Coğrafya kaderdir: Özbekistan

HABER MASASI
Abone Ol

"Türkiye bizim için sevilen bir coğrafya. Özbek halkının algı ve hassasiyeti sıcaktır. Türkiye’ye dini, tarihi ve dili aynı olan kardeş ülke diye bakılır."

Kendinizi tanıtır mısınız?

Rabbinin rahmetine muhtaç, Özbekistanlı bir genç Müslüman, iki dünya saadeti için yola çıkmış rahatsız bir yolcuyuz. Ben Cemşid bek Harezmî. 2002 yılında Özbekistan Cumhuriyeti’nin Taşkent şehrinde doğdum. Babam ve annem Harezmli. Orada doğup Taşkent’e taşınmışlar. Taşkent şehrinin 217 numaralı okulundan ve 15 numaralı musiki ve sanat mektebi “Kaşgar rubabı” enstrüman uzmanlığından mezunum. Şu an İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü 2.sınıf, Medeniyet Tasavvuru Okulundaysa 2. kademe talebesiyim.

Özbekistan'ın nüfusu, yönetimi vs. hakkında bizlere genel bir portre çizebilir misiniz?

Özbekistan, Türk-İslam medeniyetinde önemli merkez coğrafyalardan biri. Şu an 35 milyondan fazla nüfusa sahip. Başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Yürütme erkinin başındaki cumhurbaşkanı fiilen yasama ve yargıyı da kontrol ediyor. Özbekistan 12 il ve bir Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti’nden oluşuyor. Başkentiyse Taşkent. Özbekistan 1991 yılında bağımsız oldu. 2016 yılında yeni cumhurbaşkanın seçilmesiyle ülkede “Yeni Özbekistan” gayesi, çalışmalara yön veriyor. Tarihe sahip çıkma, milli değerleri koruma alanlarında çalışmalar devam ediyor çok şükür.

Türkiye'ye neden geldiniz?

Özbek halkının algı ve hassasiyeti sıcaktır.

Türkiye’ye gelmeden önce çevremdekiler eğitim için Rusya’yı seçmemi söylemişti. Türkiye’yi seçmemin nedenini gönül ehli daha iyi anlayabilir diye düşünüyorum.

Edebiyat derslerinde her zaman dikkatimi çeken şey alimlerin, edebiyatçıların ve mütefekkirlerin çocukluktan itibaren ilim çevrelerinde büyümesiydi. Alimlerin hayatını okurken gözümün önünde bir film çekilmeye başlardı. Özellikle Hazret Ali Şîr Nevâî’nin çocukluk dönemlerinde Kur’anı Kerim’i ve Ferîdüddin Attâr’ın “Mantıku’t-Tayr” eserini ezberlemesi ilgimi çekmişti. Benim hayatımda da bu kadar olmasa bile buna benzer kareler vardı. Benim yolculuğumu etkileyen kişi İbrahim Hakkul amcamdır. Amcam Sovyetler döneminde yasak olan İslami eserleri çalışıyor, Ahmed Yesevi’nin “Divan-ı Hikmet”ini yayına hazırlıyor; tasavvufu, Ali Şîr Nevâî’yi inceliyordu. Ben amcamın evinde büyüdüm. Bu evde her zaman Türkiye hakkında güzel sohbetler olurdu. Çeşitli alimler gelirdi. Türkiye’yi seçmemin nedenini bunlara bağlıyorum. Bir de çok hassas biriyim. Bu hassaslığımı Türkiye kaldırabilir diye düşünmüştüm, yanılmamışım. Türkiye, özellikle düşüncede bağımsızlık için Türkistanlı gençler nezdinde çok kıymetli bir ülke.

Uzun yıllar Sovyet hakimiyeti altında kalan Özbekistan'da bunun kültürel izleri hâlâ hissediliyor mu?

Sovyetlerin izleri düşüncelerde de fikirlerde de hissedilir. Ama bunlara karşı coğrafya, toprak çok sert bir dayanışma gösteriyor. Yani uzun süre İslam’ın inşa ettiği coğrafya günümüzde de aslının kim olduğunu hatırlatıyor. Kültürel olarak dilimizde Rusçadan kalma kelimelerin olması ve İslami değerlere tedirginlikle yaklaşmak Sovyetlerin en bariz izlerinden diye düşünüyorum. Tüm bu sorunları çözebilecek ve halkı uyandırabilecek alimlere ihtiyacımız var.

Buhara.

Özbekistan, Türk-İslam medeniyeti için büyük önem arz eden Semerkand; Buhara, Taşkent gibi şehirlere sahip bir ülke. Bu şehirlerin ülkeye yüklediği ruh ve misyon oldukça büyük. Sizce Özbek halkı bu misyonunun farkında mı? Bence misyonun farkında ama davası güçlü değil.

