İklim krizini anlamadan onunla mücadele edemeyiz

HABER MASASI
Abone Ol

Dünyanın yararına, doğanın faydasına alınan birçok kararın çıkış ve başlangıç noktasında gençler oluyor. Bu çağın gençleri, yani sizler, duyarlılığınız, kararlılığınız ve bir araya gelip organize olma becerinizle şimdiye dek bir sürü olumlu dönüşümün öncüsüydünüz. Hem bu yüzden hem de kendini maalesef daha da fazla hissettiren iklim krizi nedeniyle bu ay kapak konumuzu sıfır atık, sürdürülebilir doğal hayat ve küresel ısınma meselelerine ayırdık.

İklim krizinin etkileri gün geçtikçe daha sık, daha şiddetli ve daha yıkıcı hissediliyor. 2019 yılında Avustralya’da çıkan orman yangını 240 gün sonra söndürülebildi. Dünyada son 8 yıl, en sıcak 8 yıl olarak kayıtlara geçti. Geçen yaz Avrupa, son 500 yılın en kurak dönemini geçirdi; yaşanan sıcak hava dalgası 20.000’den fazla ölüme sebep oldu. Pakistan’da yaşanan sel felaketi sonucu ülkenin üçte biri sular altında kaldı. İki kutup bölgesinde de rekor sıcaklıklar gözlemlendi. Antarktika Denizi’ndeki deniz buzu seviyelerindeki düşüş, yılın 6 ayında ya rekor kırdı ya da rekora çok yaklaştı.

  • Buralar bize uzak diye düşünmeyin, Türkiye de ne yazık ki orman yangınları, sel felaketleri, kuraklık, sıcak hava dalgaları gibi iklim afetlerinden en fazla etkilenen ülkelerden bir tanesi.

Ama gelin birlikte iklim krizi, küresel ısınma ne demek diye önce bir soralım ve bunların nedenleri ve etkileri üzerinde duralım. Zira iklim krizini anlamadan, onunla mücadele edemeyiz.

İklim krizi nedir ve doğal bir olay mıdır?

Elbette, öncelikle şunu söylemeliyim ki iklim koşulları doğal olarak değişebilir. Güneş’ten Dünya’ya gelen enerji miktarı, atmosferin yapısı, kara ve denizlerin dağılımı ile üzerlerindeki nesnelerin rengi gibi faktörler iklim koşullarını belirler. Volkanik patlamalar, kıtaların hareketleri, eksen kayması, rüzgar ve okyanus akıntıları da iklimi doğal olarak değiştirebilir. Örneğin Vikingler, Orta Çağ’da Grönland’da tarım yapabilmişlerdi. Fakat sonra iklim, doğal sebeplerle değişti.

  • Sanayi Devrimi’nden beri gezegenin ikliminde görülen değişikliklerin sebebi ise insan faaliyetleridir. Kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılması, atmosferdeki ısıyı tutan sera gazı seviyelerinin artmasına sebep olur, böylece Dünya’nın ortalama sıcaklığı artar. Gezegenimiz sanayi öncesi döneme göre şu an 1,2 derece ısınmış durumda. Ve raporlar insan etkisinin gezegeni son 2000 senedir eşi benzeri görülmemiş bir hızda ısıttığını söylüyor.

Önceki sayfadaki, “IPCC 6. Değerlendirme Raporu: İklim Değişikliğinin Fiziksel Temeli”nden alınan tabloda insan & doğal faktörlü ısınma ile sadece doğal faktörlü ısınmanın arasındaki farkı görebilirsiniz. Grafik, yaşanan bu değişikliklere doğal faktörler sebep olsaydı yeşil bölgede olacağımızı ama insan etkisi sebebiyle şu anda açık kahverengi alanda olduğumuzu gösteriyor.

İşte, iklim değişikliği ve küresel ısınma sonucu meydana gelen felaketlere, bunların bir krize sebep olduğuna ve acil bir şekilde harekete geçilmesi gerektiğine vurgu yapmak için de iklim krizi kelimesini kullanıyoruz.

Peki, bu ısınma nasıl gerçekleşiyor?

Atmosferde doğal olarak bulunan su buharı, karbondioksit, metan ve diazot monoksit gibi sera gazları battaniye görevi görerek dünyadaki ısının uzaya kaçmasına engel olur. Bu gazlar yeryüzündeki ortalama sıcaklıkları canlıların hayatlarını sürdürmesini sağlayacak seviyede -ortalama 16 derecede- tutar. Fakat biz, insanlar olarak enerji üretmek için kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtları yaktıkça ve ağaçları bilinçsizce keserek ormanları yok ettikçe atmosfere salınan sera gazı emisyonları artıyor. Atmosferde yoğunlaşan bu sera gazları bir battaniye gibi uzaya geri gitmesi gereken ısıyı yerkürede hapsediyor ve böylece yerküre olması gerekenden ne yazık ki giderek daha fazla ısınıyor. Bu da sel, orman yangını, aşırı sıcaklar, kuraklık gibi felaketlere sebep oluyor.

