Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri İslam alemi tarafından görmezden geliniyor

BEYZA ŞEN
Abone Ol

Zorla asimilasyon kampanyası, Uygurların kültürünü ve dinini hedef alsa da Müslüman ülkelerden destek görmüyor. Filistin’de yaşanan soykırım İslam dünyasında öfke ve direnişe yol açarken, Uygurlar adına neredeyse hiç ses çıkmıyor.

Bir yanda bir milyona yakın mahkûmun bulunduğu toplama kampları, boş mahalleler, hapse atılan öğrenciler, müzisyenler, sporcular ve barışçıl akademisyenler... Diğer yanda her hareketi izleyen ve yargılayan devasa bir yüksek teknolojili gözetim devleti... Çin'in Türkçe konuşan Müslüman azınlığının üyeleri olan 10 milyondan fazla Uygur'un geleceği giderek daha vahim bir hal alıyor.

Çinli yetkililer, Uygurların yaşadığı Çin'in kuzeybatı bölgesi Sincan'da acımasız bir baskıya devam ederken, İslam da ana hedeflerden biri haline geliyor. Kaşgar ve Urumçi gibi büyük şehirlerdeki büyük camiler artık bomboş. Kamplardaki mahkûmlara Tanrı'dan vazgeçmeleri ve Çin Komünist Partisi'ni kucaklamaları söyleniyor. Dualar, dinî eğitim ve ramazan ibadetleri giderek daha fazla kısıtlanıyor ya da yasaklanıyor. Çin'in geri kalanında bile Arapça yazılar kamu binalarından kaldırılıyor ve İslamofobi parti yetkilileri tarafından zımnen teşvik ediliyor. Buna karşın inanç adına konuştuğunu iddia eden Müslüman siyasetçiler ve pek çok dinî lider, Çin'in siyasi ve ekonomik gücü karşısında sessiz kalmayı tercih ediyor.

Dünya Uygur Kurultayı’nda proje yöneticisi olan Peter Irwin, “Başlıca engellerimizden biri, Müslümanların çoğunlukta olduğu devletlerin sessizliği,” diyor. Bu aslında cehaletten kaynaklanmıyor. Uygur İnsan Hakları Projesi direktörü Ömer Kanat, “Bu çok iyi belgelenmiş bir durum,” diyor. “Çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin hükümetleri, Doğu Türkistan'da neler olduğunu biliyor,” diye de ekliyor.

Öte yandan pek çok Müslüman hükümet, Çin ile ilişkilerini güçlendirmekte ve hatta Çin'in zulmünü desteklemek için elinden geleni yapmakta. Gazze'deki olaylar sadece Orta Doğu'da değil, çok daha uzaktaki Bangladeş ve Endonezya da dahil olmak üzere tüm İslam dünyasında protestolara yol açtı. Ancak Uygurlara yönelik acımasız ve açıkça din karşıtı kampanya, dünya çapındaki Uygur diasporasına yayılırken bile hiçbir tepki uyandırmadı.

Uygurların göz ardı edilmesinin başka nedenleri de var. İslam'ın en kutsal şehirlerinden biri olan Kudüs'ün kaderiyle doğrudan bağlantılı olan Filistin davasının aksine, Müslüman dünyasının kıyısında yer almıyorlar.

Bu durumun kuşkusuz en önemli nedeni, diplomatik ilişkiler ve ekonomi. Çin, çoğunluğu Müslüman olan pek çok ülkenin önemli bir ticaret ortağı. Pek çoğu, Çin liderliğindeki Asya Altyapı Yatırım Bankası'nın üyesi ya da Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'nin katılımcısı. Güney Asya’daki İslam ülkeleri için bütün bunlar birer altyapı yatırımı anlamına geliyor. Zira bölgede Çin, palmiye yağı ve kömür gibi emtialar için stratejik önemde bir pazar yeri. Çin'in en büyük petrol ithalatçısı olan Orta Doğu ise hızla artan doğal gaz kullanımı nedeniyle bu durumdan fayda sağlıyor.

Sidney Teknoloji Üniversitesi'nde Çin - Orta Doğu ilişkileri uzmanı olan Simone van Nieuwenhuizen, “Orta Doğu'daki pek çok devlet, ekonomik olarak Çin'e daha bağımlı hale geliyor. Çin'in jeo-ekonomik stratejisi, siyasi nüfuzla sonuçlanmıştır,” diye bu duruma dikkat çekiyor. Princeton Üniversitesi'nde Çin - Orta Doğu ilişkileri uzmanı olan Dawn Murphy ise “Ülkelerin elitlerinin çıkarlarını tarttıklarını ve Çin ile olumlu ilişkilerini sürdürmeyi, insan hakları ihlallerini gündeme getirmekten daha önemli gördüklerini gösteriyor,” diyerek konuya açıklık getiriyor.