Davayı güçlendirmek gerek. İnsanların tarihini doğru ve tahlil ederek okuması lazım. Bunun için Özbekistan’a büyük düşünürler lazım. Bu meseleleri anlatacak insanlar lazım. Yukarıda da bahsettiğim gibi Özbek halkı bu yolda yeni yolcu. Aslında şu an Özbekistan’da bir düşünce bağımsızlığı hareketi başlıyor. Farkında olmadığımız zincirleri fark ediyoruz.

Özbekistan halkında, Türkiye'ye karşı nasıl bir algı ve hissiyat var?

Türkiye bizim için sevilen bir coğrafya. Özbek halkının algı ve hassasiyeti sıcaktır. Türkiye’ye dini, tarihi ve dili aynı olan kardeş ülke diye bakılır. Ama maalesef ki Sovyetler döneminde iki coğrafyayı birbirinden ayırmak için çok uğraştılar. Hakiki tarihi yok edip kendi yazdıkları tarihi okuttular. Ama ruhun yakınlığı bu çalışmaları ve bilgileri inkar etti elhamdülillah. Bugün Türkiye ve Özbekistan çok hızlı bir şekilde her yönden yakınlık, kardeşlik çalışmalarını devam ettiriyor. Araya şeytan sokulmasından korkarım. Allah korusun.

Özbekistan halkı kendini Özbek olarak mı tanımlıyor yoksa "Türk" olarak mı?

Ben kendime "Türk" derim. Ama benim gibi tanımlayanlar çok az. Çoğunluk “Özbek” olarak tanımlar. Daha yeni yeni bu tanımlamayı anlamaya başlıyorlar bence. Bunu herkes anladığı zaman kardeşlik daha da güçlenecektir. Fakat “Türkî” kelimesi sık olarak kullanılır. “Türkî milletler” gibi. Anlam olarak aynıdır. Türk'e mensup anlamında. Halk, Türkîleriz der.

İki ülke halkının da Türk ve Müslüman olmasından sebep, aralarında büyük kültürel benzerlikler mevcut mu?

Hem de çok büyük kültürel benzerlikler mevcut. Dil açısından gramer ve kelimeler benziyor, biraz seslerde fark var. Ayriyeten Anadolu halkını bizim insanlara çok benzetirim. Davranışları, hareketleri, saygısı... her şey benziyor. Abim Konya’yı gezip geldikten sonra şöyle demişti “Özbekistan’a gidip gelmiş gibi oldum."

Özbekistan'da bir gencin günlük hayatı nasıldır?

Taşkent Televizyon Kulesi.

Gün sabah 7'de başlar. Bir genç lise olsun, üniversite olsun fark etmeksizin sabah 7'de yola çıkar ve 8'de dersi başlar. Gençlerin kendini geliştirebilmesi için büyük imkanlar mevcut. Devletin sanat mektepleri var. Saat 12'ye kadar olan derslerinizden sonra sanat mekteplerinde eğitim alma imkanınız var. Günümüzde gençler dil öğrenmede Arapça ve İngilizceye ağırlık veriyor. Yazın memlekete gittiğimde Arapça ve İngilizce kurslarının çoğaldığını görünce gerçekten çok sevindim. İnşallah bunun hakkını eda ederiz.

Bir de “Kamalak” Çocuklar Organizasyonu, Özbekistan Gençler İttifakı ve Özbekistan Gençlik İşleri Bakanlığının Genç Danışmanlar Konseyi mevcut. Okulda okul liderleri seçilir ve eğitim, kültür, spor alanlarında projeleriyle çalışıp il lideri, şehir lideri ve cumhuriyet lideri aşamalarına kadar ilerlenebilir. Çoğu genç bu teşkilatlarda kendini geliştirir. Camilerde ise hadis sohbetleri, çeşitli İslami ilim dersleri verilmeye başlandı. Bu derslerin katılımcıları %80 oranında genç kuşak, elhamdülillah.

İki ülkenin yemek kültürleri arasında benzerlikler var mı, en bariz farklar ya da benzerlikler sizce nedir?

Tatlılardan Türkiye'deki baklava bizde de var ama bir fark mevcut. Biz "pahlava" diyoruz. Şekil benziyor ama cevizler daha büyük oluyor. Şekeri ise buradakine göre biraz daha az. Yemeklere gelirsek, yemeklerde çok büyük farklar var bence. Sanki etli yemekler bizde daha ağırlıklı gibi. Yine de bu konuda acizim. Bunu yalnızca herkes kendi yiyerek fark edebilir.

Bu güzel röportaj için teşekkür ederiz.

Röportajı hazırlayanlar: Beyzanur Özkan ve Ahmet Arif Kutlu

Röportajı veren: Cemşidbek Harezmi