Popüler kültür çöplüğü: Sosyal medya

OSMAN TURHAN
Abone Ol

Çağımızın en büyük buluşu olan internetin hayatımızı önemli oranda kolaylaştırdığını söylemeliyim. Fakat bu durum, fırtınada açık kalan kapımıza yığılan çer çöp gibi bir o kadar da problemi beraberinde getiriyor.

İstesek de istemesek de hayatımızın tam olarak merkezine yerleşti bu icat artık. Bize zaman kazandırıyor gibi görünse de genellikle zaman kaybettiren bir teknoloji ile karşı karşıyayız. Modern zamanın en büyük sosyal bağımlılık hastalığının dijital virüslü korkunç nefesini ensemizde hissediyoruz. Artık biz interneti kullanmıyoruz o bizi kullanıyor.

Yediden yetmişe herkesin cebine giren küçük “akıllı” cihazlar sayesinde aradığımız bilgi anında önümüze gelirken, aramadığımız ve hiç bir işimize yaramayan, hatta bize zarar veren güvensiz bir çok bilgiye de ulaşıyoruz. Çünkü internet artık dünyanın en büyük dijital çöplüğü durumunda. İlginç olan şu ki bu çöplükte yaşamaktan memnun olanlar çoğunlukta. Üstelik oradan ayrıldıkları zaman kendilerini eksik, yalnız, işe yaramaz hissedenler var. İnternetsiz bir hayat tasavvur edemiyorlar. Böyle bir durum söz konusu olduğunda da depresyona giriyorlar. Yıllardır şikâyet ettiğimiz meşhur “aptal kutusu” televizyonların bile sosyal medyanın ürkütücü etkisi karşısında, daha masum kaldığını söyleyebiliriz. TV’ler dikkat sürelerini ve biçimlerini belli sürelerle etkilerken, sosyal medya algılarımızı radikal biçimde etkileyerek sınırsız dikkat dağınıklığına neden oluyor.

Dünyanın sosyal medya mecraları ile tanışması, 1990'lı yılların sonu itibarıyla başladı ve hız kesmeden devam ediyor. Öyle ki 15 yıl önce kendi isminizle aynı olan ortalama 50 kişi listelenirken, şimdilerde aynı isimden binlerce kişi görme ihtimaliniz var. Artık hayatta olmayan insanların hesaplarının da silinmiyor olması, aynı kişilerin farklı platformlarda birden fazla hesap oluşturmaları gibi nedenler sosyal medyanın büyük bir çöplüğe dönüşme sürecini hızlandırdı. Bilgi çöplüğü, popüler kültür çöplüğü… Adına ne derseniz artık.

Günümüz dünyasında hız ve performans odaklı bir yaşam tarzı benimsiyoruz. Bu hayat tarzı da etrafımızda olup bitenlerin, içinden geçip gittiğimiz hadiselerin anlamını ve arka planını düşünmeden yaşamaya sevk ediyor bizi.

Eskiden sosyal medya “özgürlük ve demokrasinin gücü” olarak değerlendiriliyordu.

Yaklaşık 15-20 yıllık bir sürede gelinen noktaya bakarak ilerleyen yıllarda çok daha vahim sonuçlara ulaşmamız muhtemeldir. Zira ne zaman enformasyon bombardımanına maruz kalsak âdeta sonucunda zihnimiz dağılıyor, odaklanma becerimizi kaybediyoruz.

Sosyal medya ve internet kullanımını doğru şekilde kontrol edemezsek bu dijital çöplük içinde doğru, güvenilir ve değerli bilgiye ulaşmak neredeyse imkânsız hâle gelecektir. Daha da vahimi doğruyu yanlıştan ayırt edemeyen, depresyon ve anksiyete gibi ruhsal sağlık sorunları yaşayan binlerce genç insanın ortalıkta dolaşacak olma ihtimalidir.

İnternette yapıp ediyor gibi göründüğümüz şeylere çoğu zaman sadece maruz kalıyor, razı oluyor ya da teslim oluyoruz. Kendi hayatımızın çoğu zaman gerçek faili değiliz, sadece öyle görünüyoruz. Aslında sel misali bir akıntı var ve bizi gittiği yere doğru kontrolsüz bir şekilde sürüklüyor. Hal böyleyken İnterneti kontrollü, sosyal medyayı bilinçli kullanmaya çalışanlar var elbette. Onların durumu da coşkun ve bulanık akan selde akıntıya kapılmadan karşıya geçmek kadar zor bir mesele.

Eskiden sosyal medya “özgürlük ve demokrasinin gücü” olarak değerlendiriliyordu. Günümüzde ise bir manipülasyon ve dezenformasyon aracı hâline geldi maalesef. İnternet ve özellikle sosyal medya aracılığıyla kamuoyunu yanıltmaya yönelik girişimler dünya genelinde artış gösteriyor. Aklıselimi muhafaza etmek artık çok daha zor.

Kitleler sosyal medyada, yani popüler kültür çöplüğünde sürekli meşgul ediliyor ve böylece insanlar öncelikli gündemlerinden, insani değerlerden uzaklaştırılıyor. Bu profilde insan modelinin, her geçen gün artış gösterdiğini görmek gelecek adına endişe veriyor. İnsanları biyolojik olarak uyuşturan madde bağımlılığı kadar, zihinsel olarak uyuşturan sosyal medya ve diğer uygulamalar da o kadar zararlıdır. Popüler kültür, kitleler üzerinde farklı tezahürlerle kullanılan psikolojik bir silah olduğu için bunu üreten ve yayan bir takım mecralar da bir nevi uyuşturucu gibi kullanılmaktadır. Özellikle de hayatın akışında etkin, dinamik ve belirleyici roller hedefleyen gençleri uyuşturarak haksızlıklara, zulümlere, yıkımlara isyan etme enerjileri yok edilmektedir.

Peki, bu bilgi çöplüğünde işimize yarayacak ve ihtiyaçlarımızı giderecek güvenilir bilgilere nasıl ulaşılabiliriz? Geldiğimiz noktada bu soru her zamankinden daha çok önem kazanmış durumda. Zira dijital dünyanın dilini, doğasını ve felsefesini kavrayamazsak ne kadar farklı içerikler üretirsek üretelim, dijital dünyanın kölesi olmaktan kurtulamamız çok zor. Hepimiz daha fazlasını, daha kolaylıkla görmek için sanal gerçekliklere çeviriyoruz bakışlarımızı. Gördüğümüzü sandığımız şeyler, aslında var olmayan ama bize gerçek algısıyla gösterilen şeyler.

Popüler kültürle, sosyal medya mecralarıyla bir medeniyet inşa edemeyiz! Zira mecra son derece manipüle edici, kamplaştırıcı, ayartıcı ve güvensiz. O yüzden popüler kültüre karşı güçlü argümanlarla kendimizi muhafaza etmenin, irademizi kullanarak algı yönetimine alet olmamanın yollarını aramalıyız. Aksi hâlde bu dijital kültür çöplüğü herkesi er ya da geç kendisine çekecek ve dönüştürecektir.

Her şeye rağmen ümitsiz olmayıp, güvenilir bilgiye ulaşmanın yolları olduğunu ifade edelim. Karşımıza çıkan haber, video ya da herhangi bir bilginin bizim tercihlerimizi takip eden algoritmaların bir neticesi olabileceğini aklımızdan çıkarmayalım. Bilgiye eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmak, çeşitli kaynaklardan teyit etmek ve bilgiyi derinlemesine analiz etmek, zor olmakla beraber bu karmaşık mecrada doğru bilgiyi ayırt etmemizi sağlayacaktır.