Siyonizm ve Sultan Abdülhamit

CEVAT RIFAT ATİLHAN
Abone Ol

Yahudilerin veya bunların bir kısmının Filistin’de yeniden yerleştirilmesi üzerine tecrübeler, hemen hemen Yahudilik tarihi kadar eskidir.

Siyonizm tabirine bağlanmış asıl hareketi, Teodor Herzl adında Viyanalı bir Yahudi muharriri yaratmıştır. Bu müellifin 1896 tarihinde “Yahudi Devleti” namı adı altında yazdığı kitapta, Siyonizm dediğimiz bela doğmuştur. Bizzat Teodor Herzl gibi tamamen köksüz ve basit bir edip olan ve bir devlet kurmak için lüzumlu kudret ve kabiliyetten mahrum bulunan mesai arkadaşı Max Simon Nordau da tıpkı Herzl gibi kendisinde noksan olan bir varlığı vadeden bir gayeye doğru koşmaya başlamıştır.

İlk Siyonist kongresi, 29 Ağustos 1897 yılında İsviçre'nin Basel kentinde toplanmıştır. Bu hareketi takip eden çeyrek asır içerisinde Siyonist teşkilatı, bilhassa Amerika’da çok büyük paralar toplamaya muvaffak olmuştur. Birinci Dünya Harbi’ni çıkarmak suretiyle planlarını tahakkuk sahasına ulaştırmışlardır. Açıkçası bu, Siyonizmin en kısa hülasası ve tarihçesidir. Hepimiz biliyoruz ki bütün insanlığın ve bilhassa bütün şarkın ve İslam dünyasının huzurunu selbeden bu dava, her şeyden önce bir Türk davasıdır. Çünkü Filistin o zamanlar Türk vatanının bir parçasıydı ve Sultan İkinci Abdülhamit devletin başında bulunuyordu.

Siyaset sahnesinde ve sömürgecilikte büyük bir tecrübeye sahip olan İngiltere, bugün olduğu gibi Siyonizmin ne kadar büyük bir tehlike olduğunu görmezden geliyor, Sultan Abdülhamit’i Yahudiler lehine teşvik ediyordu.

Bu sebeple Siyon canilerinin elebaşı Teodor Herzl, bizzat İstanbul’a gelip Sultan Abdülhamit’e müracaatta bulunarak Filistin’de Yahudiler için bir yurt talep etmiştir. Türk padişahı, riyakâr ve hain Siyon peygamberine sesinin en gür tonuyla şöyle yanıt vermiştir: “Ecdadı izamımın, İspanya ve Portekiz’de zulüm gören dindaşlarınıza gösterdiği asil şefkat ve himaye ile zamanımıza kadar devam eden adilane ve müreffeh yaşayışınızı kâfi görmüyor musunuz? Yoksa başka bir şikâyetini mi vardır?”

Bu kudretli cevap karşısında sendeleyen Siyon mesihi, Sultan Abdülhamit’e 10 milyon altın gibi muazzam bir rüşvet teklif etmiştir. İkinci yanıt, sert, kati ve hiddetli olmuştur: “Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen vatan, para ile satılmaz.” Padişah bu ifadeden sonra ayağa kalkarak görüşmeyi sonlandırmış, Siyonist katiller ise onun huzurundan hüsranla defolup gitmiştir. İşte tam da bu olaydan sonra Türk hükümetleri ile Siyonistler arasında müthiş bir mücadele başlamıştır.

Siyaset sahnesinde ve sömürgecilikte büyük bir tecrübeye sahip olan İngiltere, bugün olduğu gibi Siyonizmin ne kadar büyük bir tehlike olduğunu görmezden geliyor, Sultan Abdülhamit’i Yahudiler lehine teşvik ediyordu. Padişahın başvurduğu ilk çare, dünya Müslümanlarının yardımlarıyla Şam’dan Medine’ye kadar bin 327 kilometre tutan Hicaz demir yolunu yaptırmak olmuştur. Fakat Siyonistler boş durmamış, bu hattın inşasında büyük suistimaller yapıldığı fitnesini en çirkin ve alçak bir tarzda dünyaya yaymışlardır.

Siyonistlerin yalancılık, iftira ve denaet vadisinde ne kadar vicdansız ve muktedir olduklarını bütün dünya bilir.