona bir şans tanıyabiliyoruz.
3-Geleceğe umutla bakmaya dair analizlerimizin üçüncüsü daha iyi bir ihtimalin olmaması ile ilgili olacak. Geleceğin kendisi daha güzel kapılar açabilir, ihtimaller getirebilir bize. Ya da kendimiz değişiyoruz ve kendimize yetecek kadar sağlam kalabiliriz hayatta. İki düşünce de umutla bakabilmeyi sağlıyor geleceğe. Ancak başka güçlü bir neden daha var umutla bakabilmeye ikna olmak için.
Daha iyi bir seçenek yok. Hayat kendinizi ve rolünüzü olduğunuzdan fazla büyüterek veya küçülterek yaşanmıyor. Hayatın kendisinden kaçarak veya olur olmadık her kargaşanın içine atlanarak da yaşanılmıyor. Yaşamak, kendimiz ve çevremize dair izler bırakmak istiyoruz. Gülümsediğimiz daha çok insan. Sevildiğimizi hissettiğimiz daha fazla an. Huzur bulduğumuz yerler. Ailemizle biriktirdiğimiz daha fazla güzel anı. Elbette güzel anlardan oluşmuyor sadece hayat. İşimiz, okulumuz, evimiz bir sürü sorunun da kaynağı olabiliyor çoğu zaman. Unutmamamız gereken iki şey var. Birincisi hayatı yaşarken her birimiz farklı yaklaşımlar geliştiriyoruz ona karşı. Böylece kendi izimizi bırakıp yaşıyoruz.
İkincisi geleceğe umutla bakmak da bu yaklaşımlardan biri. Bence daha iyisi de yok. Çünkü her an dertlerimizi düşünerek, yarının daha karşımıza çıkmamış sorunlarına bugünden kafa yorarsak, üzüntülerimizi kendimize sürekli hatırlatırsak tatsız oluyor yaşamak. Hayatta her birimizin farklı hikayeleri var. Hikayelerimizin kuşkusuz güzel anları ve tatsız anları var. Kendimizi küçültüp, kötü yanlarımıza saplanıp kalırsak kendi hikayemize kötülük etmiş oluyoruz. Umutla bakmak şunu sağladığı için en iyi opsiyon. Sizin hikayenizin, benim hikayemin güzel yanlarını karartmıyor. Az veya çok. Yeterli veya değil. Var olan güzel anları, hisleri, gerçekleri karartmadan yaşamanın en iyi yolu umut. Belki de hikayemizi tamamen değiştiremeyiz. Ama ona haksızlık etmek ve yaşayabileceklerimizi dahi yaşayamadan bitsin istemiyoruz bu hikaye, simülasyon. O yüzden en iyi enstrüman umut, geleceğe ve hayata dair en özel yaklaşım da umut.
Muhalefet
1-Geleceğe neden umutla bakmamalıyız diye düşünürken aklıma gelen ilk şey hayal kırıklığına uğramak oldu. Umut, bilinmez olana dair çok fazla boşluk dolduruyor hayatımızda. Yeni ve güzel olanla şekillendiriyor gelecek zamanı. Akışın kendisini de manipüle eden bir akış gerçekleşiyor hayatımızın içinde. Hal böyle olunca beklentiye sokuyor bizi. Yeni bir güne uyanmıyoruz da yeni bir günün bize getireceklerine dair hesaplarımıza uyanıyoruz.
Günü yaşamanın kendisi için değil de günün kendisinden beklediklerimizin yazılı olduğu kontrol listelerini tamamlamak için çabalıyoruz. Umut, geleceği bizim zihnimizde tasarlayıp bizi mutlu edebilir ama geleceğin, gerçeğin kendisini de şekillendirebilir mi? Hayır. O yüzden gerçek olan ile umutla beklediğimiz arasında derin boşluklar oluşabiliyor. O boşluklar canını çok acıtıyor insanın. Beklenti içinde olmak savunmasız bırakıyor bizi. Düşlemediklerimiz, üzerine düşünmediklerimiz başımıza geldiğinde ona karşı tepki bile veremiyoruz çoğu zaman. Hep aksinin olacağını ve güzel olacağını beklediğimizden kötü olan ihtimale karşı kendimize telkin ettiğimiz bir eylemimiz yok, karşılığımız yok. O an yaşadığımız hayal kırıklığı ve acı bir yorgunlukla baş başa kalıyoruz.
Gerçekleşmemiş beklentilerin soğuğu işliyor içimize. Zaman çok ağır akıyor. Yalnız bugüne dair değil, anın çok daha geniş bir yelpazesine küsüyoruz. Beklenti içinde olmadığımız anlarda da kötü şeyler yaşayabiliriz ama o zamanların mücadelesi daha kolay oluyor. Kırılan hevesiniz sorunu çözmenize dair gücünüzü kırıyor, enerjinizi emiyor. Hayata tutunmaya çalışalım derken olduğumuz yerden daha geride bir yere savrulma ihtimalimizi artırıyor. Üstelik hayal kırıklığına uğradığımızda yakın veya uzak bütün ihtimallerden çok fazla güzellik gidiyor zihnimizde. Alışıyoruz güzel olanın gerçekleşmeyeceği fikrine. Bu, umutla bakıp bakmamak meselesinden daha acı bir sonuç olabilir bazılarımız için. O nedenle umutla bakmamak, umudu ana enstrüman haline getirmemek de anlamlı bir yaklaşım olabilir gelecek adına.