İklim krizine sebep olan faktörler neler?

İklim krizinin etkileri gün geçtikçe daha sık, daha şiddetli ve daha yıkıcı hissediliyor.

Hem Türkiye’de hem de dünya çapında sera gazı emisyonlarının dağılımlarına baktığımızda karbon salımlarından en çok sorumlu olan sektörün, enerji sektörü olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi ise hayatlarımızı sürdürmemiz için gereken enerjiyi, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtlar yakarak elde ediyor olmamız. Bu yanma sonucu açığa çıkan karbondioksit, gezegenin ısınmasına sebep oluyor.

Sektörel bazda küresel sera gazı emisyonları.

Enerji sektörünü ise tarım takip ediyor. Gezegen üzerindeki toprakların üçte biri tarıma ayrılmış durumda. Bunun ise üçte biri tarımsal ürünler için kullanılıyor. Ve bu alanların açılması için karbon yutağı olan ormanlar kesiliyor. Dünya çapındaki tarım alanları sadece son 125 yılda iki katına çıktı, bu da sera gazı emisyonlarının artışına sebep oluyor. Ayrıca tarım faaliyetleri, Dünya’daki tatlı su kaynaklarının %70’ini kullanıyor. Bunun dışında ulaşım, binalar ve atıklar da iklim krizini tetikleyen diğer faktörler arasında.

Peki, iklim krizinin gezegen üzerindeki etkileri nelerdir?

İklim değişikliği ve küresel ısınma sonucu meydana gelen felaketlere, bunların bir krize sebep olduğuna ve acil bir şekilde harekete geçilmesi gerektiğine vurgu yapmak için de iklim krizi kelimesini kullanıyoruz.

İklim krizi sıcak hava dalgalarını tetikliyor, yoğunluğunu ve sıklığını artırıyor. 1500 yılından bu yana Avrupa’daki en sıcak beş yazın hepsi de 2002 sonrasında yaşandı. Araştırmalar da son 20 yılda aşırı sıcak hava dalgası yüzünden ölenlerin sayısının üçte iki oranında arttığını vurguluyor.

Aynı şekilde iklim krizi sebebiyle yağış miktarı azaldığı için kuraklık tehlikesi de artıyor. 2023 ocak ayında ülkenin büyük bölümünde “şiddetli kuraklık” yaşandı. Türkiye genelinde ocak ayı yağışları son 22 yılın en düşük seviyesine indi. Yağışlarda normale göre %52, geçen yıl ocak ayı yağışlarına göre %62 azalma yaşandı. Şu anda Bursa, Nilüfer Barajı tamamen kurudu. Çanakkale Belediyesi ise su kullanımına yönelik kısıtlama getirdi.

Ülkemizde son 60 yılda sulak alanların yarısı -ki bu rakam 3 Van Gölü ya da 24 Eğirdir Gölü büyüklüğüne denk geliyor- ekolojik işlevini yitirdi. Ayrıca vahşi sulama gibi yanlış tarım politikaları da kuraklık riskini tetikliyor.

İklim krizi ne yazık ki sel ve taşkın felaketlerinin de sayısını ve şiddetini artıyor. Ülkemizde 2020 yılında 177 tane sel felaketi yaşanmışken 2021 yılında bu rakam yüzde 62 artarak 287’ye çıktı. 2021 yılında Batı Karadeniz’de yaşanan sel felaketi sonucunda 82 kişi hayatını kaybetti. Geçtiğimiz ay Şanlıurfa ve Adıyaman’da meydana gelen sel felaketinde ise 15 kişi hayatını kaybetti.

Ayrıca iklim krizi, yanında biyoçeşitlilik krizini de getiriyor. Son 50 yıldan daha kısa sürede kuş, memeli, balık, sürüngen, amfibi popülasyonları dünya genelinde %69 azaldı.

Bunların haricinde buzullar eriyor, deniz ve okyanuslardaki su seviyeleri yükseliyor. Orman yangınları artıyor.

Grönland’daki buz tabakasının erimesi yıllar içinde deniz seviyesinin 6 metre yükselmesine, Miami, Manhattan, Londra, Şangay, Bangkok ve Mumbai gibi şehirlerin sular altında kalmasına sebep olabilir.

Ayrıca buzullar Çin ve Hindistan gibi ülkelerin içme suyu kaynağı. Buzulların erimesiyle yarım milyara yakın insanın susuz kalma olasılığı çok yüksek.

Birleşmiş Milletler ise tüm bu felaketler sonucunda 2050’de 200 milyon kişinin iklim mültecisi olacağını tahmin ediyor.

