Toz duman
Dergi yazarı olduk diye ille de dünya meselelerinden söz etmek zorunda mıyız? Hem ne oluyor ki dünyada? Harala gürele, hep aynı şeyler işte! Benim özel hayatımda her gün bir vukuat var oysa.
Tam olarak hiçbir zaman başarı gösteremediğim ama yine de vazgeçemediğim şeyler var hayatımda. Bunlardan biri de bulmaca çözmek.
Bugüne kadar sonuna kadar çözdüğüm bulmaca oldu mu? Hiç sanmıyorum. Küçük bir destekle hepsini çözüp bitirebilirdim aslında. Sizin de mutlaka başınıza gelmiştir, koskoca bulmacayı bir tek soru yatırabiliyor. Mesela Arjantin'in plaka sembolünün ne olduğu sorusu... Biliyorum bu devirde internetten her bilgiye ulaşmak mümkün ama benim prensiplerim var, bunu yapamam. Bunun yerine etraftakilere soruyorum ama onların da hiçbirinden bir cevap çıkmıyor. Belki biliyorlar da bulmacayı bitirip hava atmayayım diye söylemiyorlar. Yahu ne olur söyleseniz, Arjantin'in plaka sembolünü kendinize saklarsanız madalya mı takacaklar size! Söyleseniz hem ben bulmacamı bitirmiş olurum hem de aramızda dayanışma filan gibi insani bir durum cereyan etmiş olur. Fena mı yani? Bir gün ben de sizin yarım kalmış bulmacanıza koltuk çıkarım, ödeşiriz.
Hayat müşterek kardeşim, ben bunu bilir bunu söylerim. Ama öyle her gün değil, icap ettikçe söylerim. Hiçbir zaman lüzumsuz konuşan geveze bir insan olmadım. Bir yılda ağzımdan çıkan kelime sayısı toplasanız üç beş bini geçmez. Bunların bir kısmının anlamadığım yabancı kelimeler, bir kısmının kelime demeye şahit isteyen anlamsız sesler, bir kısmının devamını unuttuğum cümleler ve birkaçının da hapşırık olduğunu hesaba katarsanız, kelime sayısı daha da aşağılara düşer. Bu istatistik benim çok konuşan bir insan olmadığımı ispat etmeye herhalde yeter. Gerçekten de kafa şişiren tipte bir insan değilim. Dolunayda bazen çenemin düştüğü olur ama bu durum uzun sürmez. Hemen çenemi alır yerine takarım, sıkıntı biter. Çünkü gayet iyi biliyorum, çenesizlik pek yakışmıyor bana.
Sanırım farkında olmadan özel hayatımdan söz etmeye başladım yine. Yakın çevremdeki insanlar özel hayatımın pek kimsenin ilgisini çekmeyeceğini söyleyip duruyor. Nereden biliyorlarsa artık! Sizin ilginizi çekmiyor olabilir ama belki anlatsam başkalarının ilgisini çekecek! Ama bırakmıyorlar ki anlatayım. Dergi yazarı olduk diye ille de dünya meselelerinden söz etmek zorunda mıyız? Hem ne oluyor ki dünyada? Harala gürele, hep aynı şeyler işte!
Benim özel hayatımda her gün bir vukuat var oysa. Mesela geçen gün salonun kornişi büyük bir gürültüyle yere düştü. Kesif bir toz duman ortalığı kapladı. Yarım saat sonra toz tam olarak yere indiğinde evdeki bütün eşyalar aynı renkte buluşmuştu. Bu toz rengini sevdim. Şimdi evin içinde dolaşınca yerde ayak izlerim çıkıyor. Harika bir şey, Ay'da yürüyen astronotların yaşadıkları müthiş heyecanı şimdi çok daha iyi anlıyorum.
Şunu söylemeden geçemeyeceğim; bu korniş hadisesinin bana çok pratik faydaları oldu. İşaret parmağımla tozun üstüne “Mutfağa Gider” yazdım mesela, altına bir de ok işareti koydum. Şimdi mutfağı kolayca bulabiliyorum. Büyük kolaylık! Ama maalesef çaydanlığı bulamıyorum ve bulamadığım için de çay koyamıyorum. Sanırım çaydanlık kesif toz tabakasının altında kaldı. Azmettim onu bulacağım; mutfağın ucundan başladım, bir çorba kaşığıyla toz tabakasını kaldırarak ilerliyorum. Cezveye kadar ulaştım. Yakında çaydanlık da ortaya çıkar. Sonra ocağı da bulur, çayı demlerim.
Gelirseniz karşılıklı içeriz. Belki bulmacamda bana yardım da edersiniz. Evde 24 adet sonuna getirilip tamamlanamamış bulmaca var. Arjantin'in plaka sembolünü biliyorsanız iyi anlaşan iki insan olmaya oradan başlayabiliriz. Yani aramızda gayet insani diyaloglar cereyan edebilir. Zararsız cereyanları oldum olası severim. Musakkayı da severim. Kağıt helvaya ise düpedüz bayılırım. Marilyn Monroe'dan hazzetmem pek ama... Gerçek sarışın da değilmiş zaten... Orijinal saç renginin turuncu olduğu söyleniyordu eskiden. Şimdi ne söyleniyor bilmiyorum.
Her neyse, herkesin zevki kendine diyeceğim ama malumunuz, artık zevkler ve renkler de tartışılıyor. Ne olacaksa!