Tarih diziden öğrenilir mi?
Bilinçaltı, insanın en savunmasız yanıdır. Televizyon ise bu işin uzmanları tarafından (sübliminal mesaj vs.) kullanılarak bilinçaltımızı işgal için sürekli taarruzda olan bir silahtır. Bu taarruzu içeriden, yani evlerimizden yapmaktadır. Büyüklerinden dinlediği atalarının kahramanlıklarını, muhayyilesinde tasavvur edip gönlünün ve zihninin en müstesna yerinde şahsiyete kavuşturan bir kişi, bu karakteri televizyonda gördüğünde ne kadar dikkatli olursa olsun TV’deki oyuncuyla bu şahsiyeti bir şekilde örtüştürmeye başlayacak ve o müstesna yerde muhafaza ettiği şahsiyet, yavaş yavaş itibardan düşmeye mahkûm olacaktır. “Feyzü’l-Kadir” isimli eserde mevzuyu daha açık hâle getireceğini düşündüğümüz şu ibretamiz ibareyi buraya nakledelim: “Suretlere bakmak, ruhlarda kendisine nazar olunanın ahlakına münasip olan ahlakı bırakır.”
Konumuz, sinema eleştirmenliği olmadığı ve batılı tasvir edip saf zihinleri idlâl etme tehlikesine girmek istemediğimizden dolayı örnek vermekten kaçınıyoruz. Harun Özdemir'in “Sizi Medyanın Elinden Kurtaracak Kitap” adlı eserinde dediği gibi, “Bir sinema filminin ya da televizyon dizisinin, sadece olay örgüsünden ibaret olduğunu düşünmek ve varsaymak büyük bir gaflet olur. Her şeyden önce bir film, yönetmeninin hayat görüşü ve idealleriyle biçimlenmiş ve şekillenmiştir. Bu sebeple de yönetmenin dünyaya bakışını yansıtır. Bir yönetmenin kimliğini, kişiliğini, ideallerini ve amaçlarını tanımadan filmi tanımak ve anlamak zordur.” Şanlı zaferlerimizi anlattıklarını iddia eden dizi ve film yönetmenlerinin ve oyuncularının diğer çalışmalarına bakıldığında derdin hiç de öyle zaferlerimizi anlatmak veya öğretmek olmadığı, diğer işlerinde insanların nefsi zaaflarını kullanıp nasıl reyting veya gişe artırmaya çalıştılarsa aynı gayeye yönelik olarak kahramanlık film/dizilerinde de bunu millî duyguları sömürerek yapmaya çalıştıkları görülmektedir.
Bizi asıl tehdit eden
Tarihimizi anlattığını iddia eden dizi/filmlerin aşırı uçlarda olanları halk nezdinde itibar görmemiş ve gösterilenlerin gerçeği yansıtmadığı büyük bir çoğunluk tarafından kabul görmüştür. Fakat son zamanlarda bazı dizilerin tarihi bire bir yansıttığı, bunları izleyerek de tarihimiz hakkında bilgi edinebileceği ve tarih şuurunun kazanılabileceği şeklinde kanaatler hasıl olmuş; hatta bazı öğretmenler tarafından bu diziler tavsiye edilir hâle gelmiştir. Elbette bu kanaatin oluşmasında söz konusu dizilerin gerek görüntü, konuşma ve gerekse milletimizin hassas olduğu bazı sembollerle desteklenerek “bizden” olduklarının mesajını fazlasıyla vermeleri etkili olmuştur. Sözün burasında akla Napoleon Bonaparte’ın “Ben Katolik geçinerek Vendee Savaşı'nı kazandım. Müslüman geçinerek Mısır’a yerleştim. Papacı geçinerek İtalya’da yürekleri kazandım. Bir Yahudi yönetecek olsam, Süleyman’ın tapınağını yeniden inşa ederim,” sözleri geliyor. Napoleon’un, merhum Koca Ragıp Paşa’nın deyimiyle şecaatini arz ederken sirkatini söylediği bu sözlerinde, ikiyüzlülüğü hayat felsefesi, yönetim stratejisi olarak benimsemesinin beyanından ziyade dikkat edilmesi gereken nokta (kötüye kullanıyor da olsa) bir hakikatin farkında olmasıdır. O da insanların kendilerine benzeyenlerin hâl ve hareketlerini daha çabuk ve kolay benimsediği, sorulardan ve sorgulardan uzak tuttuğu hakikatidir. Dünya çapındaki yabancı haber kanallarının Türkiye pazarında markasının sonuna “Türk” ibaresini eklemesi amaçsız değildir.
Buraya kadar yazdıklarımızın hepsi, dizilerin olumsuz tarafına yönelik oldu. Peki, televizyonda ekrana getirilen programların hiç mi faydası, olumlu tarafı yok? Muhakkak bu mecrada da samimi olarak faydalı işler yapmaya çalışan kişiler ve çoğunlukla belgesel veya araştırma programı olarak sunulan öğretici çalışmalar vardır. Fakat umumi manzaraya bakıldığında, bunların çok az ve çok cılız kaldığı görülmektedir. Ayrıca TV sektörünün ipini kimlerin elinde tuttuğu düşünüldüğünde, ne kadar “iyi” ve bizden gözükürse gözüksün; neticeleri itibarıyla bu mecrada Müslümanların yararına olumlu işlere müsaade edilmeyeceğini ve imkân verilmeyeceğini anlamak pek de zor olmayacaktır. Cahit Zarifoğlu bu gerçeği şu şekilde dile getirmektedir: “Televizyona getirilen bütün İslami görünüşlü programların hepsinin bir afyonlamadan ibaret olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Onların arkasında İslm düşmanlarının şeytani niyetlerini görün. Daha başka ve kesin bir ifadeyle söyleyelim: Televizyon bütünüyle Müslümanların kontrolünde olacağı günlere kadar onu bir torbaya koyup ağzını mühürleyin. Aksi halde hep mesul olacaksınız.”
Bizler tarihimizi asırlarca kıymetli eserlerden okuyan, aile büyüklerimizden dinleyen bir millet olarak yine özümüze, kadîm usulümüze dönmeli ve ecdadın izini dizide değil dizede, yani kitaplarda, ciddi eser ve yayınlarda sürmeliyiz.
- İstişare zamanı!
- “Sizden Gelenler” bölümümüze yolladığı yazılarla dergimize önemli katkılar sağlayan yazarımıza teşekkür ederek “Tarih Diziden Öğrenilir mi?” sualini istişareye açmak istedik. Editörümüz, yazarın bu türden yapımlara aşırı derecede olumsuz yaklaştığını düşünüyor. Bir şey mükemmel değilse faydalı değildir, külliyen reddedilmelidir gibi bir mantığa dayanmanın doğru olmadığını ifade ediyor. “Bence bu adil değil,” diyen deneyimli editörümüz, “Bu hâlleriyle bile dizilerin merakı celbetmek, bazı gerçekleri fark ettirmek, görsel bir tarih kimliği inşa etmek gibi işlevleri de var. Bence bunlar bir şekilde dikkate alınmalı,” şeklinde düşüncesini paylaşıyor. Peki bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?