Ebedî kurtuluşun yolu
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri, bir mektuplarında şöyle buyurmuşlardır: Ey kardeşim! Muhakkak ki insan, yağlı ve lezzetli yemekler, güzel ve süslü elbiseler için dünyaya gelmemiştir. İnsan dünyevi lezzetlerden faydalanmak, yemek-içmek, eğlenmek ve oyun için de yaratılmamıştır. İnsanın yaratılmasındaki asıl maksat, kendini (Rabb’ine karşı) zelil, hakir, aciz ve muhtaç görmektir ki bu, kulluğun hakikatidir. Lakin bu acizlik ve muhtaç olma hâlinin şeriat-i Mustafaviyye’ye uygun bir şekilde olması gerekmektedir.
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat âlimlerinin görüşlerine uygun olarak amel ve itikat cihetinden şeriatin hükümleri ile süslendikten sonra lazım olan, bâtınını (kalbini) Allahutaala'yı zikir ile tamir etmektir. Hususiyle size tarif edilen Tarîkat-i Nakşibendiyye-i Aliyye zikri ile bâtın mamur edilmeli, güzelleştirilmelidir. Çünkü diğer bütün yolların nihayetinde elde edilen makamlar, bu büyüklerin yolunda, henüz başlangıçta verilmiştir. Ve onların durumu, diğer bütün nispetlerin üstündedir. Basireti (aklı) az olan kimseler bunu ister kabul etsin, ister etmesin. Burada maksat, dostları teşvik etmek ve bu yola yönlendirmektir.
Velhasıl ebedî kurtuluş, Allahutaala’yı çokça zikretmeye bağlı kılındı. Allahutaala, Enfâl Sûresi’nin 45. ayetikerimesinde mealen, “… ve Allahutaala’yı çok zikreyleyin ki kurtuluşa erebilesiniz,” buyurmuştur. Bu ayetikerime, bu mananın şahididir. Zikir ile çokça meşgul olmak ve insanı zikirden alıkoyan her şeye buğzetmek lazımdır. Kurtuluşun reçetesi, yalnızca budur.
Yine Ra’d Sûresi’nin 28. ayetikerimesinde, Allahutaala’nın mealen, “… Haberiniz olsun ki kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur,” buyurması, bu anlattığımıza kati bir delildir. Biz, Allahutaala’dan muvaffakiyet, bu yolda sebat ve istikamet talep ederiz. Selam, hak yola ve Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz'e tabi olanların üzerine olsun (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, c.1, m. 206.).