Sincan'ın Pakistan, Afganistan ve Kazakistan gibi komşuları da zor bir durumla karşı karşıya… Çünkü devam eden zulüm, kendi vatandaşlarından bazılarını ya da ailelerini yakalamış durumda. Ancak Çin ile hem ekonomik hem de jeopolitik bağları olan bu ülkeler, seslerini yükseltme konusunda oldukça isteksiz. Pakistan, Çin'i Hindistan'a karşı hayati bir dengeleyici olarak görüyor ve “demir kardeşliği” olarak adlandırılan ilişkileri onlarca yıl öncesine dayanıyor.

Uygurların göz ardı edilmesinin başka nedenleri de var. İslam'ın en kutsal şehirlerinden biri olan Kudüs'ün kaderiyle doğrudan bağlantılı olan Filistin davasının aksine, Müslüman dünyasının kıyısında yer almıyorlar. Müslümanların bir Yahudi devleti fikriyle olan gergin ilişkisinin aksine, Çin'in İslam'ın kültürel tahayyülünde çok az yeri bulunuyor. Çin'in Sincan'da yaşananları gösteren bilgi akışını kesmedeki başarısı da tepkisizliğin bir başka nedeni… Filistinlilerin çektiği acıları gösteren videolar her gün düzenli olarak YouTube'a düşüyor. Filistinli temsilciler ve savunucular, medyada konuşuyor ve yazıyor. Ancak basına erişimdeki kısıtlamalar ve devasa devlet sansürü nedeniyle Sincan'dan çok az görüntü bize ulaşabiliyor. Bu da dünyanın, toplama kamplarının bulanık uydu görüntülerinden başka bir şey görmediği anlamına geliyor. Her nasılsa zulümden kaçabilen Uygurlar bile genellikle isim vermeden konuşabiliyor. Çünkü Çin istihbaratı, konuşmaları halinde ailelerinin de zulme uğrayacağı tehdidinde bulunuyor.

Türkçe konuşan Uygurlarla güçlü kültürel bağları olan Türkiye, yeryüzündeki en büyük sürgün Uygur topluluğuna ev sahipliği yapıyor.

Ayrıca Filistin ve Kudüs gibi eski ve köklü bir mesele yerine yeni bir dava hakkında duyguları harekete geçirmek de çok daha zor oluyor. Kendi iktidarlarını insan haklarından daha fazla önemseyen liderler için bu çok daha kolay bir karar haline geliyor. Malezyalı bir sivil toplum örgütünün yöneticisi olan Ahmad Farouk Musa, “İnsanlar popüler olana daha fazla ilgi gösterme eğiliminde,” diyor ve “Siyonizm karşıtı olduğunuzu gösterirseniz, Arakan Müslümanlarına ya da Uygurlara kıyasla Filistinliler için mücadele ederseniz daha fazla ses getirirsiniz,” diye eklemekten kendini alamıyor.

Ancak Uygurlar için umut olabilecek yerler de var. Örneğin Endonezya ve Malezya gibi İslam dünyasının iki demokrasi ülkesi… Her ikisi de nispeten özgür bir basına, aktif bir sivil topluma sahip. Coğrafi olarak Çin'e yakın olmaları bir tehdit unsuru olarak görülüyor. Bu da ülkelerin yerel kamu bilincine daha fazla önem vermelerini sağlıyor. Halen her iki ülkede de Çin karşıtlığı hayli güçlü durumda.

İzlenmesi gereken bir diğer yer ise Türkiye. Türkçe konuşan Uygurlarla güçlü kültürel bağları olan Türkiye, yeryüzündeki en büyük sürgün Uygur topluluğuna ev sahipliği yapıyor. Türkiye aynı zamanda, -en son 2015 yılında olmak üzere- Çin'in Uygurlara yönelik muamelesine karşı yaygın protestolara sahne olan tek ülke. Türkiye'de yaşayan Uygur aktivist Alip Erkin, “Türkiye, Doğu Türkistan'daki Uygur zulmünün hem liderler hem de kamuoyu ölçeğinde farkında olan tek büyük ülke,” diyor.

Sonuç olarak Uygur davası için umut işaretleri olsa da bunlar küçük ve yerel kalıyor. Oysa Çin'in profili büyüyor ve ne yazık ki daha fazla Müslüman ülke onun ekonomik gücüne bağımlı hale geliyor. Bu nedenle de Müslümanların bölgede yaşanan insan hakları ihlallerine karşı birleşerek tepki gösterme şansı giderek azalıyor.