Okuribito(Gidişler)

HABER MASASI
Abone Ol

Filmin baş karakteri Daigo özel bir orkestrada çello çalan bir müzisyen. Küçüklüğünden beri hayali olan bir işi yapan Daigo bir konser sonrası üzücü bir haber alır, konserlere fazla ilgi olmadığı için orkestra dağıtılacaktır. Bu, onun işsiz kalması anlamına gelmektedir. Daha yeni satın aldığı çellosunun borcuyla kalakalır Daigo. Hayalleri yıkılmıştır. Çelloyu iade eder. Onu iade ettiğinde kendini garip şekilde rahatlamış hisseder, sanki üzerindeki ağırlıklarından kurtulmuş gibidir.

Sinemada, benim "nefis doyuran" diye tabir ettiğim bir tür var. Kategorilendirebildiğiniz her film biraz bu türün içine giriyor. Aksiyon filmleri, macera filmleri, komedi filmleri gibi. Patlayan arabalar, sonu gelmeyen bir koşuşturmaca, öldürülen insanlar, aşırı romantik ya da aşırı üzüntülü, ağlatan sahneler… Normal hayatın belki binde birinde bile yaşanmayan, tam da o sebeple insanların izlediği fantastik kurgulardan ibaret filmler…

Bu köşede bu tarz filmler önermekten hep kaçındım. Çünkü bu anlattığım türdeki filmlerin sadece eğlencelik bir meta olduğunu, insana bir şey katmadığını düşünüyorum. Bir çocuk oyuncakla oynarken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsa bu filmleri izlerken yetişkin insanlar da vaktin nasıl geçtiğini anlamıyor ama sonrasında insana hiçbir şey kalmıyor. Bazı nadir filmler de var ki gerçek hayatta herkesin yaşayabileceği ayrıntılara odaklanır ve insanın derin yalnızlığına hitap eder.

İzleyen herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bu tarz bir film size sorular sordurur ve hayatla ilgili yeni şeyler öğretir.

Bugün bahsedeceğim "Okuribito" Son Veda filmi de işte bunlardan biri.

Filmin baş karakteri Daigo özel bir orkestrada çello çalan bir müzisyen. Küçüklüğünden beri hayali olan bir işi yapan Daigo bir konser sonrası üzücü bir haber alır, konserlere fazla ilgi olmadığı için orkestra dağıtılacaktır. Bu, onun işsiz kalması anlamına gelmektedir. Daha yeni satın aldığı çellosunun borcuyla kalakalır Daigo. Hayalleri yıkılmıştır. Çelloyu iade eder. Onu iade ettiğinde kendini garip şekilde rahatlamış hisseder, sanki üzerindeki ağırlıklarından kurtulmuş gibidir. İçinden şöyle geçirir:

“Hep hayalim olduğunu zannettiğim şey, belki de öyle değildi.”

Bu sahnedeki cümle beni biraz düşünmeye itti. Geçmişimde defalarca söylemiştim bunu kendime. "Hayalimdeki gibi değilmiş." demiştim. Çok sevdiğim bir iş kolu vardı, videolarını izlemeyi, hakkında kitaplar okumayı çok seviyordum. Bir gün cesaret edip o iş kolunda bir adım attığımda gerçek hayatın hiç de videolarda izlenildiği gibi toz pembe olmadığını, hayalim zannettiğim o işin gerçek dünyadaki karşılığını hiç de sevmediğimi fark etmiştim. Bana göre değildi. Sonra kendime dönüp "Bu kadar sene bu alanda çalışmayı hayal etmiştin ama hiç de hayal ettiğin gibi değilmiş gördün mü?" demiştim. Daigo’nun bu cümlesi beni o zamanlara götürdü. Eminim sizin de böyle yaşantılarınız olmuştur.

Bir filmin sizi yakaladığı bir sahne vardır. O sahneden sonra "İşte! Bu film gerçekten izlenmeye değer." dersiniz. İşte, bu sahne de benim için öyleydi. Güzel bir film izleyeceğimi anlamıştım.

  • Değinmeden geçmek istemediğim bir konu da Daigo’nun geçirdiği bu zorlu süreçte eşi Mika’nın tepkileri. Yaşanan onca olumsuzluğa rağmen Mika olumlu bakış açısını hep koruyor ve Daigo’ya maddi manevi desteğini esirgemiyor. Tokyo’da yaşamak istemesine rağmen memlekete dönme teklifinde bile olumlu bir taraf bulmayı başarıyor.

