Jetgillerin ötesinde: Kentleşmenin geleceği
George Jetson’ın uçan arabasına neyin güç verdiğini hiç merak ettiniz mi? Ya da robot Rosie’nin pillerini nasıl şarj ettiğini? Veya Jetgiller’in Orbit City’deki evinde bulutların üzerindeki havanın temiz olup olmadığını? “Tahmin zordur. Özellikle gelecek söz konusu olduğunda.” Bu sözleri söyleyen fizikçi ve filozof Niels Bohr tam da vefat ettiği 1962 yılında bir çizgi dizi, geleceği tahmin etmeye çalışıyordu: Jetgiller.
“Ben göremeyeceğim ama siz göreceksiniz. Merih’e (Mars) yerleştiklerinde, orası dünyamız olacaktır. Başka bir çıkış yolumuz yok. Yeryüzünü perişan ettik. Burada pek bir geleceğimiz kalmadı. Şimdi sıra başka gezegenleri mahvetmekte.”
Ş. Teoman Duralı
2062 yılında Orbit City adlı bir uzay kasabasında yaşayan sıradan bir ailenin günlük hayatını yansıtan animasyon, bugün yaşadığımız hayatların habercisiydi: Yürüyen bantlar, telefonla görüntülü iletişim ve akıllı evler, dizinin tahminlerinden yalnızca birkaçı. Ancak Jetgiller’in öngöremediği şeylerden biri, sürdürülebilir kentleşmenin ne kadar önemli hale geleceğiydi.
Animasyon gösterime girdiğinde, herkesin uçan arabalara sahip olduğu ve akıllı evlerde yaşadığı gelecekte ütopik bir şehir hayal edilmişti. Ancak burada gözden kaçan bir şey var. Jetgiller’in yaşadığı Skypad Apartmanı ve kasabadaki diğer tüm binalar, onların gökyüzüne yükselebilmelerini sağlayan inanılmaz derecede yüksek hidrolik kolonlar üzerine inşa edilmişti. Bunun sebebi, dünya yüzeyinin yaşanmaz olması nedeniyle kirliliğin ve kötü hava koşullarının üzerine çıkmaktı.
Bu idealler, hayata dair sevinçler noktasında oldukça sterildi. Gerçek insanlar olarak kişiliksiz ve ruhsuz mega şehirlerin hâkim olduğu bir fiziksel gerçeklik yerine doğaya yakın olmayı seviyoruz. Bant üzerinde yürümektense tepelerde ya da ormanda yürüyüş yapmaktan keyif alıyoruz. Çünkü geçmişle ve doğayla kurduğumuz bağ hâlâ canlı.
Bu noktadan bakınca onlarca yıldır benzer örneklerle geleceğe dair vizyonumuz; Jetgiller, Googie tarzı uzay çağı ve siberpunk evrenleriyle 1960’lardan kalma bir rüyaya takılıp kaldı. Ama şu anda ihtiyacımız olan şey bu değil. Ya bulunduğumuz noktada teknolojik olarak gelişmiş gelecek vizyonumuz tamamen yanlışsa?
Bugün dünyamızda bir iklim kriziyle karşı karşıyayız. Eğer başarılabilirse kriz daha sürdürülebilir şekilde kentleşmek için yeni fırsatları beraberinde getirebilir. Ancak şehirlerimizde su ve enerjiyi verimli kullanıp atık ve sera gazı emisyonlarını doğru şekilde yönetemedikçe bu noktaya varamayız.
Örnek olarak Mars’ta koloniler geliştirmenin ardındaki motivasyonu ele alalım. Elon Musk’ın Mars’ı kolonileştirme ilhamı, büyük ölçüde ısınan gezegenimizin kaçılacak bir yer olduğu retoriğine dayanıyor. Ona göre tek yaşam alanımız olarak Dünya’ya sonsuza kadar bağlı kalamayız. Bir yedek plan olarak Mars’ta koloni kurmak ise herhangi bir felaket durumunda tek kurtuluşumuz olabilir.
Musk’ın şirketi SpaceX, Mars’ta kolonileşmeyi mümkün kılmak için gereken teknolojiyi geliştirme görevini üstleniyor. Şirketin nihai hedefi, orada yaşayacak çok sayıda insanı destekleyebilecek, kendini idame ettirebilen bir Mars kolonisi kurmak. Bunun için uzay teknolojilerindeki ilerlemelerin yanı sıra; Dünya’dan farklı bir gezegende, öncelikle temel düzeyde yaşamı sürdürmenin yollarını bulmak gerekiyor. Fakat henüz tam anlamıyla çözülemeyen pek çok sorun var. Bunların en başında gıda üretimi geliyor.
Yıldızlararası evrende yeni bir dünya kurma çalışmaları heyecan verici olsa da bunu yaparken ne yazık ki evimizi onarma fırsatlarını kaçırıyoruz. Elimizdeki muazzam kaynakları akıllıca kullanarak ekolojik felaketi hâlâ önleyebiliriz. Peki hangisi daha maliyetli? Mars’ta koloni kurmak mı yoksa iklim krizini önlemek mi? Veriler üzerinden meseleyi inceleyelim:
Uluslararası Enerji Ajansı’na göre net sıfır karbon ekonomisine ulaşmak için yıllık küresel GSYH'nin sadece yüzde iki ila yüzde üçünü enerji sistemimize harcamamız gerekecek. Ortalama küresel sıcaklık artışını 1,5 santigrat ile sınırlamanın maliyeti, -küresel GSYİH (2023) yaklaşık 105 trilyon dolar olduğundan yüzde ikisi- yaklaşık 2,1 trilyon dolarıdır (Visual Capitalist). Buna karşın Musk, 2019’da Mars’ta koloni kurmanın bedelinin 100 milyar ila 10 trilyon dolar arasında olacağını söylemişti (Business Insider).
Bu veriler ışığında anlıyoruz ki dünyamızı kurtarmak için ekonomiyi raydan çıkarmamıza ya da modern uygarlığımızın geldiği noktada elde ettiği başarılardan vazgeçmemize gerek yok. Sadece önceliklerimizi doğru belirlememiz gerekiyor.
Hayal ettiğimiz gelecekte uçan arabalar daha az enerji kullanıp, kendi kendine yetebilen binaların arasından temiz ve verimli bir motorla geçiyor. Rosie’nin pilleri güneş enerjisini depoluyor ve dışarısı yalnızca temiz değil, aynı zamanda daha az gürültülü.