Dil öğrenmede fırsat eşitliği

NAZİF MENTEŞ
Abone Ol

“Bir İngilizce öğretmeni olarak İngilizce öğrenmekte yaşanan sorunları gördüğüm için harekete geçtim. Dünyada 7 milyar insan ana dilini konuşabiliyorsa bunun zeka ya da yatkınlıkla alakası olmadığı kesin. Bunu fark ettikten sonra bir şeyler yapmam gerekiyordu, ben de yaptım…”

Deniz Dündar.

Girişte okuduğunuz sözlerin sahibi Deniz Dündar. Kendisi “Voscreen” isimli İngilizce öğretme platformunun kurucusu. Onu bu sayfalarda ağırlama nedenimiz ise tabii ki gayet net: Her girişimci için dersler içeren bir hayat hikayesine sahip olması. Öncelikle Voscreen, tüm dünyada 8 milyona yakın bir kullanıcı sayısına sahip. Mottosu ise “dil öğrenmede fırsat eşitliği” olarak nitelendirilebilir. Dündar, Voscreen ile hayal ettikleri için oldukça güçlü bir adım atıp birçok nesil için faydalı olabilecek bir kılavuz oluşturdu. Platform kabaca dizi ve film kesitleriyle İngilizce öğretmeye odaklanıyor diyebiliriz. Girişimcimiz ise kendisinin, muhtemelen ilk kez duyacağınız bir titr ile anılmasından hoşlanıyor. O da “farkındalog”. Deniz Dündar, başardığı yahut giriştiği her işin temelinde mutlak bir farkındalık olduğunu fark ettiğinden bu yana onun için hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Deniz Dündar, hayatının merkezine yerleştirdiği “birilerine İngilizce öğretmek” olarak özetleyebileceğimiz eylemi detaylıca incelediğinde yani farkına vardığında yapılacak şeylerin bir sınırı olmadığını da anlamış oldu. Ona göre; saatler harcanan; bazen hatta çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanan İngilizce öğrenme deneyimi çok da zorlanmadan gerçekleştirilebilecek fikirlere açık bir işti. İlk etapta en uzunu sadece 15 saniye olan videolar hazırlamaya başladı. Filmlerden, belgesellerden, şarkı ve haberlerden alınan kısa görüntüleri kullanıcılarına izletmek ve buradaki İngilizce detayları kavramsal ve öğrenilebilir hâle getirmek istiyordu. Tabii Dündar da her girişimci gibi bunu yaparken çeşitli hedefler belirlemeyi ihmal etmedi. Hatta bu hedefleri beş ana başlıkta toplamayı da başardı.

Ona göre;

- İyi bir eğitim uygulaması olmak,

-Eğitimi ücretsiz sunmak,

-Değerli bir iş modeline sahip olup kâr etmek,

-Doğru bir kurum kültürü oluşturmak,

-Türkiye’den doğup küreselleşmek ana plan ve ulaşılması gereken hedefler olarak sıralandı. Dündar, ekip arkadaşlarını tayin ederken de kendi çalışma disiplinini oluştururken de beş odak noktayı aklından hiç çıkarmadı.

Voscreen’in “globalleşmeye” olan yatkınlığı diğer ülkelerde de karşılık bulmakta gecikmedi. Bana inanın, bu bir girişimi “iyi girişim” yapan en özel detaylardan biri diyebiliriz. Yalnızca Çin’de bile milyona yakın sayıda kullanıcı tarafından tercih edilen Türk menşeli bir uygulama nereden bakılırsa bakılsın fazlasıyla iyi hissettiriyor. Yani, bu topraklardan çıkan bir değerin dışarıda, binlerce kilometre uzakta da karşılığının olması herhangi bir maddi değerin çok çok üzerinde bir anlam ifade ediyor. Bugün, herhangi bir girişime adım atmadan “globalleşmenin” önemini en az birkaç kez gözden geçirmekte fayda var. Biz, Voscreen ile devam edelim. İngilizceyi kolay öğretme hedefine sahip olan bir platformun yukarıda bahsettiğimiz hedeflere ek olarak güçlü alt metinleri ve yaklaşım noktaları da olmalıydı. Bu bağlamda Dündar, “İnsan, insandan beslenir.” gibi oldukça şık ve anlamlı bir cümleyle süreci tanımlamak istedi. Dündar’a göre kendi ülkesinin geleceğinde iyi anlamda pay sahibi olabilmek için muhakkak bir şeyler yapılmalı ve yapılan bu şeyler iyi sonuçlar vermeliydi. Yabancı dilin dünya genelinde sağladığı fayda düşünüldüğünde Dündar için “Doğru yoldayız.” demek oldukça doğru ve hatta keyifli oldu. Keyif demişken bu kavramı da biraz daha detaylandırmak istiyorum. Çünkü Dündar’ın girişimi, yaşadığımız yüzyılın en güçlü gereksinimlerinden birini daha karşılamayı başardı. Tabii ki “oyunlaştırma”dan bahsediyorum. İngilizce öğrenmek gibi birçokları için zahmetli, zorlu ve hatta imkansız gibi değerlendirilen bir olguyu oyunlara yedirerek öğretmeyi hedefleyen girişimcimiz, bu hedefinin henüz karar aşamasında daha iyi sonuçlar alabileceğini anlamıştı. Çünkü platforma dahil olan herhangi biri, burada sıkılmak bir yana resmen hoşça vakit geçirir olmuştu. Yani; ders kitapları, okul tahtası, hatta öğretmen bile olmadan öğrenilen İngilizcenin kalıcılığı ve devamlılığı da artabilirdi.

Deniz Dündar’ı ve girişimi Voscreen’i birçok farklı detayıyla masaya yatırdığımıza göre her zamanki gibi “çıkarım haritamızı” oluşturabiliriz. Bu ayki “girişimci yazımızda” Dündar’ın çalışma metotlarına yer vermediğimizi fark etmişsinizdir. Çünkü burada iyi bir fikir ve gerçekten iyi planlanmış hedefler yolu olduğunu net olarak görebiliyoruz. Yani, ideal şartlar bir şekilde sağlandığında çalışma yöntemi dahi “önemsiz” en azından “çok da önemli olmayan” bir hâle gelebilir. Bu yüzden, iyi fikirler üretip fayda odaklı olmak için acele etmemiz şart. Zaman hepimiz için her zamankinden daha hızlı işliyor…