Selçukludan Osmanlıya ahilik müessesesi ve mesleki eğitimin temel değerleri

MELİH USLU
Abone Ol

Ahilik, sekiz asır boyunca Türklerin sanat ve meslek alanında yetişmesini ve ahlaki yönden gelişmesini sağlayan müessesenin ta kendisiydi. Peki, güçlü bir sosyal dinamizme sahip olan bu kurumda eğitim şekli nasıldı?

Ahilik, 12. yüzyılda Anadolu’da görülmeye başlayan ve bir süre sonra Osmanlı Devleti’nin kurulmasında da önemli rol oynayan dinî ve ictimai teşkilattı. Ekonominin temelini oluşturan yönleriyle önemli olan ahilik, aynı zamanda mesleki ve ahlak eğitimi veren bir kurumdu. Kökü, Arapça “kardeşim” manasındaki “ahi” kelimesinden geliyordu. Bu yönleriyle cömertlik, mürüvvet, asalet gibi faziletleri kabul eden ve bunu uygulayan gençlerin teşkil ettiği birlikleri kapsıyordu.

İş yerlerinde usta, kalfa ve çırak münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadi hayatı düzenleyen ahiliğin Anadolu’da kurulup gelişmesinde Ahî Evran’ın büyük rolü vardı. İlk zamanlarda Selçuk hükümdarlarının bekçileri gibi görünen ahiler, devletin zayıf düşmesinden sonra esnaf kurumlarını korumak suretiyle onlara dayandı ve esnaf örgütü halini aldı.

Bunun yanında ahiliğin güzel bir sosyal yardım kurumu özelliği taşıdığını ve kültür temsilciliği yaptığını da söyleyebiliriz. Ahilerin varlığı, Osmanlı’nın ilk zamanlarında da ekonomide ve toplumda çok önemli bir rol oynadı. Anadolu’da güvenlik sağlamaya çalışarak, bu sırada kuvvetlerini dış işlerine yöneltmek zorunda olan Osmanlı’nın yükünü hafiflettiler. Osmanlı Devleti kurulduktan sonra siyasi rolüne lüzum kalmayan ahilik, sadece hayırsever esnaf kurulları halinde varlığına devam etti.

Ahiliğin şartları

Genç belli bir olgunluğa eriştikten sonra ahiliğe, fütüvvete girme merasimi yapılıyordu.

Fütüvvetnameler, ahilerin zaviyelerde uydukları ve uyguladıkları tüzük ve yönetmelik niteliğindeydi. Bunları, ahilerin bir nevi davranış kitabı olarak adlandırabiliriz. Fütüvvetnamelerde ahilik teşkilatı, genelde üç sınıf olarak açıklanır: Bunlar yiğitlik, ahilik ve şeyhliktir. Ahiliğe ayak basma, “yola girme” için ilk şart, genelde yol istemek ve ergen olmaktır. İkinci şart ise, “daima bir işle meşgul olmaktır”. Bir ustanın yanına çırak olmak isteyen genç, aynı zamanda ahi olan ustasını “yol atası”, bu meslekte ilerlemiş kalfasını “yol kardeşi” seçerek ahilik teşkilatına giriyordu. Böylece ustanın yanında teknik eğitimini alırken hem yol atası olan ustasının yanında ahlaki olarak eğitiliyor hem de ahi zaviyesindeki toplantılarda fütüvvetnamelerde belirtilen düzende ahlak eğitimi alıyordu. Ahilik teşkilatında eğitim, gündüz iş yerinde, iş başında eğitim ve görgü almak; geceleri ahi zaviyelerinde sosyal ve ahlaki yönden bilgi ve olgunluk kazanmak şeklinde oluyordu. Ahilik teşkilatına giren genç, hayatının her safhasında ahlaki eğitim alıyor, “terbiye” görüyordu. Bu teşkilatta terbiye denilince akla önce “edep” geliyordu.

Zaviyelerde eğitim, genelde sohbet ve merasimlerle oluyordu. Sohbet sırasında Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerin yanı sıra, fütüvvetnameler ve ahlak kitapları okunuyor; kahramanlık destanları anlatılıyor, öğütler veriliyordu.

Merasimler de bir eğitim vasıtasıydı. Kabul töreni, aklanma töreni, tövbe ve yemin merasimlerle yerine getiriliyordu. Bu merasimler sırasında değerler tekrarlanıyor, kurallar ve nedenleri açıklanıyor, orada bulunanların hepsi bu şekilde bilgilendiriliyor veya bilgileri pekişiyordu.

Genç belli bir olgunluğa eriştikten sonra ahiliğe, fütüvvete girme merasimi yapılıyordu. Bu merasim, ayrı bir kuşak kuşatma “şed bağlama” töreniydi. Şed kuşanırken gençlere sekiz öğüt veriliyordu:

  • 1- Allah yolunu hatırla!
  • 2- Dinini gözet!
  • 3- Çekinme yolunu sıkı tut!
  • 4- Ahirete hazırlan!
  • 5- İnsanların ayıplarını ört!
  • 6- Kötü huylarını gider!
  • 7- İnsaflı ol!

Bu öğütlerin tutulmasından sonra üstat, gençlerin kuşağına üç düğüm atıyordu. Bu üç düğümle kişinin üç şeyi bağlanıyordu: Gözü haram olan şeylere, ağzı günah olan sözlere, eli zulümlere karşı bağlanıyordu. Ahilik teşkilatında yeterince eğitilen, olgunlaşan gençler, belli bir süre sonra “belini açma” merasimine tabi tutuluyordu. Bu merasimle ahinin kuşağındaki üç düğüm açılmakta ve “âlemde terbiye” için hayatın içine bırakılmaktaydı. Üç düğümün çözülmesiyle ahinin üç şeyi açılıyordu: Kapısı konuklara, kesesi kardeşlerden ihtiyacı olanlara, sofrası bütün açlara açılırdı.

Mesleki eğitimin amacı

Zaviyelerde davranışlara ve düşünceye ait eğitim verilmekteydi. Davranışlara ait eğitim, yemek yeme, sofra düzeni, giyim kuşam, oturup kalkmadan hasta ziyaretine kadar günlük hayattaki davranış kurallarını ihtiva etmekteydi. Düşünceye ait eğitimde izlenen yol ise “doğru olan nedir?”, “doğru olmayan nelerdir?”, “nasıl doğru olunur?” sorularının cevaplarını bulmak ve yaşamaktan ibaretti.

Tüm bu merasimler ve eğitimler sayesinde hem ahlaki ve sosyal yönden gelişmiş meslek erbapları ortaya çıkıyor hem de bu tür insanların iş hayatında yer alması, esnaflık yapması ve kendisi gibi çıraklar yetiştirmesi sayesinde sosyal hayatta, düzen ve iş ahlakı bakımından büyük oranda sağlıklı bir toplum oluşturulmuş oluyordu.