2-Geleceğe neden umutla bakmamamızla ilgili ikinci analizimizi zorlukların da katlanması, çoğalması üzerine kurgulayabiliriz. Bana hayatlarımız yaş aldıkça zorlaşıyormuş gibi geliyor. Ya da hayatın parıltılı anları daha derinlerde bir yerlerde gömülü oluyor zaman geçtikçe. Çocukken mutlu olmak daha kolay veya daha az derdimiz var. Büyüdükçe hayatlarımızın bize hazırladığı testler de ağırlaşıyor. Gençlik yıllarımız hep bir cevap bulmakla, bulunduğumuz yeri iyice eşelemek, kendimizi bir yere konumlandırmaya çabalamakla geçiyor.
İş hayatına, manevi sorumluluklara, aile ve dost kaygılarına boğuluyoruz zaman geçtikçe. Sevdiklerimizi kaybediyoruz, neşemizi kaybediyoruz. Akışkan olmayan durağan hayatlara gömülüyoruz. Daha az hata yapma şansı tanınıyor bize. Daha katı oluyor insanlar bize karşı. Geriye dönebileceğimiz, başka yöne çıkacağımız kapıların, çıkışların sayısı çok daha az oluyor. Bizler yaş aldıkça yaşam da kendini daha zor bir hale getiriyor sanki. Bilgisayar oyunları gibi. O yüzden umutla baktığımız anların çoğunda tahmin edemediğimiz ve daha büyük sorunları es geçiyoruz. Geleceğin gerçeği de ona dair algımız da tahmin edemeyeceğimiz kadar farklı şekilleniyor. Çoğu zaman daha büyük olunca daha zorlu işlerle karşılaşıyoruz. O yüzden umut yanıltıcı işte. Çünkü bizler daha zor denklemleri çözebilmeye umutlanmıyoruz.
Geleceğe dair kolay olanı, daha az zorlayanı, daha çok mutlu hissettireni, bize nefes aldıranı umut ediyoruz. Öyle olunca da umutla baktığımızın tersi bir gelecek karşılıyor bizi. Çarpmasak bile savruluyoruz, dağılıyoruz bir parça. Sonrasında ayakta kalanlarımız oluyor, basıp geçenler oluyor engelleri ama umutla bakmak o ilk anda dağıtıyor bizi. Kaybettiklerimizle kalıyoruz, zorlandığımızla kalıyoruz. Daha zor şartlar bizi beklerken umutlu değil de gergin olmak, temkinli olmak iyidir o yüzden belki de. Savrulmadan başlayabilmek için mücadele edebilmeye, hazırlıksız yakalanmamak için yeni şartlara umudun baş döndürücü iyimserliğinden sıyrılmak gerekiyor . O yüzden umut geleceğe yaklaşırken zayıf ve güvenilmez bir yardımcı oluyor bizler için çoğu zaman.
3-Geleceğe umutla bakmanın olumsuz yönlerini konuştuktan sonra geleceğin kendisine karşı gerçekleştireceğimiz yaklaşım hakkında da biraz konuşmak gerekiyor. Hayat çoğu zaman imtihan ve zorluklarla dolu ama insan adına kurgulanmış, bize karşı kayıtsız olmayan bir olgu. Bu kayıtsız olmama halinin içinden bir sonuç çıkarmaya çalışmamız gerekiyor. İnançlarımız, değerlerimiz veya hayatın kendisine dair geliştirdiğimiz fikirlerin sonucunda belirsizliği yöneten tasarılarımız ve hislerimiz var. Hayatı en doğru şekilde yaşamanın bir formülü yok muhtemelen. Olsa bile kişinin kendisinden büyük parçalar içereceği için çok özel ve tek kişilik formüller olabilirler.
O nedenle hayatın her ihtimaline sevgiyle de değil kaygıyla da değil tarafsız bir dinginlikle açık olmamız gerekiyor. Kendimiz, yaşantılarımız ve yaptıklarımız üzerine uğraşırken de kendimizi oralarda boğmamamız gerekiyor aynı anda. Hayatın bilinebilir, kontrol edilebilir tarafları üzerine yapabileceklerimizin kapasitesini artırmaya çalışırken hayatın kontrol edilemeyen, bilinemeyen ve gücümüzün yetmeyeceği taraflarına dair doğru bir bilince ermeye gayret etmek gerekiyor. Hem pratik olarak güçlenmek hem de mistik olarak güçlenmek gerekiyor.
Hayat denge hâli üzerine kurulu. İnsan bu denge halini kendi içinde ve dokunduğu her alanda sağlamaya gayret ettikçe sağlıklı ve mutlu hayat yaşıyor. Bu, sürekli yakalanabilen bir hal de değil üstelik. Hatta yakaladıktan sonra tekrar tekrar kaybedilecek bir hâl. Ama onu yakalamaya dair çabamız veya ona daha güçlü ulaşmaya dair gayretimize devam etmemiz gerekiyor. Hayat ve gelecek kaliteli bir simülasyon. Bu simülasyonun içinden başarıyla, mutlulukla ve gönül rahatlığıyla çıkabilmek için iyi birer oyuncu olmaya ihtiyacımız var. Böylece umudu da endişeyi de tutkularımızı veya birçok enstrümanı da geleceği adımlarken doğru ölçülerde kullanmak mümkün olabilir.
Seyit Muhammed Subaşı-Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğrencisi
Yavuz Yiğit-Sayfa Editörü, Münazara Hitabet Derneği Başkanı