Memleketi Yamagata’ya döner dönmez iş arayışına başlayan Daigo, gazetede dolgun ücretli bir işe denk geliyor. İşin adı “Gidişlere Yardım İşi” olunca bir seyahat acentası olabileceğini düşünerek işe başvuruyor. Gittiğinde ise işin “son seyahatle” ilgili olduğunu anlıyor. Bizdeki gassalın yaptığı işin daha farklı bir hâlinin Japon kültüründeki karşılığı kısaca. Ölen kişinin makyajının yapıldığı, güzel elbiselerinin giydirildiği, saçının yapıldığı, yani bir gelin gibi hazırlandığı bir iş bu. Bizde nasıl gassallık kimsenin kolay kolay yapamayacağı ve toplum tarafından garip karşılanan bir meslekse aynı şekilde bu “gidişlere yardım işi” de öyle bir iş. Doğrudan yazınca kimse başvurmaz diye böyle bir ilan vermiş işin sahibi Ikuei. Daigo önce kabul etmek istemiyor ama hayat şartları onu kabul etmeye zorluyor. Sonunda kabul ediyor etmesine ama eşi Mika’ya işin içeriğinden pek bahsetmiyor, sorduğunda geçiştirerek cevap veriyor.

Daigo gün geçtikçe ustası Ikuei’den bu işin ayrıntılarını öğreniyor. İlk başlarda ölü bedene dokunmak bile zor gelirken zamanla ona da alışıyor. Bir gün eşi Mika yaptığı işi öğreniyor ve şimdiye kadarki tavırlarına bakarak ondan hiç beklemeyeceğimiz keskinlikte bir tavır ortaya koyuyor. Ya bu işi bırakırsın ya da ben annemin yanına dönerim diyor eşine. Bu sahnede yönetmenin, plastik karakterlerden kaçındığını çok iyi bir şekilde anlayabiliyoruz. Her şartta pozitif olmayı başarabilen birinin bile kabul etmeyeceği bazı şeylerin olabileceğini hatta herkesten daha çok tepki verebileceğini gösteriyor bize. Mika’nın bu tepkisiyle iki arada bir derede kalan Daigo, işine devam etmeyi seçiyor. Yaptığı işin kötü bir iş olmadığına inanıyor çünkü.

Bu süreçte bu mesleğe karşı çıkan tek kişi eşi olmuyor. Bazı akrabaları da ona daha düzgün bir iş bulmasını, bu işin utanç verici olduğunu söylüyorlar. Her birinin bir gün bu işe ihtiyacı olduğunu bilmelerine rağmen, o işi yapanın kendilerinden birisi olmasını hazmedemiyorlar. Filmin sonlarına doğru, ölen akrabalarının da “gidiş işlerinin” yapılması gerektiğinde Daigo’nun yaptığı işin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyorlar.

Burada, işin bizim kültürümüzdeki tarafıyla bir karşılaştırma yapabiliriz. Evet, gassal yani ölü yıkayan birisi her girdiği ortamda pek de normal bir meslek gibi değer görmez değil mi? Ama herkesin de gün zamanı geldiğinde ihtiyacı olacak biridir gassal. İhtiyacı olduğunda herkes kendi yakını için o işi iyi yapan birini arar. Daigo tam da böyle bir mesleği yapıyor işte.

Akuribito’nun senaryosu, temel olarak hayattaki olağanüstü denilebilecek değişikliklerde bile insanın gerçeklere nasıl tutunduğunu anlatıyor. Burada önceki mesleğin çello sanatçısı sonraki mesleğin de bir ölüyü yakılmadan önce süsleyip püsleme işi de önemli bir ayrıntı. Birbirinden bu kadar uzak iki meslek var karşımızda. Başkarakterimiz, insanın hayatta her türlü olasılıkla karşılaşabileceğini ama her duruma uyum sağlayabileceğini bize gösteriyor. Başta kötü olduğunu düşündüğü ve çok üzüldüğü bu yeni işinin, onu eskisinden bile daha çok tatmin ediyor oluşu da hayatın cilvelerinden biri.

Filmde beni çok etkileyen bir sahne var. Daigo’nun yaptığı işin sonrasında, ölen kişinin bedeninin fırında yakılması işini üstlenen biri daha var. Şöyle diyor:

  • “Yıllardır burada çalışırım. Bazen ölümün bir kapı olduğunu düşünürüm. Ölüm her şeyin sonu demek değildir. Bu zamandan ayrılıp bir sonraki aşamaya geçmektir. Tam anlamıyla bir kapı. Bu kapının bekçisi olan ben onlara her zaman ‘İyi yolculuklar!’ derim. “Yine görüşeceğiz.”

Ölüm üzerine yazılmış ne kadar güzel bir diyalog öyle değil mi? Evet hatırlamak istemediğimiz bir gerçeklik ölüm. Bir gün başımıza geleceğini biliyoruz ama yine de onun konuşulduğu ortamlardan uzak duruyoruz, onu aklımızdan çıkarmak üzerine kurulu tüm uğraşlarımız. Yönetmen, tümüyle hayatın gerçekleri üzerine kurduğu filminde aslında hayatın en büyük gerçeğini gösteriyor bize ve bir açık kapı bırakıyor bu diyalogla. Adeta şöyle diyor: “Ölüm bir kapıdır, kapıyı geçince elbet görüşeceğiz.”

Ali Burak Cesur/Film Yorumcusu