İklim krizi ayrıca orman yangınlarının daha fazla çıkmasına, daha çabuk büyümesine, daha hızlı yayılmasına da sebep oluyor. Ağaç sayılarının yangınlar sebebiyle azalması da karbon emiliminin azalmasına, atmosferde daha fazla karbon birikmesine ve sonuç olarak gezegenin daha fazla ısınmasına sebebiyet veriyor. Söylesenize, bu bir kısır döngü değil de ne!..

“Artık çok geç!” demeden önce ne yapmalı?

İklim kriziyle mücadele için geç değil. Hem bireysel çabalarla hem de karar vericilerin iklim dostu politikalarıyla gezegeni ve insanlığı kurtarabiliriz.

İlk olarak yapılması gereken, sera gazı emisyonlarını azaltmak. Kömürden vazgeçip ekolojik dengeleri de gözeterek yenilenebilir enerji kullanımını artırabiliriz. Enerji verimliliğine yönelik önlemler alabiliriz.

Ormansızlaşmanın önüne geçmek için acil adımlar atabiliriz.

Bireysel olarak ise ilk yapmamız gereken her türlü gereksiz tüketimi durdurmak, buna internet kullanımı da dahil, evlerde su kullanımı da...

İhtiyacımız olan bir ürünün ikinci elini alabiliriz veya ödünç alma/kiralama opsiyonlarına bakabiliriz.

Bunları yapamıyorsak bu ürünün sağlam, doğa dostu materyalden üretilmiş alternatifini arayabiliriz.

Atıksız yaşama geçerek atıklarımızı azaltabiliriz.

Kompost yaparak organik gıda atıklarının gübreye dönüşmesini sağlayabiliriz.

Tek kullanımlık plastikleri hayatımızdan çıkarabiliriz.

Gideceğimiz yere yürüyerek/bisikletle/toplu taşımayla gitmeye özen gösterebiliriz.

Mevsimsel, organik , bitki bazlı beslenmeye çalışabiliriz. Yerel üreticileri destekleyebiliriz .

Evimizde su ve elektrik tasarrufları için yapabileceklerimiz:

Yüzümüzü yıkarken, dişlerimizi fırçalarken, tıraş olurken muslukları kapatabiliriz.

Suyun ısınmasını beklerken o suyu kovada toplayıp bitkilerimizi sulamak için kullanabiliriz.

Meyve sebzeleri yıkarken kullanılan suyu, daha sonra farklı alanlarda kullanabiliriz.

Çamaşır ve bulaşık makinelerini tam doldurmadan çalıştırmamalı, bulaşıkları elde değil makinede yıkamalıyız.

Foşur foşur araba/halı/kapı önü yıkama alışkanlığımızdan vazgeçmeliyiz.

Suları temiz tutmak için temiz içerikli deterjanlar kullanmalıyız.

Atık kızartma yağlarını lavaboya dökmemeliyiz.

Sifonlarda şamandıra ayarı yaparak su seviyesini azaltabiliriz.

Eğer gömme rezervuar varsa tesisatçı yardımı ile yine kolayca şamandıra ayarı yaptırabiliriz.

Musluklara perlatör taktırabiliriz, duş başlıklarını su tasarrufu yapan başlıklarla değiştirebiliriz.

Çim yerine daha az su tüketen bitkiler tercih etmeliyiz.

Yağmur suyu hasadı yapmalıyız.

Salma sulama değil, damla sulama yöntemlerini tercih etmeliyiz.

Pencerelerimizin kış/yaz ayarlarını yapmalıyız.

Kullanmadığımız fişleri prizden çekmeliyiz.

Kullanmadığımız makineleri kapalı duruma getirmeliyiz.

Peteklerin etrafındaki ısının yayılmasını engelleyecek eşyaları kaldırmalıyız.

Gün ışığından yararlanmayı alışkanlık hâline getirmeliyiz.

Enerji verimliliği sağlayan elektronik alet ve aydınlatma sistemleri tercih etmeliyiz.

Bina yalıtımımızda enerji verimliliğine yönelik teknolojileri tercih etmeli, pencerelerimizde iki ya da üç katlı cam kullanmalıyız.

Cep telefonlarının şarj aletleri, işlem tamamlandıktan sonra bile akım çekmeyi ve enerji harcamayı sürdürür. Telefonları şarj ettikten hemen sonra şarj aletini prizden çıkarmalıyız.

Apartmanlarımızda harekete duyarlı dedektörler ve zamanı ayarlanabilen cihazları tercih etmeliyiz.

İklim krizi evet, artık kapımızda. Bilimsel raporlar, gezegenin olması gerekenden fazla ısındığını ve bunun sebebinin ise tartışmasız bir şekilde insan faaliyetleri olduğunu gösteriyor. Fakat sebep olacağı felaketleri önlemek için geç değil. Hem bireysel çabalarımızla hem de küresel olarak alınacak önlemlerle bunu durdurabiliriz. Çünkü yaşayabileceğimiz başka bir gezegen yok.