Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa

ÖMER FARUK SALAR
Abone Ol

“Şanı büyük Osman Paşa, Plevne’den çıkmam, diyor,” sözünü elbette duymuşsunuzdur. Bestesi de olan bu sözlerde geçen Plevne, neresidir? Kimdir, bu şanı büyük Osman Paşa? Onu büyük yapan nedir? Şimdi şu satırlara göz nurunu akıtan genç arkadaş, arkana yaslan, gözlerini kıs ve şanı büyük Osman Paşa’nın, Plevne kahramanlarının destansı hikâyesini oku. Oku ki ayağımız yere sağlam bassın, istikbalimiz parlak olsun.

İsmi kulağımıza yabancı gelse de çok değil, bundan yaklaşık 150 sene önce büyüklerimizin “vatan” diye telakki ettiği topraklar, Rus Çarlığı tarafından tehdit ediliyordu. Bu tehdit öyle bir noktaya ulaşmıştı ki “ana vatan” kavramıyla özdeşleşen Balkan topraklarımızda yüzyıllardır birlikte yaşadığımız gayrımüslim komşularımızın ekserisi perdenin arkasında bize ihanet etmekteydi.

Tehdit kapımıza geldiğinde, minarelerden vatan için selalar yükseldiğinde Vidin’de emrindeki kuvvetlerle sınırı bekleyen Osman Paşa, tarihe geçecek müdafaa savaşını vermek üzere Plevne’ye hareket etmişti. Balkan topraklarını incelediğimizde ana ulaşım yolları üzerinde olan Plevne’nin savunulması büyük önem taşıyordu. Çünkü Plevne payitahtın, yani İstanbul’un kapısı mesafesindeydi. Bunun farkında olan Osman Paşa, emrindeki kuvvetlerle Rus ordularını durdurmak üzere büyük bir mücadeleye girişti.

Plevne’de yaşanan savaş, dedelerimizin sadece Balkan topraklarındaki ölüm kalım mücadelesini anlatmaz. Tunus’tan Kıbrıs’a, hatta doğu sınırımız İran’a kadar memleketin dört bir köşesini etkisi altında bırakacak bir savaştır, Plevne…

Tuna Nehri akmam diyor

Rusların Tuna cephesindeki en güçlü komutanları, üçüncü dalga taarruzun başına geçti.

Ruslar, Plevne önlerine geldiğinde takvimler, 8 Temmuz 1877’yi gösteriyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla başlattıkları ağır topçu ateşinin bir etkisi olmadı. Henüz şehirde mevzilenmemiş olan Osman Paşa, 19 Temmuz’da uzun bir yürüyüşten sonra Plevne önlerine geldiğinde, hiç beklemeden ordusuna taarruz emri verdi. Mehmetçik çok yorgun olmasına rağmen düşmanı bozguna uğrattı. Ruslar, perişan bir hâlde geri çekilmek zorunda kaldı.

Rusların geri çekildiğini gören Osman Paşa, ivedi bir şekilde askerî savunma doktrinlerinin tarihi seyrini değiştirecek mahiyette Plevne’yi büyük bir müdafaa kalesi hâline getirmeye başladı. Ruslar toparlanıp Plevne önlerinde tekrar gözüktüğünde, tarih 28 Temmuz’du. İkinci Plevne Savaşı olarak tarihe geçen bu muharebede de Ruslar ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. Dünya kamuoyu, savaşı ilk defa bölgeden bildiren gazeteciler vasıtasıyla öğreniyordu. Büyük bir heyecan dalgası tüm Avrupa’yı sarmış, savaş telgraflar aracılığıyla takip edilir olmuştu. Osman Paşa ve ordusu, etrafını saran devasa Rus kuvvetlerine karşı büyük bir direniş gösterdiler.

Rusların Tuna cephesindeki en güçlü komutanları, üçüncü dalga taarruzun başına geçti. Grandük Nikola Nikolayeviç ismiyle maruf Rus komutanı da Osman Paşa’nın askerî dehası karşısında mağlup oldu. Peki, bu kadar zafere rağmen Osman Paşa, niçin Plevne’de savaşı kaybetti? Çünkü Plevne’yi savaşarak aşamayacağını gören Ruslar, şehri kuşatmaya başladı. Dört bir tarafı sarılan Osman Paşa da Plevne’deki kuşatmayı yarmak istedi. Bu hareket neticesinde bir top mermisinin atına isabet etmesiyle ağır yaralanan Osman Paşa teslim olmak zorunda kaldı ve böylece Plevne’deki mağlubiyetler serisiyle perişan olan Ruslar, anca zafere ulaşabildi.

Plevne, cihangir olmakla sıradan olmanın tercih edildiği bir sahnedir. Cihangirliği seçen dedelerimiz için Plevne yiğitliğin abidesidir. Tarihte hiçbir mağlubiyet, böylesine şecaat arz etmedi. Hiçbir yaralı esir, galibine öyle yelesi kabarık aslan heybetiyle görünmedi. Tarihte yenen, yendiğinin gölgesinde bir başka yerde kaybolmadı.

Plevne, Gazi Osman Paşa ile tarihimize şerefle nakşedilmiş bir direnişin ölümsüz adıdır. Bu inanç ve imanla teçhiz olan gençliğimiz, ülkemizi şan ve şeref dolu nice başarıya ulaştıracaktır. Selam olsun gönlü Tuna ile çarpanlara, selam olsun gençliğini bu uğurda harcayanlara…

Plevne’ye dair edebî bir anekdot

Türk edebiyatının önemli simalarından biri olan Cenap Şehabettin de babasını Plevne Muharebesi’nde kaybetmiştir. Şehit babasının ebedî istirahatgâhı olan Plevne’den yıllar sonra trenle geçen Cenap Şehabettin, şu duygu yüklü satırları hatıralarında kaleme almıştır. “Sabah karşı Plevne’den geçiyorduk. Alacakaranlıkta pencereyi açtım. Plevne Ovası’nı görmek, arz üzerinde hakir bir mezarı bile kalmayan zavallı babamın ruhunu biraz teneffüs etmek istiyordum. Eyvah! Yüksek ve zengin kinleri okşayan gece rüzgârı, madde ve hakikat gibi insafsız dedi ki, ‘Babanın kanını emen bu toprak, şimdi babanın cisim ve ruhundan yabancı açlıkları doyuracak başaklar hazırlıyor.’”

  • Konuyla ilgili okuma listesi
  • * “Rusya Tarihi”, Akdes Nimet Kurat
  • * “Avrupa Türkiye’sini Kaybımız”, Yılmaz Öztuna
  • * “Bir İngiliz Subayının Anıları - Plevne Meydan Muharebesi”, Yüzbaşı Von Herbert
  • * “Plevne”, Mehmed Niyazi
  • * “Gazi Osman Paşa - Yaralı Mareşal”, Prof. Dr. Metin Hülagü